Etiketler
Akad, Alacahöyük, Alpler, Alt Paleolitik Devir, Antik Romalılar, Arkeolog, Arkeoloji, Arkeoloji Nedir?, Arslantepe, Artakserkses (Ardaşir), Arthur Evans, Avcı-Toplayıcı Yaşam Tarzı, Ağaç Yaşının Hesaplanması, Çanak, Çatalhöyük, Çayönü, Çömlek, Çini, Çivi Yazısı, Babil, Babil Kuleleri, Bakır Çağı, Bakır Taş Çağı, Bamiyan Afganistan, Bathonea Kazısı, British Museum, Bronz Çağı, Capua, Charles Darwin, Chauvet Mağarası, Christian J. Thomsen, Cicero, Cilalı Taş Devri, Danimarka Ulusal Müzesi, Dünyanın İlk Dinozor Beyni Fosili, Demir Çağı, Demotik, Dendrokronoliji, En Eski Budist Tapınağı, Erken Kalkolitik, Erken Tunç Çağı, Erken Tunç Çağı (M.Ö. 3000 – MÖ 2000), Eski Malatya, Eski Taş Devri, Etrüsk, Etrisk Mezarlar, Etruria, Etrusci, Etrusci veya Tusci, Fars, Göbeklitepe, Güney Afrika, Geç Kalkolitik, Geç Tunç Çağı, Geç Tunç Çağı (M.Ö. 1550 – MÖ 1200), Girit, Glifo, Höyük, Hendek, Herculaneum, Hisar, History of Ancient Art's, Hitit Güneş Kursları, Hititler, Hiyeroglif Yazısı, Hiyeros, Homo Erectus, Homo Naledi, Homo Neanderthalensis, I. Serhas (Xerxes), James Mellaart, Java insanı, Jean Discart, Jean-Francois Champollion, Johann Joachim Winckelmann, Johann Joachim Winckelmann - History of Ancient Art's, John Frere, John Leland, John Lubbock, Julian Alpleri, Kahire Müzesi, Kalkolitik Çağ, Karain, Karain Mağarası, Karbon 14, Kazı Bilim, Kültepe, Kültepe Kayseri, Kütahya Çini Müzesi, Kenya, Knossos, Lascaux Mağarası, Le Grande Congloué Batığı, Logos, London of Society - AntiQuaries, Luvi Hiyeroglifleri, Magnometre, Magula, Maya Kültürü, Mehrangarh Hisarı - HİNDİSTAN, Mezolitik Devir, Mezopotamya, Miloje Vasic, Minos Uygarlığı, Mısır, Mısır Hiyeroglif Yazısı, N.I. VESELOVSKY, Napoli, Neandertal İnsan, Neolitik Devir, On the Origin of Species (Türlerin Kökeni Üzerine), Orta Paleolitik, Orta Taş Çağı, Orta Tunç Çağı, Orta Tunç Çağı (MÖ 2000 – MÖ 1550), Paleolitik Çağ, Paleolitik Devir, Pers Kralı I. Darius (Dara), Pers İmpratorluğu, Persepolis, Pompei, Prehistorya, Principles of Geology, Principles of Geology Book, Principles of Geology Book - Sir Charles Lylell, Radyo Karbonla Tarihlendirme Yöntemi, Reşid Taşı, Rosetta Taşı, Rumeli Hisarı, Sanayi Arkeolojisi, Sümer, Sir Charles Lylell, Spartaküs, Staffordshire Hazinesi, Stonehenge Planı, Stonhege Planı, Tarih Öncesi, Tarih Öncesi ( Prehistorya ) Arkeolojisi, Tarih Öncesi Arkeolojide İlk Kapsamlı Sentez Çalışması., Tell, Teppe, Terrakotta Ordusu, The Dawn of European Civilisation, The Expression of the Emotions in Man and Animals (İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi), Thomas Young, Tunç Çağı, Tusci, Tutankamon'un Mezar Odası, Tyrrhen, Tyrsen, Urartu Hiyeroglifleri, Vezüv Yanardağı, Yalıhöyük, Yeni Taş Çağı, Yeni İnsan Atası Homo Naledi, Yontma Taş Devri, Zhoukodian Köyü, İlk eski eserler yönelik sivil toplum örgütü, İngiliz Arkeolog John Frere, İnisiyatik, İRAN
Arkeoloji Nedir?
Arkeoloji, arkeolojik yöntemlerle ortaya çıkarılmış kültürleri, Sosyoloji, Coğrafya, Tarih, Etnoloji gibi birçok bilim dalından yararlanarak araştıran ve inceleyen bilim dalıdır. Türkçeye yanlış bir şekilde “kazıbilim“ olarak çevrilmiş olsa da kazı, arkeolojik araştırma yöntemlerinden sadece bir tanesidir. Arkeoloji asıl olarak insanlığın kültürel geçmişini, kültürlerin değişimini ve birbirleriyle ilişkilerini inceler.
Arkeoloji, Yunancadaki ἀρχé ar(ch)ke: eski, eskiden kalma ve ό λόγος logos: bilgi, bilim, öğreti, öğretme, tanımlama, ortaya koyma kelimelerinden türemiştir. Kelime anlamı olarak da “Eskinin -Bilgisi, -Bilmi, -Öğretisi, -Tanımlanması ve -Ortaya Çıkarılması” anlamlarına gelebilmektedir.
Arkeoloji, kendi içinde birçok farklı bilim dalını barındırmaktadır. Bunlar arasında tarih öncesi (prehistorya) arkeolojisi, klasik arkeoloji, protohistorya ve önasya arkeolojisi, mısır arkeolojisi, tevrat arkeolojisi, ortaçağ arkeolojisi sayılabilir. Arkeoloji, yazılı tarihten önce ve sonra yaşamış insanlara ilişkin bilgi edinme olanağı sağlaması açısından özellikle önemlidir. Bu bilim dalının uzmanları olan arkeologlar, araç, eşya ve yapı kalıntılarını inceleyerek, eski insanların nasıl yaşadıklarını anlayabilirler.
Arkeologlar çalışmalarını çoğunlukla eskiden insanların yaşadığı varsayılan yerleşimleri gün yüzüne çıkararak yürütürler. Yıkılan bir kentin üstüne yenisi yapıldığından eski kentler genellikle toprağın altında kalır ve üst üste kurulan yerleşmelerin mimari (özellikle kerpiç) yıkıntıları zamanla bir tepe oluşturur. Bu tür tepeler Türkiye’de höyük, Yunanistan’da “Magula”, Yakındoğu’da “Tell”, İran’da “Teppe” olarak adlandırılır.
Ülkemizdeki Alacahöyük, Yalıhüyük ve Çatalhöyük gibi eski yerleşmeler birer höyüktür. Ancak her arkeolojik buluntu yeri bir höyük değildir. İnler, düz yerleşme yerleri, antik kentler de arkeolojinin araştırma alanları arasında yer alır.
Tarih öncesi arkeolojisi yazının ortaya çıkmasından önceki dönemleri inceler. Bu incelemede kazılar çok büyük bir dikkatle yürütülür. Tarih öncesi dönemden günümüze kalan çanak çömlek parçaları, taş araçlar, mimari kalıntılar ya da organik kalıntılar çok önem taşımaktadır.
Arkeologların yapması gereken en önemli işlerden biri, ulaştıkları buluntuların hangi dönemden kaldığını saptamaktır. Bu buluntular arasında ele geçen yazılı belgeler, bu iş kolaylaştırır; ama yazılı bir belge yoksa, örneğin binlerce yıl öncesinden kaldığı tahmin edilen bir eşyanın kesin yapım tarihini bulmak çok zordur. Arkeolojinin eski yerleşmeleri ve buluntuları tarihlendirme’de yararlandığı yazılı tarih öncesi dönemleri, ilk kez Danimarkalı bir arkeolog sınıflandırmıştır. Bu yazılı tarih öncesi dönem, Prehistorya ya da Tarih öncesi olarak adlandırılır. İnsanların çok sert bir taş olan çakmak taşından alet ve silah yaptıkları ilk dönem Taş Devri’dir. Alet ve silahların tunçtan yapıldığı bir sonraki döneme Tunç Çağı denmiştir. Demirin kullanılmaya başlandığı son dönemse Demir Çağı olarak adlandırılır. Çağdaş arkeologlar bu üç çağı da kendi içinde daha kısa süreli dönemlere ayırırlar.
Bir arkeolog, ortaya çıkardığı aygıtların hangi çağdan kaldığını saptasa bile bu aygıtların yapıldıkları tarihe ilişkin bilgi edinmesi her zaman kolay olmaz; çünkü bir bölgede yaşayan insanlar taştan aygıtlar kullanırken aynı dönemde başka bir bölgede insanların tunçtan aygıtlar kullandığı bilinmektedir.
Bir bilim dalı olarak arkeolojinin geçmişi çok eski değildir. Büyük çaplı ilk kazılar 18. yüzyılda 79 yıӀında patlayan Vezüv Yanardağı’nın püskürttüğü lavların ve küllerin altında kalan eski Pompei ve Herkulaneum kentlerinde yapıldı. Bu kentlerin ortaya çıkarılması, eski Roma kentleri konusunda yeni bilgilere ulaşılmasını da sağladı.
Aynı yüzyılda İngiliz arkeolog John Frere, taştan yapılmış aygıtlarӀa soyu tükenmiş bazı hayvanların kemiklerini bir arada buldu. Frere, bu aygıtları yapmış olan insanlar ile soyu tükenmiş hayvanların aynı dönemde yaşadıklarını gösterdi; ama hiç kimse, yeryüzünde on binlerce yıl önce yaşamış insanların olabileceğine inanmak istemedi. Daha sonra bu bilgi bilim adamlarınca da doğrulandı.
Antik Mısır yazısı olan hiyeroglifin 1822’de arkeologlar ve yazı uzmanları tarafından çözülmesi, arkeoloji için bir dönüm noktası oldu. Hiyeroglifin çözülmesinde kilit rol oynayan Rosetta Taşı’nda aynı sözcükler hem hiyeroglif hem de Antik Yunan yazısı ve başka bir tür Mısır yazısıyla yinelenmişti. Bu gelişme çok sayıda arkeologun Mısır’a ilgi göstermesine yol açtı. Yapılan kazılarla Antik Mısır’daki yaşama ilişkin yeni bilgilere ulaşıldı. Arkeolojinin en önemli buluşlarından olan Rosetta Taşı, günümüzde Londra’da British Müzesi’nde sergilenmektedir.
Eskiden zengin hazineler, saraylar ve tapınaklar bulma umuduyla kazı yapılırdı. Sıradan insanların yaşadıkları yerler definecileri ilgilendirmiyordu. Oysa arkeologlar geçmişi iyi anlayabilmenin yolunun, bulunabilen her şeyi incelemekten geçtiğini bilirler. Arkeologlar buluntuları incelerken, o topluluğun ekonomisini, değişik işleri ve görevleri olan insanlar arasındaki ilişkileri ve dinsel inanışlarını da araştırıyorlar. Yetiştirdikleri bitkilere ve hayvanlara bakarak insanların çevrelerini nasıl değiştirdiklerini, kendilerinin de çevreden nasıl etkilendiğini anlamaya çalışıyorlar.
