Etiketler
Antik Mısır, Antik Yunan, Cam Piramit, Cousteau, Dantelci Kız, Dünyadaki Sanat Müzeleri, Denon Kanadı, Fransız Heykelleri, Fransız Tabloları, I.M. Pei, Jan Vermeer, le Musee du Louvre, Leonardo Da Vinci, Louvre Müzesi, Louvre Museum, MARLY ATLARI, Medusa’nın Salı, Michelangelo, Mona Lisa Tablosu, MİLO VENÜSÜ, Ortaçağ Hendeği, Philippe-August, Richelieu Kanadı, Sully Kanadı, İki Köle
1.) LOUVRE MÜZESİ : (Fransızca: le Musée du Louvre). Fransız ihtilâlinden sonra 1793 senesinde, Fransa’da açılan ilk devlet müzesi.
Dünyanın en önemli tarihi sanat koleksiyonuna ev sahipliği yapması dışında Paris’in de en büyük saraylarından biridir. Yapının tarihi Ortaçağ’a kadar uzanır. 1190 yılında Philippe-Auguste tarafından Paris’i Viking akınlarına karşı korumak amacıyla kale olarak yapılmıştır. Zindan ve burçları da I. François zamanında yerini Rönesans bir yapıya bırakmıştır. O yıllardan günümüze kadar Louvre, krallar ve imparatorlar tarafından sürekli genişletilmiş. Louvre Müzesi tarihteki önemli olaylardan biri, devrimcilerin 1793 yılında sanat koleksiyonunu halka açmasıdır. Daha sonra Napolyon tarafından müzeye dönüştürülen yapıya 1989 yılında ünlü cam piramidi eklenmiştir.
Müzenin ana girişi bu cam piramittendir. Louvre Müzesi’nde 3 adet kanat bulunur. Bunlar: Richelieu Kanadı, Sully Kanadı ve Denon Kanadı’dır. Bu kanatlarda her kat numaralanmış alanlar ile bölünmüş ve katların planlarında renk kodlarıyla gösterilmiştir.Louvre Müzesi’nin danışma masasından, katların renk kodlarıyla belirtildiği ve müzedeki önemli eserlerin bazılarının da gösterildiği ücretsiz kitapçıklarını bulmanız mümkün.
Louvre Müzesi Koleksiyonu: Müze içindeki koleksiyonlar birbirinden ünlü sanat eserlerini görebilirsiniz. Louvre Müzesi’ndeki koleksiyonlar:
Fransız Tabloları
Fransız Heykelleri
Antik Mısır
Antik Yunan
Doğu Sanatı
İtalyan Tabloları
İtalyan Heykelleri
Flemenk Resimleri
Objects d’Art
İslam Sanatı
Louvre Müzesi Sanat Eserleri :
1.) Mona Lisa Tablosu: Dünyanın bu en ünlü resmini yerinde görmek heyecan verici olabilir. Leonardo Da Vinci’nin bu ustalık eseri 1503-1506 yılları arasında tamamlanmıştır. Mona Lisa’nın gizemli gülümsemesi ve renk tonları arasındaki geçiş eserin öne çıkan önemli ayrıntıları. Mona Lisa Tablosu, Louvre Müzesi’nde tek bir duvarda aslı duran tek tablodur. Tablo kurşun geçirmez bir camın ardında sergileniyor.
2.) Milo Venüsü: Louvre Müzesi’nin en ünlü eserlerinden bir diğeri Milo Venüsü’dür. Giriş holünün sonunda sergilenen heykel M.Ö 2. Yüzyıldan kalma. 1820 yılında Milo Adası’nda bulunmuş ve müzeye getirilmiştir.
3. ) Cam Piramit: I.M. Pei tarafından tasarlanan bu ünlü piramit 1989 yılında yılından beri müzenin ana giriş kısmını oluşturuyor. Paslanmaz çelikten oluşan yapı 21 metre yüksekliktedir.
4. ) Marly Atları: Cousteau tarafından XIV. Louis’in Marly Şatosu için 1745 yılında yapılmıştır. Eserde şahlanmış atlar betimlenir.
5. ) Medusa’nın Salı: Theodore Gericault’un 1819 yılında yaptığı eserde sala çıkmış kazazedeler betimlenir.
6. ) Dantelci Kız: Jan Vermeer tarafından 1665 yılında yapılmış bir eserdir.
7. ) İki Köle: Papa II. Julius’un Roma’daki mezarı için Michelangelo tarafından yapılmış heykeldir.
8. ) Ortaçağ Hendeği: Yakın tarihte yapılan kazılarda ortaya çıkarılan Ortaçağ kalesinin kalıntılarıdır.
9. ) Perrault Sıra Sütunları: Louvre Müzesi’nin doğu cephesinde, Claude Perrault (1613-88) tarafından tasarlanan sütunlarla dolu cephedir.
ADRES : Rue de Rivoli, 75001 Paris, FRANSA
TELEFON : +33 1 40 20 50 50
ÇALIŞMA SAATLERİ : ÇARŞAMBA VE CUMA : 09 : 00 – 22 : 00 , HAFTANIN DİĞER GÜNLERİ : 09 : 00 – 18 : 00
ÇALIŞMA GÜNLERİ : PAZARTESİ – PAZAR ( SALI HARİÇ )
TATİL GÜNLERİ : SALI, 1 OCAK, 1 MAYIS, 25 ARALIK.
GİRİŞ ÜCRETİ : Normal bilet 12 €; Hall Napoléon’daki geçici sergiler 13 €; kombine bilet ise 16 €.
Louvre Müzesi’ne ücretsiz girmek de mümkün. Birinci yöntem Paris Pass ve Paris Museum Pass kullanmak. İkisi ile de ücretsiz girilebiliyor ve sıraya da girmenize gerek yok. Her ayın ilk Pazar günü ve 14 Temmuz’da da Louvre Müzesi’ne ücretsiz girebiliyorsunuz.Ayrıca Cuma günleri hızlı bir tur yaparım derseniz de 18:00’dan sonra 26 yaşın altındakilere ücretsiz. 18 yaşın altındakilere ise her daim ücretsiz.
WEB SİTESİ : www.louvre.fr/en
2. ) BRİTİSH MÜZESİ : Dünyada ilk kurulan müzelerinden biri olan British Museum 1753’de İngiltere’de yapılanmaya başlamış bir sanat kurumudur.
Doğa bilimci olan Sir Hans Sloane’nin ölümüyle ardında bıraktığı 69.253 parça olduğu söylenen mirasının devlet tarafından korunması için gerekli bir alana ihtiyaç duyulması müzenin kurulma amacını oluşturmuş.
Fransız mimari üslubu ile inşa edilmiş olan Müzenin giriş katında Kral 2. George tarafından kurulan krallık kitaplığı, 1. katında el yazmaları, madalyonlar, 2. katında ise Sloane’nin son derece kıymetli objeleri, tarihi antikaları, el yazmaları ve tarihi yapıtlardan oluşan eserleri bulunuyor.
1774 yılına kadar tek bir bina halinde olan yapıda İtalyanların gönderdiği antik Yunan vazolardan oluşan geniş ve değerli koleksiyon eklenince yer sıkıntısı sorunu yaşanmış ve 1874 yılında müzeye daha fazla eserin sığmayacağı düşünülmüş.Bu sebeple genişletilme kararı alınmasına rağmen daha sonra bu fikirden vazgeçilerek müzeye yeni ek bir bina yapılmasına karar verilmiş. Böylelikle yapıya 1827 yılında Yunan tarzı kanatlar eklenerek genişletilmiş ve “Round Reading Room” adı verilen kitaplık bu alana taşınarak halka açılmış.
Müzede ayrıca çizgiler ve baskılar, madalyonlar ve sikkeler, eski çağ yapıtları ve etnografi bölümü olmak üzere dört alan sizi karşılıyor. Eski yapıtlar bölümü; Antik Roma, Mısır, Eski Yunan, tarih öncesi İngiltere ve ortaçağ eserlerinden oluşuyor.
Ayrıca müzede, Asubanipal’a ait Asur kabartmalarını, Sutton Hoo Gemi mezarlığını, tunç ve fil dişinden yapılma Afrika heykelciklerini, Amitabha budasını, Mumyalanmış Kediyi, Mildenhall hazinesini, II. Ramses , Fundalıktaki Koç heykelini, Portland’daki vazoyu, Parthenon Heykellerini ve Mısırlılara ait hiyeroglif Reşit taşını görebilirsiniz.
ADRES : Great Russell St, Bloomsbury, London WC1B 3DG, İNGİLTERE
TELEFON : +44 (0)20 7323 8181
ÇALIŞMA SAATLERİ : CUMA : 10 : 00 – 20 : 30 – HAFTANIN DİĞER GÜNLERİ : 10 : 00 – 17 : 30
ÇALIŞMA GÜNLERİ : HAFTANIN TÜM GÜNLERİ AÇIK.
TATİL GÜNLERİ : 24 , 25 , 26 ARALIK ve 1 OCAK.
GİRİŞ ÜCRETİ : ÜCRETSİZ.
WEB SİTESİ : www.britishmuseum.org/
3. ) BRANDHORST MÜZESİ : Modern ve çağdaş sanat eserlerinin sergilendiği bir sanat müzesidir.
Anette Brandhorst’un ölümünden sonra devlete bağışlanan Brandhorst’un olağanüstü koleksiyonunda ; Andy Warhol, Cy Twombly, Gerhard Richter, Damien Hirst, Jean-Michel Basquiat ve Alex Katz gibi sanatçılar tarafından yaratılmış çığır açan sanat eserleri yer alıyor.
Müzenin eşsiz iki katlı binası, farklı renklerde cam seramik panjurlardan oluşan çok renkli cephesiyle merdivenle birbirine bağlanan üç ayrı sergi alanı barındırıyor.
ADRES : Theresienstraße 35a, 80333 München, ALMANYA
TELEFON : +49 89 238052286
ÇALIŞMA SAATLERİ : PERŞEMBE : 10 : 00 – 20 : 00 – HAFTANIN DİĞER GÜNLERİ : 10 : 00 – 18 : 00
ÇALIŞMA GÜNLERİ : SALI – PAZAR.