Ortadoğu’da bazı arkeologlar çöllerde araştırmalar yaparak, kentlerin henüz kurulmadığı ve uygarlıkların yerleşmediği dönemlerdeki göçebe topluluklara ilişkin bilgi edinmeye çalışıyorlar. Çok kısa bir süre öncesine kadar kitaplarda, el yazmalarında ve iyi korunmuş yapılarda ortaçağ’a ilişkin yeterince bilgi bulunduğu sanılıyordu. Yakın tarihlerde bu alanda da yepyeni gelişmeler oldu. Birçok araştırmacı son 200 yılda yapılmış kanalları, demir yollarını, fabrikaları konu alan sanayi arkeolojisi alanında çalışıyor. Günümüzde kısaca, geçmişe ilişkin her şey arkeolojinin kapsamına girmektedir.
Havadan çekilen fotoğraflar arkeologların çalışmalarına büyük katkı sağlamaktadır. Bu fotoğraflar, araştırılacak alanı yere serilmiş bir harita gibi gösterir. Örneğin, birbirine bağlı kısa, düzenli yollar ya da setler Roma dönemini işaret eder. Güneş ışınlarının eğik olduğu saatlerde çekilmiş fotoğraflarda görülen hafif tümsekler ve çukurlar ise buralarda eski yerleşmelerin izlerini gösterir. Bunlar hisar, hendek ve yapı kalıntıları olabilir.
Yılın belli zamanlarında çimenlerin ya da ekinlerin renginde ve boyunda gözlenen bazı değişiklikler de arkeologlara önemli ipuçları verir. Örneğin, bir tarlanın genelinde tahıllar yeşilken bir bölümü kısa zamanda olgunlaşıp sararmış olması, o toprağın altında taştan dayanakların bulunduğunu gösterir. Eğer tarlanın altında doldurulmuş çukurlar ya da hendekler varsa, buralarda su birikeceği için, ekili ürünün olgunlaşması gecikir. Bu yerler fotoğraflarda yeşil çizgiler ya da noktalar olarak göze çarpar. Bu tür belirtilerden birçok eski yerleşme yeri saptanmış ve gün ışığına çıkartılmıştır.
Toprak altında kalmış çanak çömlek ocakları, pişmiş kilde bulunan magnetik güçten dolayı, duyarlı magnetometrelerle (magnetik güç ölçme aleti) saptanabilir. Bir zamanlar canlıların yaşamış olduğu ve organik maddelerin bulunduğu yerlerde de, çevrelerine göre daha çok magnetizma vardır. Arkeologlar magnetometreyle çanak çömlek ya da çini gibi eşyaların bulunduğu ve insanların yaşadığı yerleri kolayca saptayabilirler.
Alan araştırmasında kullanılan bir başka yöntem de, topraktaki direncin elektrikle ölçülmesidir. İçi nemli toprakla dolu bir hendek daha az, taş duvarlar ya da sert zeminler daha çok direnç gösterir.
Ekili tarlalarda toprak sürülürken ortaya çıkmış bir çömlek ya da çini parçası ile tümsek ya da çukurlar, bir arkeologun buradaki eski kalıntıları bulmasına yardımcı olur. Ayrıca, eski haritalardan, belgelerden, yer adlarından ve yerel geleneklerden de yeni ipuçları çıkarılabilir ve dünya da pek çok yerleşme kalıntısı bu yolla bulunmuştur.
Kazı Nasıl Yapılır?
Çağdaş kazıların nasıl yürütüldüğünü daha iyi anlayabilmek için, Roma dönemi bir evin yapılış öyküsünü örnek almak iyi bir yol olabilir. Çünkü arkeologlar günümüzde Roma dönemi bir evi ortaya çıkarmak üzere kazıya başladığında, bu öyküyü sondan başa doğru yeniden kurmaktadır. Roma dönemin yapı ustası, bir evi yapmaya giriştiğinde önce toprağı temizler, ardından temel çukurlarını kazar. Sonra, mozaiklerle resimler ya da motifler yaparak zemini döşer. Duvarları örüp üstünü bir çatıyla kapatır.
Ev artık oturulacak hale gelmiştir ve insanlar gelip yerleşirler. Ustanın cebinden düşen bir metal para evin temelinde kalabilir. Evde yaşayanlar bazı küçük eşyalarını evde yitirebilir. Kırılan çanak çömlek parçaları çöp çukuruna atılır. Böylece evde yaşayanların öteberileri kıyıda köşede kalabilir. Arkeolojide bu süreç yerleşme dönemi olarak adlandırılır. Daha sonra bir savaştan dolayı insanlar yaşardığı evi terk etmek zorunda kalabilir, ev bir depremde çökebilir. Artık içinde insanın yaşamadığı evin zamanla tamamen çöker; ahşap kısımları çürür, duvarlar yıkılır. Aradan uzun yıllar geçince de ev bütünüyle toprağın altında kalır. Aradan yüzyıllar geçince üzerindeki toprak dümdüz olur. Burası ekili bir alan haline gelebilir ya da üzerine yine bir ev yapılabilir.
Arkeologlar önce toprak altında böyle bir evin varlığını saptar. Kazı alanının tümünü ya da çevresini ince çelik çubuklarla çevirir. Bu, kazı boyunca yapılacak ölçümlerin doğruluğu, çıkarılacak plan ve sonuçların güvenilirliği için gereklidir. Artık sıra, çatıdan temele doğru bütün tabakaları tek tek özenle kaldırmaya gelmiştir.
İlk tabakaya ulaşıncaya değin kazı makineleri kullanılabilir. Ama ilk tabaka kaldırılınca, artık kazıda yalnızca sivri uçlu mala, kürek ve kova kullanılır. Kazı sırasında ortaya çıkarılan duvarlar, ocaklar, fırınlar ve insan yapımı öbür yapılar örselenmeden birbirinden ayrılır. Arkeologlar bütün bunları inceler ve ayrıntılı notlar tutar. Ele geçen eşyalar tek tek özenle temizlenir ve bulundukları tabakayı belirtecek biçimde numaralanır. Eşyaların üzerinde o dönemin hükümdarının resimleri varsa, bu eşyanın yapılış tarihini saptamayı kolaylaştırır. Ama buluntular daha eski dönemlerden kalmış, yazısız ve resimsiz de olabilir. Ayrıca başka döneme ait eşya o tabakadaki eşyayla karışmış olabilir. Böyle durumlarda kesin tarihlendirme yapılırken, bir üst tabakaya hiç dokunulmamış olması gerekir.
Kazıyı yapan kişi, bu evin yapıldığı, değiştirildiği ya da yıkılmaya bırakıldığı tarihleri saptar. Ayrıca evde yaşamış olanların ne gibi özellikleri olduğunu ve yaşam biçimlerini ortaya çıkarabilir. Örneğin bir çiftlik eviyse, çevresinde tarlalar, otlaklar ve korular bulunacağını bilir. Buradaki bitki, tohum, polen ve tahıl kalıntıları, çevrenin o zamanki bitki örtüsünü gösterir. Hayvan kemikleri, burada yaşamış insanların yedikleri etin cinsini anlamamızı sağlar. Kullandıkları araç gereçler insanların günlük yaşamları hakkında bilgi verir.
Kentlerde kazı çalışmaları, açık alanlardaki kazılardan daha zor ve karmaşıktır. İnsanların yüzyıllardır yaşamakta oldukları kentlerde kazılar yıllarca sürebilir. Öte yandan bir kalıntının varlığı saptansa bile, bu mevcut yapıların ya da sokakların altında bulunacağından kazı yapma olanağı da yoktur. Bu gibi nedenlerden dolayı büyük kentlerde daha az kazı yapılmaktadır. Yapıların ortaya çıkarılmasında kullanılan yöntemler, Roma yolları, kanallar, surlar gibi öteki alanlarda yapılan arkeolojik kazılarda kullanılmaz. Bu tür kazılarda birbiri üzerine binen bütün katmanların görülebileceği bir kesit elde edilmeye çalışılır.
Bilimsel Yöntemler
Arkeolojide günümüzde tarihlendirme’de çeşitli bilimsel yöntemler kullanılmaktadır. Bunlardan biri olan radyo karbonla tarihlendirme yönteminin bulunması, arkeolojide büyük bir gelişme sağladı. Bu yöntemle odunun, kömürün ve eski yerleşim bölgelerinde bulunan kemiklerin yaşlarını saptamak olanaklı hale geldi. Her canlıda karbon bulunur ve bunun neredeyse tamamı karbon-12’dir. Belli bir oranda da radyoaktif ve “ağır” olan karbon-14 vardır. Örneğin bir ağaç kesilince, artık yeni karbon-14 atomları alamaz ve var olan radyoaktif karbon atomları da belli bir hızla yok olmaya başlar. Böylece yaklaşık 5.500 yıl sonra bu atomların yarısı karbon-12 atomlarına dönüşür. Radyoaktif karbonun karbon-12’ye oranı ölçülerek, canlının ne kadar zaman önce öldüğü saptanabilmektedir. Ne var ki bu yöntem, tarihi belli olan Mısır buluntularına uygulandığında, saptanan tarihlerin çok kesin olmadığı anlaşılmıştır.
Bir başka tarihlendirme yöntemi de ısıyla ışıldamadır (ısıl ışıldama). Bu yöntem yalnızca pişmiş kile uygulanabilmektedir. Kilde radyoaktif atomlar içeren elementler vardır. Kil pişirilmeden önce bunlar çevrelerine ışık biçiminde parçacıklar saçarlar. Pişme işleminin sonunda, atomların saçtığı bu parçacıklar kristalleşmiş yapının içinde hapsolur. Isıyla ışıldama yönteminde çömlekten alınan bir örnek, parçaların yeniden serbest kalacağı noktaya kadar ısıtılır. Bu parçacıklar ışık biçiminde (ışıldayarak) açığa çıktıkları için fotometre aygıtıyla ölçülür. Çömlek ne kadar çok ışık verirse, o kadar eskidir.
Bir ağacın yaşının, gövdesindeki yıllık büyüme halkalarına göre saptanmasına dendrokronoloji denir. Ağaç gövdesinin kesitinde iç içe ince ve kalın halkalar görülür. Havaların iyi gittiği yıllarda ağaç daha çabuk büyüyeceğinden halkaların kalınlığı artar. Bu yöntemle ağacın yaşadığı dönemdeki iklim koşulları bile anlaşılabilir. Bir çam türünün 4.000 yıl önceki ve günümüzde yaşamakta olan örnekleri bu yöntemle karşılaştırılmıştır.