TATİL GÜNLERİ : PAZARTESİ.
GİRİŞ ÜCRETİ : ÜCRETSİZ.
WEB SİTESİ : www.museum-brandhorst.de
4. ) ERMİTAJ MÜZESİ ( HERMİTAGE MÜZESİ ) : Rusya’nın Sankt Peterburg şehrinde yer alan bir sanat ve kültür müzesidir.
1764 yılında ünlü Rus Çariçesi Katerina’nın bir müzayededen 200 tablo alıp bunları saklama isteğiyle temellerinin atıldığı düşünülen Hermitage Müzesi, aynı zamanda tarih boyunca Rusya’nın en önemli yönetim merkezi olan Kışlık Saray olarak bilinmektedir. İlk koleksiyonların oluşturulmasından sonra çok sayıda çar ve çariçeye ev sahipliği yapan Kışlık Saray, yeni sahipleri tarafından da her daim yeni eser eklenmesi bakımından korunmuş ve geliştirilmiş. 1917 yılına kadar halkla alakası olmayan ve sadece saray halkının kişisel sanat galerisi olarak görev yapan eserler bölümü, 1917 Ekim devrimi ile sarayın tamamıyla birlikte müze haline getirilmiş. Hem Ekim Devrimi sırasında hem de daha önceki yıllarda yaşanan savaşlar nedeniyle taşınma ve kaçırma gibi olaylar esnasında ciddi eser kaybına uğrayan müze, buna rağmen hala dünyanın en büyük 3 müzesinden biridir.
Barok mimarinin dünya üzerindeki en nadide örneklerinden biri kabul edilen Hermitage Müzesi 2 km uzunluğunda bir dış cepheye sahip. Müzenin tamamı gezildiğinde kat edilmiş toplam mesafe 25 km oluyor. Hem büyüklüğü hem de sahip olduğu eserlerin sayıca fazlalığı nedeniyle müzenin tamamını bir günde gezmek zor. Hatta bir efsaneye göre her bir esere yalnızca 3 saniye ayrıldığında dahi müzenin tamamı ancak 3 ayda bitirilebiliyormuş. Bu nedenle eğer zamanınız da kısıtlıysa önceden gezmek istediğiniz bölümleri ve görmek istediğiniz eserleri belirlemeniz ve kendinize uygun bir rota oluşturmanız tavsiye edilir. Bu rotayı belirlemek için iki yol var; bunlardan biri müze civarında satılan ve birçok dile çevrilmiş olan bilgi kitapçığıdır. Her ne kadar kitapçık dense de küçültme eki kesinlikle görmezden gelinmelidir. Bir diğer yol ise müzenin akıllı telefon ve tabletlerde kullanılabilen uygulamasıdır. Bu uygulamayı indirdikten sonra hangi katta hangi bölümler var, hangi bölümde hangi eserler var daha önceden belirlemeniz mümkün. Ayrıca uygulamanın bir diğer avantajı da, müzeyi gezerken karşınızda bulunan esere dair çok özel bilgiler edinebiliniyor olması.
Toplamda 3 kattan oluşan müzenin her katında farklı ülkelere ve farklı dönemlere ait bölümler bulunuyor. 1. kat antik dönemden 15. yüzyıla kadar tüm dünyadan toplanan eserlerle dolu. Birçok uygarlığın geçmişine ışık tutan bu kattan başlayarak 3. kata doğru ilerlediğinizde aynı zamanda ciddi bir dünya tarihi turu yapmış oluyorsunuz. Müzenin 2. katında ise aynı şekilde 15-18.yüzyıl arasındaki eserleri ait oldukları ülke ve uygarlıklar bölümlerinde (salonlarda) inceleyebilirsiniz. Müzenin 3. katında ise 18. yüzyıldan günümüze kadar olan dönemin ilgili eserleri sergilenmektedir. Osmanlı dönemine ait eserlerin en yoğun olarak yer aldığı bölüm ise 2. katta bulunmaktadır.
Müzede savaş eşyalarında tutun antik tarihlerde insanların yaşam biçimlerine dair ipuçları veren çok sayıda koleksiyon bulunuyor. Örneğin dünyanın ilk halısını Hermitage Müzesi’nde görmek mümkün. Bu tür koleksiyonların yanı sıra dünyanın en ünlü sanatçılarının eserleri de bu müzede sergilenmektedir. Sahip olduğu eserlerden bağımsız olarak da hayran bırakacak ayrıntılara sahip olan müze, aynı zamanda Rusya tarihinin en önemli yönetim merkezi olmasından kaynaklı kendi başına bir sanat eseri olma özelliği taşır. Müthiş güzellikteki tavan işlemeleri, ihtişamlı avizeler ve saymakla bitmeyecek yüzlerce ayrıntı, yapıyı eserlerden bağımsız bir şekilde gezme gerekliliğini açık şekilde hissettirir.