Dünya Arkeoloji Tarihi ( Kronolojik Olarak )
Arkeolojide İlk devlet görevlisi John Leland. ( 1533 )
Perugia’da ilk Etrüsk mezarları bulunur. ( 1558 )
Cartwright, Babil ve Persepolis’te kazı yapar. ( 1610 )
İlk klasik devir kazısı : Howard, Roma’da heykelleri ortaya çıkarır. ( 1612 )
İlk belgeleme : Aubrey , Stonhenge’in planını ortaya çıkarır. ( 1663 )
İlk Paleolitik Çağ bulgusu : Londra yakınındaki Gray’s İnn Lane’de el baltası bulunur. ( 1690 )
İlk eski eserler yönelik sivil toplum örgütü : Londra Society of Antiquaries kurulur. ( 1707 )
İlk tümülüs kazısı : İngiltere’de Stukeley, Stongenhe’de kazı yapar.( 1723 )
İlk Ortaçağ kazısı : Fransa’da Chatenay-Malabary kazılır. ( 1727 )
Herculaneum ve Pompei’de kazılar başlar. ( 1738 )
Avrupa’da ilk müze : Bloomsbury’de British Museum kurulur. ( 1739 )
Kuzey Avrupa’da ilk kazılar : Danimarka Zeiland’da tümülüs kazıları başlar. ( 1744 )
İlk üslup çalışmaları : Winckelmann’ın History of Ancient Art’s kitabı yayınlanır. ( 1764 )
Afrika’da ilk kazı : Güney Sahra’da Cookhouse kazısı. ( 1776 )
Kuzey Amerika’da ilk kazı : Cumhurbaşkanı Jefferson, Monticello’da kazı yapar. ( 1784 )
Avusturalya’da ilk kazı : Jackson’un Hunter kazısı. ( 1788 )
Paleolitik aletlerin ilk kez soyu tükenmiş hayvanlarla ilişkilendirilmesi : Frere’in Hoxne kazısı. ( 1797 )
Ölü Dillere yöneliş : Rosetta Taşı bulunur. ( 1799 )
Büyük müzelerin eser toplayışı: Atina Pantheon kabartmaları Lord Elgin tarafından Londra’ya görürülür. ( 1804 )
İlk sistemli müze teşhiri : Thompsen, Danimarka Ulusal Müzesi salonlarında Üç Çağ Sistemine göre hazırladığı teşhiri açar. ( 1817 )
Babington, Güney Hindistan’da Megalitiklerin kazısına başlar. ( 1819 )
Champollion, Mısır hiyeroglif yazısını çözer. ( 1822 )
Bize’de bulunan insan iskeleti prohistorik döneme tarihlenir. ( 1826 )
Tabakalanma kurallarının belirlenmesi : Lyell’in Principles of Geology kitabı yayınlanır. ( 1833 )
Orta Amerika’da ilk araştırmalar : Catherwood Maya Kentlerini keşfeder. ( 1839 )
Rawlinson, çivi yazısını çözer. ( 1839 )
Perthes, Abbeville’de kazı yapar. ( 1842 )
Orta Avrupa’da Prehistorik kazılar : Ramsauer Hallstatt’ta kazı yapar. ( 1846 )
Yeni Zelanda’da ilk kazı : Mantell, Awamoa’da kazı yapar. ( 1852 )
İsviçre köy evleri bulunur. ( 1854 )
Mezopotamya’da ilk zigurat kazısı : Taylor, UR’daki Zigurat içine tünel açarak girer. 1854 )
Neandertal insan tanımlanır. ( 1856 )
Evrim teorisinin ortaya atılışı : Charles Darwin’in Türlerin Kökeni adlı kitabı basılır. ( 1859 )
Tarih öncesi dönemde insanın varlığı kabul edilir. ( 1859 )
Orta Palolitik kültürlerin tanınması : Le Moustier ve La Madelenie kazıları yapılır. ( 1863 )
Hindistan’da ilk el baltası Pallavaram’da bulunur. ( 1863 )
Kahire Müzesi açılır. ( 1863 )
John Lubbock tarafından,ilk kez prehistorya kelimesi kullanılır.( 1865 )
Cro-Magnon adamı bulunur. ( 1869 )
İlk paleolitik çağ bulguları:Altamira mağara resimleri. ( 1879 )
Schliemann,Tiryns’te kazılar yapar. ( 1884 )
Avrupa dışında ilk prehistorik iskelet bulunur; Dubois,Java insanını keşfeder. ( 1894 )
Kafkasya’da ilk kurgan:Vesselovskii,Maikop’u kazar. ( 1897 )
Minos uygarlığının keşfi:Evans Knossos’u kazar. ( 1900 )
Balkanlarda ilk sistemli kazı:Vasiç,Vinsa’yı kazar. ( 1908 )
Çin’de Homo Erectus iskeleti Zhoukoudian’da bulunur. ( 1921 )
Carter Tuthankamon’un mezarını açar. ( 1922 )
Leonard ve Katherine Wolley Ur mezarlarını kazar. ( 1922 )
Hindstan’da Mohenjo-daro ve Harappa kazıları yapılır. ( 1924 )
Tarih öncesi arkeolojide ilk kapsamlı sentez çalışması: G.Childe’ın The Dawn of European Civilisation eseri yayınlanır. ( 1925 )
Leakey,Doğu Afrika’da araştırmalara başlar. ( 1926 )
Garstang,Eriha’da kazılara başlar. ( 1930 )
Pers uygarlığının keşfi:Herzfeld Persepolis’te kazı yapar. ( 1931 )
En zengin paleolitik buluntular olan Lascaux mağarası bulunur. ( 1940 )
İlk doğa ve fen bilimcilerin. arkeologlarla çalışması :Braidwood Jar-mo’da kazıya katılır. ( 1948 )
Radyoaktif yöntemlerin arkeolojide kullanılışı: Libby ilk radyo karbon tarihlerini yayınlar. ( 1949 )
İlk su altı kazıları, Cousteau, Le Grande Congloué batığında kazı yapar. ( 1952 )
Olduvai’de ilk buluntular:M.Leakey Zinjanthropus boisei iskeletini bulur. ( 1959 )
Çin’in görkemli keşfi: Çinde pişmiş topraktan heykel ordusu ( Terrakotta Ordusu ‘nun (Toprak Askerler) ) bulunur. ( 1974 )
Alp dağlarında buz adam bulunur. ( 1991 )
En eski mağara sanatı izleri Chauvet mağarası bulunur. ( 1994 )
Göbeklitepe Yerleşiminde kazıların başlaması . ( 1995 )
Dünyanın en eski ayakkabısı bulundu. ( 2008 )
En eski yağlıboya çizimi Bamiyan Afganistan’da keşfedildi. ( 2008 )
Staffordshire Hazinesi’nin buluması. ( 2009 )
Dünyanın en büyük keşiflerinden biri olan Bathonea kazısı yapıldı. ( 2009 )
Maya Kültürüne ait bir takvim keşfedildi. ( 2012 )
Tarihin en eski vasiyetnamesi Kültepe Kayseri’de bulundu. ( 2014 )
Çatalhöyük’te dünyanın en eski kumaşı keşfedildi. ( 2014 )
Yunanistan’da En Eski Budist Tapınağı bulundu. ( 2014 )
Güney Afrika’da Yeni İnsan Atası Homo Naledi’nin keşfedilmesi. ( 2015 )
Avrupa’nın ilk çiftçilerinin izi Anadolu’da bulundu. ( 2016 )
Çayönü ve Çatalhöyükte dünyanın bilinen en eski Balmumu kalıntıları bulundu. ( 2016 )
Dünyanın ilk dinozor beyni fosili bulundu. ( 2016 )
Güney Afrika’da 1.7 milyon yıllık bilinen en eski kanser ve 2 milyon yıllık bilinen en eski tümörün kanıtları bulundu. ( 2016 )
Kenya’da 10.000 Yıllık Bilinen En Eski Katliamın İzleri bulundu. ( 2016 )
nefissanatlarhapishanesi SÖZLÜĞÜ
1. ) TAŞ DEVRİ : insanın ortaya çıkışı ve taştan araçlar yapmasından başlayarak kalkolitiğin ( Bakır Çağı ) sonuna kadar geçen tarih öncesi dönemdir.
Taş Devri ( Çağı ) | Eski Taş Devri Yontma Taş Devri Paleolitik Devir |
2,5 milyon yıl – M.Ö. 12.000 |
Orta Taş Devri Avrupa’da Mezolitik Devir Ön Asya’da Protoneolitik Devir |
M.Ö. 12 000 – M.Ö. 9.000 | |
Cilalı Taş Devri Yeni Taş Devri Neolitik Devir |
M.Ö. 9.000 – M.Ö. 5.500 |
I. ) Paleolitik Devir ( Eski Taş Devri ) : Yontma Taş Devri veya bilimsel adıyla Paleolitik Çağ olarak tanımlanan Eski Taş Çağı günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl önce başlamış ve 10.000 yıl önce son bulmuştur. Ancak verilen bu tarihlerin dünya geneli içinde geçerli olduğunu ve yerel olarak değişmeye açık bulunduğunu da belirtmek gerekir. İnsanlık tarihinin %99’u gibi çok büyük bir bölümünü kapsayan bu çağ, aynı zamanda ilk insan atalarının ortaya çıkışı ve ilk aletlerin üretimi yoluyla insanın kavrama yeteneği ve temsil etmesiyle de söz konusu tarihin gelişimi içinde çok önemli bir yer tutmaktadır.
Doğanın sınırlayıcı ve belirleyici baskısı altında yaşayan Paleolitik Çağ insanları ekonomik açıdan, avcı ve toplayıcı toplulukları temsil ederler. Besin üretmeyi bilmeyen bu insanlar, yalnızca yaşadıkları ortamda bulunan yabani sebze, meyve ve kökler ile avlandıkları hayvanları yiyerek beslenmişlerdir. İklim ve çevre koşullarının değişkenliği nedeniyle, yeni besin kaynakları aramak ve av hayvanlarını izleyerek, küçük gruplar halinde konar-göçer tarzda yaşamışlardır. Kaya sığınaklarının bulunduğu yerlerde mağara ve kayaaltı sığınaklarında barınmışlar, kaya sığınaklarının bulunmadığı yerlerde ise açık havada kurdukları sığınaklarda yaşamışlardır.
Paleolitik Çağ, karakteristik çizgileri ve kültürleriyle Alt, Orta ve Üst olmak üzere 3 evreye ayrılır. Alt Paleolitik devrin insanları, beyin kapasiteleriyle orantılı olarak kendilerini vahşi hayvanlardan korumak, beslenmek, avlanmak için ve zaman zaman da kendi aralarındaki mücadelelerde kullanmak üzere birtakım basit taş aletler yapmaya başlamışlardır. Genellikle doğanın kendilerine sunduğu taşları, ya daha sert olan başka taşlarla yontarak işlemişler ya da doğal halde çevrelerinde bulunan ve çok az bir rötuşla alet haline gelebilen parçaları kullanmışlardır. Alt Paleolitik süresince oldukça ılımlı geçen iklim Orta Paleolitik’de kurumaya, sertleşmeye ve giderek bol kar yağışıyla belirgin yeni bir buzullaşmaya dönmesi, insanın yaşayışı ve teknolojisinde bir dizi değişiklikler meydana getirmiştir. Bu teknolojik değişikliğin en belirgin yanı, yonga endüstrisinde kendini gösterir. Alt Paleolitik’in kaba taş alet (2 yüzeyli) ve yongalarının yerini oldukça düzenli bir şekilde yontulmuş ve kenarlarda yapılan düzeltilerle (rötuş) ve uç kazıyıcı haline sokulmuş işlenik yonga aletler alır. Bu dönemin insanları olan Homo neanderthalensis‘lerin, eldeki kısıtlı alet teknolojisi ile mamut, gergedan, geyik gibi büyük hayvanları avlayabilmeleri bu insanların avcılıkta ne kadar ustalaştıklarını ve hayvanları avlayabilmek için birtakım av teknik ve yöntemlerini geliştirdiklerinin bir kanıtıdır.
Ayrıca bu evrede, inançlarla ilgili birtakım belirtilerin ortaya çıktığı görülüyor. Örneğin tek ya da çift çukurlar şeklindeki mezarlar ve bunların yanındaki – belki de besin depoları olarak yorumlanabilecek – eklentiler, Neanderthal’lerin ölü gömme eylemleri hakkında bilgi veren izlerdir. İklimin tekrar hissedilir derecede soğuduğu ve kuru hale geldiği Üst Paleolitik Çağ’da, Homo Neanderthal’lerin yerini modern insanın atası sayılan Homo sapiens‘ler alır. Homo sapiensler becerili ve aktüel insana daha yakın olan insanlardır. Üst Paleolitik’te yontma teknolojisindeki gelişme dikkat çekecek bir düzeyde olup, taş işçiliği en büyük gelişmesine ulaşmıştır. Alt Paleolitik’te kısmen de olsa Orta Paleolitik’de görülen klasik 2 yüzeylilerin (el baltası) yerini çakmak taşı yonga ve dilgilerin üzerine yapılmış, çeşitli tipteki aletler almıştır. Ön kazıyıcılar taş delgiler, taş kalemler, yaprak biçimli uçlar, mekik aletler bunlardan bazılarıdır. Üst Paleolitik’in son evrelerinde ise sırtı devrik dilgiciklerin ortaya çıktığı görülüyor. Taş aletlerin yanı sıra kemik ve boynuzdan yapılmış aletlerde de büyük bir artış gözlenmektedir. Esasen bu evrede taş aletler, büyük bir çoğunlukla kemik aletleri şekillendirmek için yapılmışlardır. Bu ise Üst Paleolitik’te artık alet yapan aletlerin üretildiğini göstermektedir.
Üst Paleolitik Çağ’ın önemli gelişmelerinden biri de insanların entelektüel hayatlarıyla ilgili birtakım sanat eserlerini yapmaya başlamalarıdır. Mağara duvarlarına ve çeşitli objeler üzerine yapılan boyalı resim,gravür, alçak kabartmalar ile heykelcikler, Paleolitik sanatın, sanat tarihi içinde oynadığı rolü ortaya koyar. Üst Paleolitik’te süslenme merakı da açıkça görülür. Balık kemiği, kavkı, çeşitli hayvan kemiği, diş ve kabuklarından yapılan süs eşyalarının Üst Paleolitik’te insanlar tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Ayrıca bu devirde artık insanlar ölülerini sistemli bir biçimde gömmeye başlamışlardır. Anadolu Paleolitik’ine günümüze değin yapılan kazı ve yüzey araştırmalarının ışığında bakıldığında, yeterince araştırılmamış olmasına karşın, Alt, Orta, Üst Paleolitik dönemlere ait taş ve kemik endüstri, fauna, flora ve insan kalıntıları ile sanat yapıtlarının ele geçmiş olması, Anadolu’nun ne denli yoğun bir biçimde iskan edildiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bugünkü bilgilerin ışığında, Anadolu Paleolitik Çağ’ın tüm evrelerini, stratigrafik süreklilik içinde veren tek mağara Karain’dir. Antalya’nın 30 km kuzeybatısında yer alan bu merkez; Alt, Orta ve Üst Paleolitik evrelere ilişkin çeşitli “oturma tabanları” vermektedir. Sözü edilen evrelere ait çok sayıda yontma taş ve kemik aletin yanı sıra, taşınabilir sanat eserleri, Homo Neanderthal ve Homo sapiens‘lere ait diş ve kemik kalıntıları, yine çok sayıda yanmış ve yanmamış kemik kalıntıları da vermiştir.
Karain Mağarası, buluntularıyla, yalnız Anadolu’da değil, aynı zamanda Yakın Doğu Paleolitiği için de büyük önem taşımaktadır. Anadolu Paleolitik’indeki en büyük boşluk, salt yaşlandırmanın henüz yapılamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, son yıllarda Aşağı Fırat Havzasında yapılmış olan kazı ve sistemli yüzey araştırmaları ile Karain ve Yarımburgaz mağaralarında yeniden başlatılan kazılarda elde edilen buluntular üzerinde sürdürülmekte olan incelemeler, Anadolu Paleolitik’inin henüz çözümlenmemiş olan stratigrafik ve kronolojik sorunlarına çözüm aramaya yöneltilmiş bulunmaktadır. Yontma Taş Çağı eserlerinin en güzel örnekleri Güney Anadolu sahillerinde, Antalya civarında yer alan Karain Mağarası buluntularıdır. Burada yaklaşık 10,5 metre kalınlığındaki dolgu malzemesi içinde Yontma Taş Çağı’nın bütün evrelerine ait kültür tabakaları ortaya çıkarılmıştır. Bu tabakalar içerisinde çeşitli taşlardan yapılmış aletler arasında el baltaları, kazıyıcılar, uçlar ele geçirilmiştir. Kemikten yapılmış aletlerden cımbızlar, iğneler, süs eşyası gibi kalıntılar da bulunan eserler arasındadır. İstanbul’un 22 km batısında yer alan Yarımburgaz mağaralarında elde edilen veriler ise, burada büyük bir olasılıkla Homo erectusların yaşamış olduğunu ve burasını bir barınak olarak kullandıklarını kanıtlamaktadır. Elde edilen Alt Paleolitik Çağ taş endüstrisi çakmaktaşı, kuartz ve kuartzitten oluşur; yonga türü aletler belirgin bir şekilde egemendir. Geriye kalan az sayıdaki çekirdek aletleri ile satır, kıyıcı satır örnekleri oluşturur.
II. ) Orta Taş Çağı ( Mezolitik Devir ) : Orta Taş Çağı’nın bilinen diğer adı Mezolitik Devir’dır. Paleolitik ve Neolitik arası bir geçiş dönemidir. M.Ö. 10000-M.Ö. 6000 İnsanların taşları yontmaya başladığı, taşları kendilerini savunmak ve avlanmak için kullandıkları devirdir. Basit aletler yapılmıştır. İnsanlar mağara duvarlarına resimler yapmaya başlamışlardır.Mağara resimleriyle ilk resim sanatı yaratılmıştır.
Bu dönemde insanlar yaşamlarını avcılık ve toplayıcılıkla sürdürmüşlerdir. İnsanlar bu çağda doğal sığınaklar sayesinde vahşi hayvanlardan korunmuşlardır. Taştan aletler daha çeşitlidir. Köpek ilk evcil hayvan olarak görülür. Gıda birikimine de başlanır. Önemli bazı merkezler Samsun Tekkeköy, Karain, Beldibi’dir.
III. ) Yeni Taş Çağı ( Cilalı Taş Devri ya da Neolitik Devir ) : Bu dönemde (M.Ö. 8000-5500) önceki devirlere göre daha sert ve daha düzgün taş aletler yapılmıştır. Topraktan veya kilden yapılan kaplar ateşte pişirilmiş, bunun sonucunda seramik sanatı başlamıştır. Bu devirdeki insanlar bilgi ve teknikte önceki dönemlere göre oldukça ileri bir düzeye çıkmışlardır. Kemik ve taştan daha kullanışlı aletler yapılmıştır. İnsanların yerleşik düzene geçmesi de bu dönemde meydana gelmiştir. Birbirine yakın aileler topluca bir yerde oturarak köyleri meydana getirmişlerdir. Böylece tarihteki ilk köyler kurulmuştur. Ayrıca insanlar tahıl üretimine de başlamış, hayvanlar evcilleştirilmiş, insanlar tüketicilikten üretici duruma geçmişlerdir. İlk defa ticaret başlamıştır.
Gezegende yaşanan son buzul çağının sona ermesi ardından insan topluluklarının yayılma eğilimi gösterdikleri ılıman iklim kuşaklarında yepyeni bir evrimsel açılım yaşanmaya başlanmıştır. Buzulların çekilmesiyle ılıman iklim kuşağında gerek fauna gerekse flora, hem çeşitlilik hem de popülasyon olarak belirgin gelişmeler göstermiştir. Bu mevsimsel farklılıkların oldukça belirgin olduğu ve genellikle kurak sayılabilecek yaşam alanlarında ortaya çıkan ve yayılabilen türler, kaçınılmaz olarak dayanıklı, uyum sağlama ve üreme yetenekleri geniş, görece daha küçük cüsseli türlerdi. İşte bu ortam, insan topluluklarına geniş olanaklar sunmuştur.
Buğday ve arpa gibi yaygın ve kurak iklime uyumlu bitki türlerinin ve koyun, keçi, sığır gibi otçul türlerin ortaya çıkması ve yaygınlaşmasıyla insan topluluklarının yaşam biçimi de değişmeye başlamıştır. Tabiata doğrudan müdahale ederek gıda olarak kullanılabilecek bitki türlerini yetiştirme ve bazı hayvan türlerini evcilleştirerek sürüler oluşturmak, bu dönemin belirgin özelliği olmuştur.
İnsan toplulukları bu yeni yaşam tarzında iki ana kolda gelişme göstermişlerdi. Bazı topluluklar evcilleştirdikleri hayvanlardan oluşan sürüleri temel gıda kaynağı olarak kullanırken bazı topluluklar ise sınırlı ölçüde de olsa bahçe tarımına başlamışlardır. Her iki ana kol da avcı-toplayı topluluklar olmaktan zamanla çıkmış, bir anlamda besin üreten topluluklar haline dönüşmeye başlamışlardır. Kuşkusuz ağırlıklı olarak tarımla uğraşan topluluklar, avcı-toplayıcı toplulukların yaşam tarzını bırakarak yerleşik düzene geçmek zorunda kalmışlardır. Ağırlıklı olarak hayvan sürülerini kullanan topluluklar ise göçebe ya da yarı göçebe topluluklar hâline gelmişlerdir.