ADRES : Palace Square, 2, Sankt-Peterburg, RUSYA, 190000
TELEFON : (812) 710-96-25
ÇALIŞMA SAATLERİ : ÇARŞAMBA – CUMA : 10 : 30 – 21 : 00 – SALI , PERŞEMBE , CUMARTESİ : 10 : 30 – 18 : 00
ÇALIŞMA GÜNLERİ : SALI – PAZAR.
TATİL GÜNLERİ : PAZARTESİ , 1 MAYIS , 9 MAYIS.
GİRİŞ ÜCRETİ : Öğrenciler ve çocuklar için ücretsiz.
Yetişkinler için giriş ücreti 600 Ruble.
WEB SİTESİ : https://www.hermitagemuseum.org
5. ) METROPOLİTAN SANAT MÜZESİ ( THE METROPOLİTAN MUSEUM of ART ) : Dünyanın en büyük ve en önemli müzelerinden bir tanesidir. Manhattan, New York City`deki Central Park`ın yanında yer alan müze, “The Cloisters“ adı verilen orta çağ sanatını barındıran bölümü bünyesinde bulundurur.New York City’deki Central Park’ın yanında bulunan müze, 2 milyondan fazla esere ev sahipliği yapıyor.
Metropolitan Müzesi’nin ilk kuruluş fikrini Paris’te 1866’da bir toplantıda Amerikalı John Jay ortaya atar. Onun düşüncesine göre Amerikan halkının artık ulusal nitelikte büyük bir müzeye gereksinimi vardır. Daha sonra John Jay bu düşüncesini, üyesi olduğu ve Lincoln tarafından da desteklenen New York Ulusal Topluluk üyelerine taşır. John Jay’ın bu düşüncesi geniş yankılar uyandırarak büyük destek bulur. Kısa sürede müzenin kuruluş kararını onaylayarak yürürlüğe koyarlar. 1869’da New York Ulusal Kuruluş Topluluğu’ndan kentin edebiyat ve yazışmalar sorumlusu William Cullen Bryant, sanat ve kültürle ilgilenenlerle bir toplantı gerçekleştirir ve toplantıda büyük bir müze girişiminde bulunduklarını üyelere duyurur. Böyle bir müzenin halkın sanat eğitimini yükselteceği ve sanatla ilgili kitlenin ufuklarının genişleyeceği olasılığı topluluk üyelerini çok etkiler. Bu toplantıdan sonra bazı üyeler böyle bir müzenin eğitime katkısının büyük olacağını düşünerek bütün imkanları seferber etmeye karar verir. Princeton Üniversitesi’nden George Fiske bir program geliştirerek bütün imkanlarını müze kuruluşu için sağlamaya hazır olduğunu bildirir. Amerika’da yaşayan yüksek görüşlü Protestan topluluklar da sanatın gücüne inandıkları için projeye destek vereceklerini söylerler. Müze için gerekli dokümanter çalışmayı Joseph H. Choate yapar. 31 Ocak 1870’te bir seçimle müze heyeti üyeleri belirlenir ve ilk resmi çalışmalara başlanır. Metropolitan Müzesi’nin heyetinde işadamları, sponsorlar ve tanınmış sanatçılar bulunur. Sanatçı John F. Kensett, Frederic E. Church, Daniel Huntington, Eastman Johnson, heykeltraş Jonh Q. Award, mimar Richard Morris Hunt, koleksiyonerlerden William B.Astor, Samuel P.Avery, Hamilton Fish, H. O. Havemeyer, George A. Hearn ve John S. Kennedy, Amerikan sanatı bölümünü oluşturan ve sürekliliği sağlayan George A. Hearn ve Morris K. Jesup çalışma ekibi ve destekçiler arasındadır.
ADRES : 1000 5th Ave, New York, NY 10028, Birleşik Devletler ( ABD )
TELEFON : 00 1 212-731-1498
ÇALIŞMA SAATLERİ : CUMA – CUMARTESİ : 10 : 00 – 21 : 00 – PAZARTESİ, SALI, ÇARŞAMBA, PERŞEMBE, PAZAR : 10 : 00 – 17 : 00
ÇALIŞMA GÜNLERİ : HAFTANIN HER GÜNÜ.
TATİL GÜNLERİ : 1 OCAK,
GİRİŞ ÜCRETİ :
Yetişkinler İçin : 80 TL
65 Yaş ve Üzeri : 60 TL
Öğrenciler İçin : 40 TL
12 Yaş ve Altındaki Çocuklar İçin : Ücretsiz
WEB SİTESİ : http://www.metmuseum.org
6. ) THE MUSEUM of MODERN ART ( MoMA ) : Orta Manhattan, New York City’deki sanat müzesidir. Birçok kişi tarafından dünyadaki en önemli modern sanat müzesi olarak görülmektedir.