Özellikle tarım yapmanın öğrenilmesi bu toplumların beslenme ve yaşam tarzlarında kökten değişikliklere yol açmıştır. Büyük ölçüde rastlantılara, ileri derecede uzmanlaşmaya bağlı olan avcı-toplayıcı yaşam tarzı yerini, besin maddelerini saklayabilen ve beslenme açısından daha güvenli toplumlar almıştır.
Bu gelişmeler, “Neolitik Devrim” olarak adlandırılan ve insan topluluklarının yaşam biçiminde köklü değişikliklere yol açan bir süreçtir. Kuşkusuz gezegenin her yöresinde yaşamakta olan topluluklarda zamandaş olarak ortaya çıkmayan Neolitik Devrim, başlangıçta, Orta Doğu, Ön Asya, Uzak doğu gibi, geniş ve düzenli akarsuların yaygın olduğu bölgelerde ortaya çıkmıştır.
Neolitik Çağ (Yeni Taş Çağı – Cilalı Taş Devri)
- Tarım keşfedilmiştir.
- Hayvanlar evcilleştirilmiştir.
- Çanak çömlek yapımı başlamıştır.
- Ekmek yapımı gözlenmiştir.
- Duvarlara resim çizilmiştir.
- Tekerleğin temelleri atılmıştır.
Neolitik çağ,
- Çanak çömleksiz Neolitik,
- Çanak çömlekli Neolitik olmak üzere ikiye ayrılır.
Çanak Çömleksiz Neolitik
Tarımın keşfedildiği ilk yer Orta Doğu’ da Bereketli Hilal adı verilen bölgedir. Tarımın keşfedilmiş olması üretici ekonomiye geçişin başlangıcı olduğundan en önemli gelişmedir. Ayrıca bu dönemde hayvanlar evcilleştirilmeye başlanmıştır. Köpek, Mezolotik dönemde evcilleştirilen ilk hayvandır. Etinden, sütünden, yününden vb. faydalanmak amacı ile koyun, keçi, domuz ve sığır gibi hayvanlar daha sonraları evcilleştirilen hayvanlardır. Daha sonraki gelişmelerde, ev yapımı vardır. İlk zamanlar dairesel kulübeler halinde başlayan ev yapımları, daha sonra dikdörtgenler şeklinde gerçek ev görünümünde yapılmıştır. Bunun sonucu olarak köyler ortaya çıkmıştır. Uzun mesafeli ticarete konu olan ilk mal, obsidyendir. (Obsidyen,siyah renkli volkanik taştır) Obsidyen alet yapımında kullanılan hammaddedir. Bu çağda bakırda kullanılmaya başlamıştır.
Çanak Çömlekli Neolitik
Bu çağda, avcılık tamamen bırakılmıştır. Artık besin üretimine dayalı ekonomi tamamen yerleşmiştir. Düzenli evler yapılmıştır. Bu evlerde ayrı ayrı odalar vardır. Ayrıca Jeriko ve Jarma (Filistin) gibi yerleşim yerlerinin etraflarına sur duvarlar yapılmıştır. Sur duvarlar derin hendeklerle çevrilmiştir. Bu duvarların önemi, ortak emek gücünün kullanılması ve ileri düzeyde bir toplumsal örgütlenmenin görülmesidir. Bu dönemin sonuna doğru, ölüler evlerin tabanına gömülmek yerine yerleşim yerlerinin dışında bir yere gömülmeye başlanmıştır.
2. ) BAKIR ÇAĞI :
Bakır Taş Çağı veya Kalkolitik Çağ MÖ 5000-3000 yılları arasını kapsayan tarih öncesi dönemdir. Bakır Çağı’nın bir diğer adı Maden Taş Çağı’dır.
Erken Kalkolitik
Geç Neolitik dönemde yaşanan yangınlardan sonra ileri üretici dönem denilen Kalkolitik dönem başlamıştır. Bu dönemin en önemli özelliği taş aletlerin yanı sıra bakırın da kullanılmaya başlanmasıdır. İkinci önemli özellik ise özgün desenli kapların üretilmesidir. Kalkolitik Çağın ilk evresi olan Erken Kalkolitik’te nüfus artışıyla birlikte yerleşim yeri sayısında da artış vardır. Önemli yerleşim yerleri arasında Hacılar Höyük, Kuruçay Höyüğü, Can Hasan Höyüğü, Köşk Höyük, Yümüktepe, Tülintepe Höyüğü, Norşuntepe, Korucutepe, Kurban Höyük, Samsat ve Tilkitepe sayılabilir. Tüm bu yerleşimlerin yanı sıra Doğu Anadolu’da, günümüz Malatya şehri sınırları içersinde yer alan Arslantepe (Eski Malatya) yerel kalkolitik kültürlerin anlaşılması ve doğru tanınması bakımından çok önemlidir. Arslantepe ve Hacınebi (Şanlıurfa) gibi kazılardan elde edilen sonuçlar Mezopotamyanın etkisi ile bölgede bir kentleşme sürecinin başladığı fikrini kökünden yıkmıştır. Çatalhöyük kemik buluntuları sonuçlarına göre R1b ve R1a gurubunun M.Ö. 5000-4700 yıllarında anadolu’ya gelerek Anadolu yerli insanını oluşturduğu ve bu toplumun Mezopotamya’dan çok daha önce şehirleşme sürecine girdiği anlaşılmıştır.
Geç Kalkolitik
İkinci evreyi oluşturan geç kalkolitik dönem kabaca MÖ 4. bine tarihlenir. Anadolu bu dönemde büyük olasılıkla Boğazlar üzerinden gelen göçlere sahne olmuştur. Buna bağlı olarak nüfus artmış ve yeni yerleşim yerleri ortaya çıkmıştır. Artık Anadolu’nun bütününde homojen bir kültürden söz etmek söz konusu değildir. Göçlerle gelen etkiler sonucu eski ince kap formlarının yanında onlardan tümüyle farklı, siyah zemin üzerine beyaz boya ile yapılmış çizgilerle bezenmiş yeni kap çeşitleri ortaya çıkmıştır. Daha önceki gerçekçi Ana tanrıça figürlerinin aksine son derece soyut, fakat yine Ana tanrıçayı ifade eden, mermerden yapılma idoller yaygınlaşmıştır.
Küçük kutsal alanlardan başka ortak tapınaklar bulunmamaktadır. Genel olarak sadece bebekler ev içlerine gömülmüştür. Yetişkinler ise yerleşim dışına gömülmektedir. Halk tarım ve hayvancılıkla yaşamını sürdürmekte, zaman zaman avcılık ve balıkçılık da yapmaktadır. Maden kullanımıyla ilgili olarak ticaret oldukça yaygınlaştırılmıştır.
3.) TUNÇ ÇAĞI :
Tunç Çağı veya Bronz Çağı, antik Avrupa, Asya ve Ortadoğu halklarının hammadde ve alet kültürlerindeki üçüncü evre. Bölgeden bölgeye fark etmekle birlikte yaklaşık olarak MÖ 3000 – MÖ 1000 yılları arasında gerçekleşmiştir. Kalay ve bakırın karışımından oluşan tunç Anadolu’da Kalkolitik sonunda görülür. Ancak tunç madeninin alet ve kap yapılmasında kullanılması MÖ 3. binyıl başlarına rastlar.
Mezopotamya’da ve Mısır’da tunçtan eserlerin yapılmaya başlandığı sıralarda (MÖ 4. binyıl sonu) yazı keşfedilmiş bulunduğundan bu ülkeler için Tunç Çağı deyimi yerine yazılı belgelerden elde edilen kronoloji ve sınıflandırmalar kullanılır. Buna karşılık yazıyı henüz kullanmayan Anadolu, Hellas (Yunanistan), Balkanlar ve Avrupa gibi bölgeler için Tunç Çağı deyimi geçerlidir. Tunç Çağı Anadolu’da MÖ 3000, Girit’te, Ege’de ve Hellas’ta MÖ 2500 – MÖ 2000, Avrupa’da ise MÖ 2000 yıllarında başlar.
Anadolu’da Tunç Çağı üç evre gösterir:
Tunç Çağı üç bölümü ayrılır:
- Erken Tunç Çağı (MÖ 3000 – MÖ 2000)
- Orta Tunç Çağı (MÖ 2000 – MÖ 1750)
- Geç Tunç Çağı (MÖ 1750 – MÖ 1200)
Tunç Çağı (MÖ 3000 – MÖ 1200) |
Erken Tunç Çağı (M.Ö. 3000 – MÖ 2000) |
Erken Tunç Çağı I | MÖ 3000 – MÖ 2000 |
Erken Tunç Çağı II | MÖ 3000 – MÖ 2700 | ||
Erken Tunç Çağı III | MÖ 2700 – MÖ 2200 | ||
Erken Tunç Çağı IV | MÖ 2200 – MÖ 2000 | ||
Orta Tunç Çağı (MÖ 2000 – MÖ 1550) |
Orta Tunç Çağı I | MÖ 2000 – MÖ 1750 | |
Orta Tunç Çağı II | MÖ 1750 – MÖ 1650 | ||
Orta Tunç Çağı III | MÖ 1650 – MÖ 1550 | ||
Geç Tunç Çağı (M.Ö. 1550 – MÖ 1200) |
Geç Tunç Çağı I | MÖ 1550 – MÖ 1400 | |
Geç Tunç Çağı II A | MÖ 1400 – MÖ 1300 | ||
Geç Tunç Çağı II B | MÖ 1300 – MÖ 1200 |
Erken Tunç Çağı
Anadolu ve Trakya’da yaklaşık MÖ 3000-2000 yılları arasına tarihlendirilen Erken Tunç Çağı (İlk Tunç Çağı), genel karakteri ile üzerinde tapınak ve idari binaların da bulunduğu organize, tahkimli, bağımsız şehir devletlerinden oluşan bir dönemi kapsar. Sosyal, dinsel ve teknolojik değişime tanıklık eder.
Bu yeni dönem, önceki çağların tarım hayvancılık, dokumacılık, çömlekçilik gibi buluşlarına, daha güçlü silahların üretilmesine, daha ince süs eşyalarının yapılmasına olanak veren bakır ve kalay alaşımı olan tuncun keşfini eklemiştir.Bakırın kalay ile karıştırılarak tuncun elde edilmesi dönemin madenciliği açısından önemli bir gelişmedir.
Besin üretimi alanında olduğu gibi, metal işleme alanında da teknolojik gelişmeler her bölgede eş zamanlı olarak yaşanmamıştır.
Bu dönemde altın ve gümüş gibi değerli madenlerden yapılmış gömü hediyeleri içeren mezarlıklar toplumsal değişikliğin kanıtıdır.
Bu dönemde ayrıca ticaret gelişmiş, Ege, Orta Doğu ve Balkanlar’ı kapsayan geniş bir ticaret ağı kurulmuştur. Tunç Çağına Anadolu’da MÖ 3000, Girit, Ege Adaları ve Yunanistan’da MÖ 2500, Avrupa’da ise MÖ 2000 yıllarında ulaşılabilmiştir.
Anadolu’da MÖ 3000-1200 yılları arasında ele alınan Tunç Çağı kazılarında bulunan çanak çömleğin yapısına, üretimde ve mimaride kullanlan teknolojinin düzeyine göre Erken, Orta ve Geç Tunç olmak üzere üç evrede incelenir.
Erken Tunç I
Erken Tunç I, II, III olarak incelenen bu evrenin ilk döneminde daha çok, Kalkolitik dönemin tarıma dayalı köy kültürü sürdürülmektedir. Bronz alet kullanımı çok yaygın değildir. Mezopotamya ve Mısır’da MÖ 4. binin sonlarından itibaren yazının kullanılmasına rağmen Anadolu henüz bu aşamaya ulaşamamıştır. Çömlekçi çarkı da henüz kullanıma girmemiş olmasına rağmen daha gelişmiş koyu renkli ve iyi açkılı seramikler yapılmıştır. Yapılar yine taş temeller üzerine kerpiçten megaron planlı olarak inşa edilmiş olup, bazı yerleşim alanlarının etrafı bir surla çevrilmeye başlanmıştır.
Ölüler artık yerleşim alanı dışına, ölü armağanlarıyla birlikte ve bacaklar karına çekik (hoker) durumda gömülmektedir (Extramural). Çağın inanışlarındaki bir başka özellik de daha çok Batı Anadolu’da rastlanan keman biçimli mermer idollerdir. Anatanrıça’yı temsil eden bu idoller eski dönemin gerçekçi figürinlerinin aksine tümüyle soyutlaşmışlardır.
Bu dönemin en önemli teknolojik buluşu kağnı biçimindeki dört tekerlekli arabadır. Bu evrede Anadolu’da yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan en önemli yerleşim yerleri Troia I, Demircihöyük, Semahöyük, Beycesultan, Tarsus, Alişar, Alacahöyük, Karaoğlan, İkiztepe, Kültepe ve Norşuntepe olarak sayılabilir.
Erken Tunç II
Erken Tunç II, Orta Anadolu’da güçlü beyliklerin ortaya çıktığı bir dönemdir. Batı Anadolu’daki Troia II’nin yanı sıra Kızılırmak batısında, Ankara yakınlarnda Karaoğlan,Ahlatlıbel, Etiyokuşu, Polatlı, Kızılırmak doğusunda ise Alişar ve Alacahöyük bu dönemin en önemli yerleşimleri olmuştur.
Bunlar içinde Alacahöyük’ün özel bir yeri vardır. Dönemin sonlarında zengin ve etkin bir beyliğin merkezi gibi görünen Alacahöyük’ün en önemli özelliği Kral Mezarları olarak adlandırılan 13 gömüdür. Yerleşme alanı yamaçlarında bulunan bu mezarlıktaki gömülerin dönemin derebeyleri ve eşlerine ait olduğu düşünülmektedir. Gömülerin kimileri 3–8 m uzunluğunda, 2–5 m genişliğinde ve 1 m kadar derinliğinde dikdörtgen planlı çukurlara yapılmıştır. Çevresi ağaç ve taşlarla sınırlandırılan mezar çukurlarına, ayakları karına çekik durumdaki ceset, zengin armağanlarla birlikte yerleştirilmiş, sonra üzeri ağaç, çamur ve toprakla örtülmüştür. Gömü işlemi bitirildikten sonra mezar üzerinde bir ölü yemeği yenmiş; yemekten geri kalan öküz kafaları ve bacak kemikleri de sıralar halinde bırakılmıştır. Bu mezar armağanları Troia hazineleriyle çağdaş olup benzer nitelikte altın, gümüş, elektrum, tunç ve demirdendir. Bu mezar hediyelerinin en ilginçlerini hatalı olarak “Hitit Güneş Kursları” diye adlandırılan geyik ve boğa motifli, son derece karmaşık ve gelişmiş dökme ve dövme teknikleriyle yapılmış tunç diskler oluşturmaktadır.
Buradan anlaşılmaktadır ki Erken Tunç II döneminde, biri Troia yöresinde, diğeriyse Orta Anadolu ve Karadeniz bölgeleri arasında yer alan iki yerel madencilik okulu bulunmaktadır. Diğer bir önemli gelişme ise Anadolu’da ilk kez bu dönemde görülen çömlekçi çarkının Troia’da kullanımıdır. Çömlekçi çarkının Troia’ya Mezopotamya’dan deniz yoluyla geldiği düşünülmektedir.
Erken Tunç II döneminin sonlarında Batı ve Güney Anadolu’da büyük yangın izlerine rastlanmıştır. Birçok yerleşimin ıssızlaşması bu ortak felaketle ilgili görülmektedir. Ayrıca bu felaketlerden sonra ortaya çıkan yerleşme yerlerinin sayısında meydana gelen 1/4 oranındaki azalma ve yakılıp yıkılan iskan yerlerinin tekrar iskan edilmemesi bu felaketlere birtakım göçebe toplulukların yol açtığını göstermektedir. Aynı dönemde Trakya ve Balkanlar’da meydana gelen ıssızlaşma bu toplulukların Balkanlar üzerinden gelen Hint-Avrupa kökenli Luviler’in olabileceklerini göstermektedir.
Erken Tunç III
MÖ 2300 yıllarında ortaya çıkan bu felaketten sonra Erken Tunç III evresine gelinir. Yerleşim yerleri önceki dönemin özelliklerini küçük farklarla sürdürmelerine rağmen çoğu küçük birer köy niteliğindedir. Bu dönemde felaketlerden fazla etkilenmeyen Doğu Anadolu’daki Norşuntepe, Korucutepe, Tepecik, Arslantepe gibi nispeten büyük merkezlere İmikuşağı, Köşkerbaba, Pulur, Değirmentepe gibi yeni yerleşimler eklenmiştir.
Dikkat çekici bir gelişme görülmeksizin 500-600 yıl kadar yaşayan bu köysel yerleşimler MÖ 1700 yıllarında son bulmuştur.
Orta Tunç Çağı
Orta Tunç Çağı, aynı zamanda Asur Ticaret Kolonileri çağı ve Eski Hitit Çağı olarak adlandırılır. Orta Tunç Çağı döneminde Asur’dan gelen tüccarlar sayesinde Anadolu’da ticaret merkezleri kurulmuştur. Bu merkezlerin büyüğüne “karum”, küçüğüne ise “wabartum” denir. Asurlu tüccarlar Anadolu’ya kalay ve kumaş getirmişlerdir. Anadolu’dan gümüş, altın, işlenmiş bakır götürmüşlerdir. Kültepe’de çivi yazılı tabletler bırakmışlardır. Bu yazılı tabletlerin sayısı 20.000’i bulmaktadır, arkeologlar bu yazılı tabletlerle yazının Mezopotamya’dan Anadolu’ya geldiğini söylemektedir.
Geç Tunç Çağı
Geç Tunç Çağı, MÖ 1550 ve 1200 arası döneme verilen ad.
Bu dönemde Anadolu’da Hattileri ortadan kaldıran Hititler egemen olmuştur. Çağın sonuna doğru Hititler yıkılmıştır.
4. ) DEMİR ÇAĞI :
Demir Çağı, demirin çeşitli alet ve silah yapımında esas malzeme olarak kullanıldığı bir arkeolojik devirdir. Bu tür malzemenin kullanımı, zaman içinde toplumlardaki farklılaşan tarım teknikleri, dini inanç sistemleri ve sanatsal stillerle uyumlu hale gelmiştir. Arkeolojik bir tanımlama olarak Demir Çağı, toplumların ve uygarlıkların, esasen kesici aletler ve silah yapımında malzeme olarak ağırlıklı olarak demiri kullanıyor olmalarını ifade etmektedir.Demir Çağı, Danimarkalı arkeolog Christian J. Thomsen tarafından, insan toplumlarının tarih öncesi ve antik gelişme süreçlerini sınıflandırmak için kullanılmıştır. Thomsen, bu sınıflandırmada Taş Çağı, Bronz Çağıve Demir Çağı olmak üzere üçlü bir tasnife gitmişti.
5.) ARKEOLOG : Eski çağlarda insanlar tarafından yapılmış toprak üstünde ,toprak altında veya su altında bulunan, gözle görünen, elle tutulan her eseri dikkatle ve titizlikle ortaya çıkaran,bunları inceleyen ve yorumlayan ve bu doğrultuda eski insanların nasıl yaşadığını yorumlayan bilim uzmanıdır.
6.) VEZÜV YANARDAĞI : Vezüv Yanardağı ( İtalyanca Monte Vesuvio, Latince Mons Vesivius ) Napoli Dağı’nın doğusunda bulunan,1281 metre yüksekliğindeki yanardağdır.Avrupa ana karasındaki son yüz yıl içinde aktivite gösteren tek yanardağdır.Vezüv yanardağı aynı zamanda Spartaküs’ün başalattığı isyana ilk ev sahipliği yapan yerdir.Spartaküs MÖ 73’te kendisiyle birlikte Capau’daki gladyatör okulundan kaçan 77 arkadaşıyla Vezüv Yanardağına sığınmıştır.
7.) JOHN FRERE : İngiliz arkeolog ve öncü bir kaşif.
8.) HİYEROGLİF : Antik döneme ait bir yazı sistemi. Birçok türü olan hiyerogliflerin en bilinen türü Mısır hiyeroglifleridir. Ayrıca Luvi hiyeroglifleri ve Urartu hiyeroglifleri de bu yazı sisteminin Mezopotamya’da kullanılan diğer örneklerindendir.Girit hiyeroglifleri ise Girit Uygarlığı tarafından kullanılan başka bir tür hiyerogliftir.Şemalar ve resimlerden oluşan hiyeroglif, Rönesans döneminde Yeni Platonculuk’un simgesi haline gelmiştir.
9.) ROSETTA TAŞI : Rosetta Taşı ya da Reşid Taşı, Mısır’da kale yapımındaki bir kazı sırasında rastlantı eseri bir Fransız askeri tarafından bulunmuş, Mısır’da Fransızlar tarafından kurulmuş olan enstitüye gönderilmiştir.
Taş, belli başlı üç Mısır tapınağına gönderilmek amacıyla ve üç dilde yazılmış. Bu diller: Demotik (Mısır’da halkın kullandığı dil), Hiyeroglif ve Antik Yunancadır. Bir kısmı kırılmış olan taşın üzerinde 14 satır hiyeroglif yazı, 32 satır Demotik yazı, 53 satır da Antik Yunan yazısı bulunmaktadır.Böylece Mısır halkı ile Mısır asilleri ve Yunanlar bu antlaşmayı rahatlıkla okuyabilmişlerdir.