MoMa, 1929 yılında Rockefeller ailesinin kadın üyelerinin önderliğinde, Avrupa’ya ait modern sanat eserlerinin bir araya getirilmesi amacıyla kurulmuş. Meraklılarını ağırlamaya başladığı ilk yıllarda şimdiki haline oranla oldukça küçük olduğunu söylemek mümkün. Geçen yıllar boyunca müzeye olan ilginin artması ve hem sanatçılar hem de sanatseverler için bir kriter halini almaya başlamasıyla bir kaç kez adres değiştirerek alanını genişletmek zorunda kalmış. Şimdilerde 6 kattan oluşan toplamda 59 bin metrekarelik sergi alanına sahip oldukça büyük bir binada hizmet veren Moma, her yıl 2,5 milyon kişi tarafından ziyaret ediliyor.
Resim sanatı başta olmak üzere dünyaca ünlü birçok sanatçının eserlerine bu müzede ulaşmak mümkün. Resmi internet sitesinden takip edebileceğiniz haftalık veya aylık kurs programları ve eğitici aktiviteler de MoMa bünyesinde verilen hizmetlerden sadece ikisi. MoMa, Batı Modern Sanatı’nın en iyi koleksiyonu olarak gösterilen oldukça zengin içerikli bir koleksiyona sahip. Dönem dönem hazırlanan programlar hariç tutulduğunda yaklaşık 150 bin ayrı parçayı bünyesinde barındıran MoMa’nın 22 bin film ve 4 milyon film karesinden oluşan yakalanamaz bir arşivi var. MoMa’ya gittiğinizde sizi bekleyen dünyaca ünlü eserlerin sadece birkaçını şöyle sıralayabiliriz:
-Henri Mattise’nin ünlü eseri, “Dance”
-Van Gogh’un ünlü eseri, “The Starry Night”
-Pablo Picasso’nun ünlü eseri “Les Demoiselles d’Avignon” (Avignon’un Genç Kızları)
-Salvador Dali’nin ünlü eseri, “The Persistence of Memory” (Belleğin Azmi)
-Piet Mondrian’ın ünlü eseri, “Broadway Boogie Woogie” (Broadway Boogie Woogie’si)
-Claude Monet’in “Water Lilies” (Nilüferler)
-Paul Cezenne’nin ünlü eseri “The Bather” (Yıkanan)
-Frida Kahlo’nun ünlü eseri “Self Portrait With Cropped Hair” (Kesilmiş Saçlı Otoportre)
ADRES : 11 W 53rd St, New York, NY 10019, Birleşik Devletler ( ABD )
TELEFON : 00 1 212-731-1498
ÇALIŞMA SAATLERİ : CUMA : 10 : 30 -20 : 00 – PAZARTESİ – PAZAR : 10 : 30 – 17 : 30
ÇALIŞMA GÜNLERİ : HAFTANIN HER GÜNÜ.
TATİL GÜNLERİ : 1 OCAK,
GİRİŞ ÜCRETİ :
Yetişkinler İçin : 80 TL
65 Yaş ve Üzeri : 60 TL
Öğrenciler İçin : 40 TL
16 Yaş ve Altındaki Çocuklar İçin : Ücretsiz
WEB SİTESİ : https://www.moma.org
7. ) GUGGENHEİM MÜZESİ BİLBAO ( GUGGENHEİM MUSEUM BİLBAO ) : İspanya’nın Bask Ülkesi bölgesinde, Bilbao şehrinde bulunan, modern sanat müzesidir. 11.000 m² alana yayılan müze, ABD’li bir vakıf olan, Solomon R. Guggenheim Vakfı’nın beş müzesinden biridir.
Pritzker Mimarlık Ödülü sahibi bir mimar olan Frank Gehry tarafından tasarlanmıştır.Bilbao şehir merkezinde, Nervión Nehri’nin kenarında bulunur.İnşaatı 4 yıl sürmüştür.
ADRES : Abandoibarra Etorb., 2, 48009 Bilbo, Bizkaia, İSPANYA
TELEFON : +34 944 35 90 00 – +34 944 35 90 80
ÇALIŞMA SAATLERİ : SALI – PAZAR : 10 : 00 – 20 : 00
ÇALIŞMA GÜNLERİ : SALI – PAZAR.
TATİL GÜNLERİ : PAZARTESİ.
GİRİŞ ÜCRETİ :
Yetişkinler İçin : 50TL
Öğrenciler İçin : 25TL
16 Yaş ve Altındaki Çocuklar İçin : Ücretsiz
WEB SİTESİ : https://www.guggenheim-bilbao.eus/en/
8. ) MAXXI ( MUSEO NAZİONALE DELLE ARTİ DEL XXI SECOLO ) : Roma’da 2010 yılı Mayıs ayında hizmete giren ve çağdaş yaratıcılığa adanmış ulusal bir kültür kurumudur.
Arap asıllı ünlü mimar Zaha Hadid imzasını taşıyan ulusal 21. yüzyıl sanatları müzesi maxxi, yedi yıllık bir çalışmanın ürünü. ismi, ‘modern’ ve ‘art’ (sanat) kelimelerinin baş harflerine 21’in romen rakamlarıyla karşılığı olan xxi harfleri eklenerek elde edilen müze, 24 bin metre karelik bir alana yayılıyor. Hadid’in olgunluk dönemi mimarilerinden biri olan bu müzenin iç mekânları siyah ve beyazın birbirine aktığı plastik alanlardan oluşuyor.
ADRES : Via Guido Reni, 4A, 00196 Roma, İTALYA
TELEFON : +39 06 320 1954
ÇALIŞMA SAATLERİ : CUMARTESİ 11 : 00 – 22 : 00 SALI – PAZAR : 11 : 00 – 19 : 00
ÇALIŞMA GÜNLERİ : SALI – PAZAR.
TATİL GÜNLERİ : PAZARTESİ.
GİRİŞ ÜCRETİ :
Yetişkinler İçin : 35TL
Öğrenciler İçin : 15TL
14 Yaş ve Altındaki Çocuklar İçin : Ücretsiz
WEB SİTESİ : http://www.maxxi.art/en/
9. ) KRALİÇE SOFİA ULUSAL SANAT MÜZESİ ( MNCARS ) : İspanya’nın başkenti Madrid’de yer alan 20. yüzyıl sanat eserlerinin sergilendiği bir sanat müzesidir. İspanya kraliçesi Sofía de Grecia’ya adanan müze 10 Eylül 1992’de açıldı.
Bu müzede görülebilecek en ünlü eser Pablo Picasso’nun “Guernica” isimli eseridir ve 20. yüzyılın en ünlü resimlerinden olarak bilinir.
Kraliçe Sofia Ulusal Sanat Merkezi Müzesi dört katlıdır. Müzenin birinci ve üçüncü katlarında geçici sergiler, ikinci ve dördüncü katlarındaysa diğer koleksiyonlar bulunmaktadır. Burada yer alan eserlerde birçok tema kullanılsa da vurgulanan ortak tema İspanyol sanatıdır. Sanat merkezinde görülebilecek diğer eserler arasında Picasso’nun reddettiği fakat daha sonra devletin sahip çıktığı “Mavili Kadın” resmi, Dali’nin “Cadaques Manzarası”, Alfonso Ponce de Leon imzalı “Kaza”, sürrealit “Miro” resmi, Jose Gutierrez Solana’dan “La Tertulia del Cafe de Pombo”, heykeltıraş Eduardo Chilida’nın “Toki Egin” heykeli bulunmaktadır. Müze bünyesinde sanat eserleri üzerine yaklaşık 10.000 kitap ve 1000 kadar süreli yayını barındıran bir kütüphane de bulunmaktadır.
ADRES : Calle de Santa Isabel, 52, 28012 Madrid, İSPANYA
TELEFON : +34 917 74 10 00
ÇALIŞMA SAATLERİ : PAZAR : 10 : 00 – 19 : 00 SALI – CUMARTESİ : 10 : 00 – 21 :00
ÇALIŞMA GÜNLERİ : PAZARTESİ – PAZAR
TATİL GÜNLERİ : SALI
GİRİŞ ÜCRETİ :
Yetişkinler İçin : 30TL
Öğrenciler İçin : 14TL
14 Yaş ve Altındaki Çocuklar İçin : Ücretsiz
WEB SİTESİ : http://www.museoreinasofia.es
10.) MUSEUM of CONTEMPORARY ART SHANGHAİ : 2005 yılında kurulan Çağdaş Sanatlar Müzesi, Şanghay (MoCA, Şangay) merkezi Batı Nanjing Yolu Halk Parkı’nda bulunan özel bir müzedir.MoCA, Şanghay, çağdaş sanatın ve tasarımın halka duyurulması amacıyla çağdaş sanat ve tasarımı teşvik etmeyi taahhüt eder.
ADRES : 231 Nanjing W Rd, RenMin GuangChang, Huangpu Qu, Shanghai Shi, ÇİN, 200003
TELEFON : +86 21 6327 9900
ÇALIŞMA SAATLERİ : PAZARTESİ – PAZAR : 10 : 00 – 18 : 00
ÇALIŞMA GÜNLERİ : PAZARTESİ – PAZAR
TATİL GÜNLERİ : YOK
GİRİŞ ÜCRETİ :
Yetişkinler İçin : 20TL
Öğrenciler İçin : 14TL
14 Yaş ve Altındaki Çocuklar İçin : Ücretsiz
WEB SİTESİ : http://www.mocashanghai.org
nefissanatlarhapishanesi SÖZLÜĞÜ
1.) LEONARDO DA VİNCİ : Rönesans döneminde yaşamış İtalyan hezârfen, döneminin önemli bir filozofu, astronomu, mimarı, mühendisi, mucidi, matematikçisi, anatomisti, müzisyeni, heykeltıraşı, botanisti, jeoloğu, kartografı, yazar. ( DOĞUM : 15 Nisan 1452, Anchiano – ÖLÜM : 2 Mayıs 1519, Clos Lucé, Amboise, FRANSA )
Leonardo, genç bir noter olan Ser Piero da Vinci’nin ve muhtemelen bir çiftçi kızı olan Caterina’nın evlilik dışı çocuğu olarak Vinci kasabası yakınlarındaki Anchiano’da dünyaya geldi. Avrupa’daki modern isimlendirme kurallarının yerleşmesinden önce dünyaya tam ismi, “Vincili Piero’nun oğlu Leonardo” manasına gelen “Leonardo di Ser Piero da Vinci”dir. Eserlerini “Leonardo” ya da “Io, Leonardo (Ben, Leonardo)” olarak imzalamıştır.