10.) HİSAR : Bir şehrin veya önemli bir yerin korunması için taştan yapılmış, yüksek duvarlı ve kuleli, çevresinde hendekler bulunan küçük kale, kermen, germen.
11.) HENDEK : Özellikle kale, bina veya kenti çevreleyen geniş, derin ve genellikle suyla dolu tahkimattır. Bazı örneklerde su engeli olarak da daha karmaşık yapay göllere evrildiği görülmüştür. Modern dönemlerde hendek veya su engelleri artık önleyici etkileri kaybolduğundan görsel olarak tercih edilmeye başlanmıştır.
12.) MAGNOMETRE : Magnometre, (Manyetometre) Manyetik alanın yoğunluğunu ölçmeye yarayan bir araçtır. Magnometre, ortamdaki demir cevheri oranına göre çalışır.Manyetometrelerin önemli kullanım alanlarından biri de dünyamızın manyetik alanının ölçülmesidir. Dünyanın manyetik alanındaki düzensizliği ile bir manyetometre demir, bakır cevheri gibi metal yeraltı kaynaklarının nerede olduğunu tespit edilebilir.
13.) ÇÖMLEK : Genellikle killi, yumuşak topraktan yapılıp bir fırında pişirilmek suretiyle üretilen mutfak aracı ya da pişirme kabı.
14.) ÇİNİ : Toprağın pişirilmeden önce şekil verilip kap-kacak, tabak, vazo, sürahi vb. eşyalar üretilmesine dayalı bir el sanatıdır. Aynı zamanda fayans, porselen tabak, seramik gibi eşyaların süslenmesinde kullanılan bir yüzü sırlı, renkli dekor ve motiflerle işlenmiş kaplama malzemesine, bu malzemeyle işlenmiş eşyalara çini, bu süsleme işine de çinicilik denir.
15.) ETRÜSKLER : Etrüskler, İtalya’nın Tiber ile Arno nehirleri arasında yer alan Etruria bölgesinde yaşamış ve MÖ 6. yüzyıla dek varlığını sürdürmüş bir halk olup Antik Romalılar tarafından Etrusci veya Tusci adlarıyla tanımlanmışken Yunanlar Tyrrhen, Tyrsen diye tanımlamıştır. Kendilerine Rasena diyen Etrüsk halkının bir kısmı ve kültürü zamanla Roma İmparatorluğu içinde erimiştir. Etrüskler İtalya’daki diğer kavimlerden çok daha ileri bir uygarlık düzeyindeydiler. Roma uygarlığının, mitolojisindeki ilahlardan, hukukundan yol yapım tekniklerine kadar, kökünü hemen hemen tümüyle Etrüsk uygarlığından almış olduğu günümüzde saptanmış durumdadır. Etrüskler’in dini, Cicero’nun değindiği gibi, vahyedilmiş bir dindi ve 12’li sistemi baz alan bir inisiyatik örgütlenmeleri vardı.
16. ) BABİL : Babil, Mezopotamya’da adını aldığı Babil kenti etrafında M.Ö. 1894 yılında kurulmuş, Sümer ve Akad topraklarını kapsayan bir imparatorluktur. Babil’in merkezi bugünkü Irak’ın El Hilla kasabası üzerinde yer almaktadır. Kuzey Babil Devleti ise, Şırnak ilinin İdil ilçesi güneyinde Babil köyünde kurulmuştur. Babil halkının büyük bir kısmı Sami asıllıdır.
17. ) PERSEPOLİS : Persepolis (Pers dilinde: Parsa, Farsça: تخت جمشید/پارسه, Takht-e Jamshid / Taht-ı Cemşid), İran’ın Fars Eyaleti’ndeki Şiraz şehrinin 70 km kuzeydoğusundadır.Pers İmparatorluğu’nun başkenti olan Persepolis, MÖ 6. yüzyıl sonlarına doğru Pers Kralı I. Darius (Dara) tarafından kurulmuştur. Darius’dan sonra tahta çıkan I. Serhas (Xerxes) ve Artakserkses (Ardaşir) şehri büyüterek çeşitli anıtlarla doldurmuşlardır.
18. ) STONEHENGE PLANI : Dünyadaki en önemli yönetim planlarından biri olan stonehenge planı aynı zamanda dünya miras listesinde yer alır.Stonehenge, Neolitik taş devri ile Bronz çağı arasında en az 5 kademede oluşan bir anıttır. Bu yapı, astronomi, astroloji, geometri, meteoroloji ve paganizmle ilişkilendirilmektedir. Stonehenge adı eski İngilizcede “asılı taşlar” anlamına gelir.
19. ) LONDON of SOCİETY ANTİQUARİES : 1707 yılında kurulan İlk eski eserler yönelik sivil toplum örgütüdür.
20. ) HİSTORY of ANCİENT ART’S : Johann Joachim Winckelmann tarafından yazılan ilk üslup çalışmalarını ifade eden sanat kitabı.
21. ) JOHANN JOACHİM WİNCKELMANN : Alman sanat tarihçisi ve arkeolog. History of Ancient Art’s kitabının yazarı.
22.) PRİNCİPLES of GEOLOGY BOOK : İskoç Jeolog Charles Lyell tarafından yazılan 2 ciltlik kitap. Arkeoloji bilimine katkıda bulunulması için yazılmıştır.
23. ) ÇİVİ YAZISI : İlk yazı türü çivi yazısıdır. Taşların üzerine resimler ya da harfler ile özel bir teknikle yazılır. Bu yazı türü papirüsün bulunması ile son bulmuştur.
24. ) NEANDERTAL İNSAN : Neandertal ya da Neandertal insanı, günümüzden yaklaşık 200 bin ila 28 bin yıl önce yaşamış insan türüdür. İkili adlandırmada Homo neanderthalensisdir.Fosilleri muhafaza etmeye müsait kireç taşı mağaralarda yaşadıkları için haklarında en fazla bilgi sahibi olunan ve bunun bir sonucu olarak modern kültürde tipik “mağara adamı” kalıbını yaratan tarih öncesi insan türüdür.
25. ) CHARLES DARWİN : İngiliz biyolog ve doğa tarihçisi.İnsan dahil tüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla bir ya da birkaç ortak atadan evrildiğini öne sürmüş ve o günün şartlarına göre bu teoriyi destekleyen pek çok kanıt sunmuştur.1859’da yayımladığı On the Origin of Species (Türlerin Kökeni Üzerine) adlı kitabı, canlıların ortak atalardan evrilerek çeşitlendiği fikrinin geniş kabul görmesini sağladı. Daha sonra yayımladığı The Descent of Man, and Selection in Relation to Sex ( İnsanın Türeyişi, ve Cinsiyete Mahsus Seçilim ) kitabında insan evrimini ve cinsel seçilim fikrini inceledi. The Expression of the Emotions in Man and Animals (İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi) adlı kitabında ise insanların ve hayvanların duygularını ifade ediş şekilleri arasındaki benzerlikleri ortaya koydu.
26. ) KAHİRE MÜZESİ : Mısır’ın başkenti Kahire’de bulunan ve Antik Mısır uygarlığının en görkemli koleksiyonunu barındıran arkeoloji müzesidir. Müzenin, önemli bir miktarı gösterimde olmak üzere, toplam 120.000 adet eseri bulunmaktadır.
27. ) JOHN LUBBOCK : İngiliz antropolog ve arkeolog. Prehistorya kelimesini ilk kullanan kişi.
28. ) ALTAMİRA MAĞARASI : İspanya’nın kuzey kesiminde paleolitik çağlardan kalma mağaradır.Santander yöresinde, Santillana del Mar yakınında yer alan Altamira mağarası, 1879’da bulunmuştur. Tarih öncesi’nden kalma duvar resimleriyle ünlüdür. Girişe yakın tavanda yer alan canlı renkli büyük hayvan figürleri, daha çok bizon figürleridir.Figürler o zamanın Kamanları tarafından çizilmiştir ve bir çeşit tören edasıyla yapılmıştır. Bu çizimlerin amacı yapılacak olan bir sonraki avın daha bol ve bereketli geçeceği inancıdır. Bir çeşit av büyüsüdür. Hayvan resimlerinin çizilmesiyle ruhlarının bu resimlere hapsedildiği ve avın daha kolay geçeceği inancı vardır. Bunların bir çeşit av büyüsü olmasının kanıtı çizilen figürlerin mağaranın ulaşılması zor yerlerinde olmasıdır.
29. ) HEİNRİCH SCHLİEMANN : Alman arkeolog. Tiryns kazılarını yapan isim.
30. ) EUGENE DUBOİS : Alman antropolog ve jeolog.Java Adamı’na ( Homo Erectus) ait fosilleri bulan kişidir.
31. ) N.I. VESELOVSKY : Rus arkeolog. Kafkasya’da ilk kurgan Maikop kazısını yapan kişidir.
32.) ARTHUR EVANS : İngiliz arkeolog. Girit adasında Minos uygarlığına ait Knossos sarayını bularak üne kavuştu.
33. ) MİLOJE VASİC : Balkanlarda ilk sistemli kazıyı yapan sırp arkeolog.
34. ) ZHOUKODİAN : Homo Erectus’un iskeletinin bulunduğu Çin’in başkenti Beijing’in 48 kilometre güneybatısındaki Fangshan bölgesindeki köy.
35.) TUTHANKAMON’UN MEZARI : Tutankhamun ya da Tutankamon (Mısırca:twt-ˁnḫ-ı͗mn, Amun`un yaşayan resmi veya Amun şerefesi adına anlamında)Mısır firavunu. MÖ 1332-MÖ 1323 yılları arasında hüküm sürmüştür.1922 yılında Howard Carter tarafından bulunmuştur. Tutankamon’un mezarı Krallar Vadisi’nde yer almaktadır. Tutankhamun’un mumyası haricinde mezardan çıkarılanlar Kahire müzesinde sergilenmektedir. Mezarı 1972’de Londra’da ve daha sonra ABD’de sergilenmiştir.
36. ) THE DAWN of EUROPEAN CİVİLİSATİON : G.Childe tarafından yapılan Tarih öncesi arkeolojide ilk kapsamlı sentez çalışması.
37. ) PERS İMPARATORLUĞU : PERSLER; Alm. Perser (pl.), Fr. les Perses (pl.), İng. Persians. İran’a hâkim olan eski bir kavim. Ârî ırkına mensup, Hind-Avrupa kavmidir. M.Ö. 2000 yılında, kuzeyden gelip, Orta İran’a yerleştiler.
38. ) LASCAUX MAĞARASI : Lascaux Mağarası (Fransızca telaffuz: [lasko]), Fransa’nın Dordogne bölgesinde, Montignac yakınlarındaki Vézère Vadisinde yer alan mağara. İçerisinde Cro-Magnon insanlarına ait duvar resimleri bulunmaktadır.