Somut kanıtlar bulunmasa da, Leonardo’nun annesi Caterina’nın, babası Piero’ya ait Ortadoğulu bir köle olduğu tahmin ediliyor. Babası, Leonardo’nun doğduğu yıl, Albiera adındaki ilk eşi ile evlendi, Caterina ile hiçbir zaman evlenmedi.
Leonardo’ya bebekliğinde annesi baktı, ancak birkaç yıl sonra annesi başka biriyle evlendirilerek komşu kasabaya yerleşince, babasının nadiren uğradığı büyükbabasının evinde yaşamaya başladı; arada sırada Floransa’ya babasının evine giderdi. Babasının ilk eşinden çocuğu olmadığı için aileye kabul edilmişti ama hiçbir zaman meşru bir çocuk olarak görülmedi ve amcası Francesco dışında ailedeki kimseden sevgi görmedi.
14 yaşına kadar Vinci’de yaşayan Leonardo, büyükanne ve büyükbabasının ardı ardına ölmesi üzerine 1466’da babası ile birlikte Floransa’ya gitti. Evlilik dışı çocukların üniversiteye gitmesi yasak olduğundan üniversite öğrenimi görme şansı yoktu. Küçük yaştan itibaren çok güzel çizimler yapan Leonardo’nun resimlerini babası, dönemin ünlü ressam ve heykeltıraşı Andrea del Verrocchio’ya gösterince, Verrochio onu çırak olarak yanına aldı. Leonardo Verrocchio’nun yanında Lorenzo di Credi ve Pietro Perugino gibi ünlü sanatçılarla çalışma fırsatı buldu. Atölyede sadece resim yapmayı değil, lir çalmayı da öğrendi.
Floransa’yı 1482’de terkederek Milano Dükü Sforza’nın hizmetine girdi. Dükün hizmetine girebilmek için köprüler, silahlar, gemiler, bronz, mermer ve kilden heykeller yapabileceğini anlattığı ancak göndermediği mektubu bütün zamanların en olağanüstü iş başvurusu sayılır.
Leonardo, 1499’da şehir Fransızlar tarafından alınıncaya kadar 17 yıl boyunca Milano Dükü için çalıştı. Dük için sadece resim ve heykeller yapmak, festivaller organize etmekle uğraşmadı, aynı zamanda bina, makine ve silah tasarımları yaptı. 1485 – 1490 yıllarında doğa, mekanik, geometri, uçan makinelerin yanısıra, kilise, kale ve kanal yapımı gibi mimari yapılar ile ilgilendi, anatomi çalışmaları yaptı, öğrenciler yetiştirdi. İlgi alanı o kadar genişti ki, başladığı çoğu işi bitiremiyordu. 1490 – 1495 yıllarında çalışmalarını ve çizimlerini deftere kaydetme alışkanlığı geliştirdi. Bu çizimler ve defter sayfaları, müzeler ve kişisel koleksiyonlarda toplanmıştır. Bu koleksiyonculardan birisi de Leonardo’nun hidrolik alanındaki çalışmalarının el yazmalarını toplayan Bill Gates’dir.
1499’da Milano’yu terkeden ve yeni bir koruyucu (hami ) aramaya başlayan Leonardo, 16 yıl boyunca İtalya’da seyahat etti. Pek çok kişi için çalıştı, çoğu eserini yarım bıraktı.
İnsanlık tarihinin en iyi resimlerinden birisi kabul edilen Mona Lisa için 1503’te çalışmaya başladığı söylenir. Bu resmi tamamladıktan sonra hiç yanından ayırmamış, tüm seyahatlerinde yanında taşımıştı. 1504’te babasının ölüm haberi üzerine Floransa’ya döndü. Miras hakkı için kardeşleri ile mücadele etti ancak çabası sonuçsuz kaldı. Ancak çok sevdiği amcası tüm varlığını ona bıraktı.
1506 yılında Leonardo, bir Lombardiya aristokratının 15 yaşındaki oğlu olan Kont Francesco Melzi’yle tanıştı. Melzi, hayatının geri kalanında onun en iyi öğrencisi ve en yakını oldu. 1490’da 10 yaşında iken korumasına aldığı ve Salai adını verdiği genç de 30 yıl boyunca onunla beraber olmuş, ancak öğrencisi olarak bilinen bu genç hiçbir sanatsal ürün üretmemişti.
1513 – 1516 arasında Roma’da yaşadı ve Papa için geliştirilen çeşitli projelerde yer aldı. Anatomi ve fizyoloji alanında çalışmaya devam etti ancak Papa, kadavralar üzerinde çalışmasını yasakladı.
1516’da koruyucusu Giuliano de’ Medici’nin ölümü üzerine Kral 1. Francis’ten Fransa’nın baş ressam, mühendis ve mimarı olmak üzere davet aldı. Paris’in güneybatısında, Amboise yakınlarındaki Kraliyet Sarayı’nın hemen yanında kendisi için hazırlanan konağa yerleşti. Leonardo’ya büyük hayranlık duyan kral, sık sık ziyarete gelir ve sohbet ederdi.