39. ) ROBERT J. BRAİDWOOD : ABD’li arkeolog.İlk doğa ve fen bilimcilerin, arkeologlarla çalışmasına katılan arkeolog.1947 yılında radyokarbon tarihleme yöntemini öğrendi ve arkeolojik buluntulara uyguladı. Aynı yıl Irak’ta Jarmo kazısına başladı. Özellikle Neolitik Devriminbaşlangıcına yönelik sorulara cevap bulmaya çalıştığı bu kazıda, arkeologların yanı sıra biyologlar ve jeologlarla da çalışarak arkeolojide disiplinlerarası çalışmanın ilk örneğini verdi. Irak’taki siyasi sorunlar yüzünden Jarmo kazısını sona erdirmek zorunda kaldı. İleriki yıllarda benzer disiplinlerarası çalışmaları Türkiye ve İran’da gerçekleştirdi.
40. ) W. F. LİBBY : Radyokarbon tarihleme yöntemini Chicago Üniversitesi’nde W. F. Libby (1908- 1980) yönetiminde çalışan bir grup bilim insanı 2. Dünyü Savaşı’nı izleyen yıllarda bulmuştur.Yöntemle ilgili ilk yayın Arnold ve Libby (1949) tarafından Science dergisinde “Age determinations by radiocarbon content: Checks with samples of known age” başlığıyla yapılmıştır.
41. ) JACQUES – YVES COUSTEAU : Fransız okyanus uzmanı, deniz subayı ve sinema yönetmeni.İlk su altı kazılarını Le Grande Congloué batığında yapan bilim insanı.
42. ) TERRAKOTTA ORDUSU : Toprak Askerler ya da Terrakotta Ordusu (Basitleştirilmiş Çince: 兵马俑; Geleneksel Çince: 兵馬俑; pinyin:bīngmǎ yǒng; düz olarak “asker ve at cenaze heykelleri”), ilk Çin imparatoru Qin Shi Huang’ın mezarında bulunan terrakotta heykeller. MÖ 210 tarihinde yapılmış olan heykeller, 1974’te Çin Halk Cumhuriyeti’nin Shaanxi eyaletine bağlı Xi’an yakınlarında bir çiftçi tarafından bulunmuştur. Ordunun “İlklerin imparatoru” olarak bilinen Qin Shi Huang’ın mezarını koruduğuna inanılır.
43. ) ALP DAĞLARI : Alpler, Orta Avrupa’da yer alan büyük dağ silsilesi. İsviçre, Kuzey İtalya ve Fransa’nın pek çok bölümünde görülür.Avusturya’nın hemen hemen hepsini kaplar ve Almanya’nın güneyinde önemli yer tutar. Coğrafi olarak 44°-48° kuzeyenlemleri ve 5°-18° doğu boylamları arasında bulunur. Ekvator’dan ve Kuzey kutbundan hemen hemen aynı uzaklığa sahiptir. 207.000 km² bir alanı kaplar.
44. ) CHAUVET MAĞARASI : Güney Fransa’da bulunur ve 18 Aralık 1994 tarihinde tesadüfen keşfedilmiştir. Yapılan karbon testleri sonucu, dünya üzerinde bulunan en eski resimler bu mağarada yer almaktadır. Mağarada mağara ayısı, mamut, woolly rhinoceros gibi artık nesli tükenmiş canlıların kafa tasları bulunmuştur.
45. ) GÖBEKLİTEPE : Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık olarak 22 km. kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarındayer alan dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğudur.Bu yapıların ortak özelliği, T biçimindeki 10 – 12 dikilitaş yuvarlak planda dizilmiş, araları taş duvarla örülmüştür. Bu yapının merkezinde daha yüksek boyda iki dikilitaş karşılıklı olarak yerleştirilmiştir. Bu dikilitaşların çoğu üzerinde insan, el ve kol, çeşitli hayvan ve soyut semboller, kabartma ya da oyularak betimlenmiştir.
46. ) BAMİYAN : Dünyanın en eski yağlı boya resmi yedinci yüzyılda haşhaş ya da ceviz yağı içeren boyalar kullanılarak Afganistan’da ki Bamiyan Vadisi’nde mağaraların duvarına yapılmış.Uzun yıllar boyunca 1390 yıllarında Maastricht yakınlarındaki Maaseik’te doğan sanatçı Jan van Eyck yağlıboya resim tekniğinin mucidi kabul edildi. Tâ ki 2008 yılında sanat eserleri üzerinde uzmanlaşmış Japon restoratör Yoko Taniguchi’nin Afganistan’daki keşfiyle yağlıboya tekniğinin Avrupa kıtasında doğmadığı kanıtlayana kadar.Dünyanın en eski yağlı boya resmi yedinci yüzyılda haşhaş ya da ceviz yağı içeren boyalar kullanılarak Afganistan’da ki Bamiyan Vadisi’nde mağaraların duvarına yapılmış.
47. ) STAFFORDSHİRE HAZİNESİ ( DEFİNESİ ) : Staffordshire definesi Anglosakson dönemine ait olarak bulunan en büyük altın, gümüş ve metal içeren define buluntusudur. Define, 5 Temmuz 2009 tarihinde İngiltere’nin Staffordshire kontluğu yakınlarındaki Lichfield’e bağlı Hammerwich köyündeki bir tarlada bulunmuştur. 3500 adet parçadan oluşan define genelde savaşla ilgili malzemelerden oluşmakta, içinde kadınların kullanımına ait bir eşya bulunmamaktadır. Bulunan eşyalar MS 7. ve 8. yüzyıla ait olarak tarihlendirildikleri için Yedi krallık dönemi İngilteresi’ndeki Mercia Krallığı’na ait olduğu düşünülmektedir.
48. ) BATHONEA KAZISI : Dünyanın en büyük keşiflerinden biri olan Bathonea Kazısı İstanbulda dünya tarihini aydınlatmak üzere yapılmıştır.
49. ) MAYA UYGARLIĞI : Kızılderili Maya halkları tarafından kurulan Kolomb öncesi Amerika uygarlıklardan biridir. Bir Orta Amerika uygarlığı olan Maya uygarlığı, binlerce yıl boyunca Meksika’nın güneydoğusundan,Honduras, El Salvador ve Guatemala’ya kadar uzanan Mezoamerika bölgesinde hüküm sürmüştür.Meksika’nın güneydoğusunda beş devlet kurmuş Mayalar (Campeche, Chiapas, Quintana Roo, Tabasco ve Yucatán), tarihleri boyunca yüzlerce lehçe üretmişlerdir ve bu lehçelerden bazıları günümüzde hâlen konuşulan 21-44 Maya dilinin oluşumunu sağlamıştır. Bu uygarlık MÖ 600 dolaylarında yükselişe geçmiş, M.S. 3. yüzyılda altın çağına (klasik dönem, M.S. 250-900) adım atmış, kent-devletlerinin siyasi kargaşalar sonucunda çöktüğü M.S. 900’e dek, geniş bir alanda varlığını sürdürmüş ve İspanyol işgaliyle de sona erme sürecine girmiştir.Maya uygarlığı birçok bakımdan sona ermişse de, yaygın inanışın aksine Mayalar yok olmamışlardır, hâlen bu ülkelerde yaşamakta ve Maya dillerinden bazılarını konuşmaktadırlar.
50. ) KÜLTEPE : Kayseri’de bulunan ve Kaniş (Kanesh) harabelerinin bulunduğu bir antik kent ve ören yeridir.MÖ 2000 yılında Anadolu’ya gelen Hitit’lerin kurduğu ilk şehirdir. Kültepe şu anki sınırlar çerçevesinde Kayseri il sınırına dahildir.Anadolu’daki en eski yazılı belgeler, 1800’lü yıllarda burada ortaya çıkarıldı. Eski Assurca çivi yazısı metinlerin çözülmesi ve 1948’de başlayıp halen devam eden arkeolojik kazılar sayesinde, Hititler öncesinde Anadolu’nun siyasi yapısı, Kültepe ve Kültepe’nin yakın civarında koloni kurmuş olan Assurlu tüccarların varlığı ve günlük hayata dair bilgiler aydınlanmaya başladı.
51. ) ÇATALHÖYÜK : Orta Anadolu’da, günümüzden 9 bin yıl önce yerleşim yeri olmuş, çok geniş bir Neolitik Çağ ve Kalkolitik Çağ yerleşim yeridir. Doğu ve batı yönlerinde yan yana iki höyükten oluşmaktadır. Doğudaki Çatalhöyük (Doğu) olarak adlandırılan yerleşme Neolitik Çağ’da, Çatalhöyük (Batı) olarak adlandırılan batıdaki höyük ise Kalkolitik Çağ’da iskan görmüştür.Doğu Höyük (Çatalhöyük (Doğu)), muhtemelen, bugüne kadar bulunmuş en eski ve en gelişmiş Neolitik Çağ yerleşim merkezidir. 1958 yılında James Mellaart tarafından keşfedilmiş, ilk kazıları 1961-1963 ve 1965 yıllarında yapılmıştır. 1993’te yeniden başlayan ve günümüze kadar devam eden kazılar Cambridge Üniversitesi’nden Ian Hodder tarafından yönetilmektedir ve İngiltere, Türkiye, Yunanistan, ABD’li araştırmacılardan oluşan karma bir ekip tarafından yürütülmektedir. Kazı çalışmaları ağırlıklı olarak “ana höyük” olarak görülen Doğu Höyük’te yürütülmüştür.Buradaki kazı çalışmalarının 2018 yılına kadar sürdürülmesi planlanmaktadır.
52. ) HOMO NALEDİ : Homo naledi; Homo(İnsan) cinsinin; Güney Afrika Cumhuriyeti’nde Johannesburg yakınlarında, Rising Star isimli bir mağaranın, Dinaledi adlı bir odasının içinde, 15 bireyine ait fosillerin keşfedildiği, soyu tükenmiş bir alt türüdür. Tür; boy ve vücut kütlesi yönünden, küçük-bedenli insan populasyonları ile benzerdir; küçük kafatası hacmi ise Australopithecus ile benzerdir; ve kafatası şekli, erken Homo türleri ile benzerdir.
KAYNAKÇA :
2. ) www.nationalgeographic.com
3. ) https://www.britannica.com
4. ) https://www.scientificamerican.com
5. ) www.turkcebilgi.com
6. ) www.kulturvarliklari.gov.tr
7. ) whc.unesco.org
9. ) http://www.bradshawfoundation.com/
10. ) http://www.smithsonianmag.com/
11. ) www.birminghammuseums.org.uk/
12. ) www.cousteau.org/
13. ) https://www.nobelprize.org
14. ) www.lascaux.culture.fr/
15. ) www.archaeology.org/
16. ) www.dictionary.com
17. ) https://www.archaeological.org/
18. ) www.ancientegyptonline.co.uk
19. ) www.biography.com
20. ) www.kulturportali.gov.tr
21. ) https://tr.instela.com
22. ) en.museodealtamira.mcu.es