Sağ koluna felç inen Leonardo da Vinci, resimden çok bilimsel çalışmalara ağırlık verdi. Kendisine dostu Melzi yardımcı olmaktaydı. Salai ise Fransa’ya geldikten sonra onu terketmişti.
Leonardo 2 Mayıs 1519’da Amboise’daki evinde 67 yaşında öldü. Kralın kollarında can verdiği rivayet edilir, ancak, 1 Mayıs günü kralın bir başka şehirde olduğu ve bir gün içinde oraya gelemeyeceği bilinmektedir. Vasiyetinde mirasının esas bölümünü Melzi’ye bıraktı. Amboise’daki Saint Florentin Kilisesi’nde toprağa verildi.
2. ) ANDREA DEL VERROCCHİO : Lorenzo de’ Medici’nin himayesinde çalışan etkili bir Floransalı heykeltıraş, kuyumcu ve ressam. Donatello’dan heykel, Baldovinetti’den resim dersleri aldı. ( DOĞUM : 1435, Floransa, İTALYA – ÖLÜM : 10 Ekim 1488, Venedik, İTALYA )
Öğrencileri arasında Leonardo da Vinci, Pietro Perugino, Domenico Ghirlandaio ve Sandro Botticelli sayılabilir. Aynı zamanda Mikelanj`ı da etkilemiştir. Erken Rönesans döneminin dingin klasik tarzında eser vermiştir.
3. ) THEODORE GERİCAULT : Özellikle Medusa’nın Salı isimli tablosuyla tanınan Fransız ressam ve taş baskı sanatçısıdır. Romantik akımın önderlerinden biridir.( DOĞUM : 26 Eylül 1791, Rouen, FRANSA – ÖLÜM : 26 Ocak 1824, Paris, FRANSA )
26 Eylül 1791’de Rouen’de dünyaya geldi. Babası hukukçu Georges – Nicolas, annesi Louise – Jeanne – Marie Carruel’dir. Géricault ailesinin hangi tarihte Paris’e gittiği kati olarak bilinmemekteyse de muhakkak olan bir şey varsa o da küçük Géricault’un orta tahsilini Paris’te Louis – le – Grand Koleji’nde yaptığıdır.
Géricault, 1808’de kendini tamamen resim sanatına verdi. Carle Vernet’in atölyesinde resme başladı, belki de atlara olan sevgisini Vernet’in tablolarından almıştır. Géricault’un atlara olan merakı o denliydi ki, adeta onun sanatının sembolü oldu.
1810’da neo-klasik bir ressam olan Pierre Guérin’in atölyesine girdi ve burada Vernet’nin atölyesinden daha sıkı ve ciddi bir disiplin altında çalışmaya başladı. Bu arada Rubens’in sanatına karşı büyük ilgi duyuyordu. Guérin’in atölyesinde Géricault’un gerçek ustası olan Gros’nun başlattığı romantik akım ile akademizmin soğuk akımı bağdaştırılmaya çalışılıyordu.
1812’de sergilediği «İmparatorluk Muhafız Avcı Subayı Hücumda» tablosu büyük hadise oldu. «Savaşı terkeden Yaralı Süvari» adlı tablosunda da görülen ateşli üslup desen ve renklerdeki güçlülük adeta yadırganmıştı. Bourbon’lar geri dönünce, binicilik sevgisi sanatçıyı kralın Maiyet Süvari Birliği’ne sürükledi ve bu görevde birkaç ay kaldı.
1817’de gittiği İtalya’da Michelangelo‘yu keşfi, hayatının dönüm noktası oldu ve bu etkiyle birçok eskiz yaptıktan sonra «Barberi’lerin Yarışı» tablosunu meydana getirdi.
Paris’e döndüğünde «Meduse’ün Salı» adlı tablosunu yapmaya koyuldu. Bu tablo Medüze’ün uğradığı deniz kazasından esinlenmişti. 1819’da bu tablonun da yer aldığı bir sergi açtı. Bu şaşırtıcı nitelikteki tablolarıyla büyük olaylara sebep oldu. Tablolarındaki karından fırlayan bağırsaklar veya kesilmiş kafalar gibi realist konular büyük bir reaksiyon yarattı. Bu olaylar ve özel hayatındaki bazı sıkıntılı durumlar nedeniyle 1820’de Londra’ya gitti.
Londra’da Constable‘ın sanatını tanıyıp, resim sanatıyla ilgili başka incelikler de öğrendi. Londra’da 3 yıl kaldıktan ve bu arada taş basmalar, sayısız desen ve aralarında ünlü at yarışı tablosu «Epsom’daki At Yarışı» da bulunan birkaç yağlıboya yaptıktan sonra vatanına dönerken Bruxelles’den geçip sürgünde olan yaşlı David’i ziyaret etti. Oradan hasta döndü.
Londra’da geçirdiği bir rahatsızlık, Paris’te attan düşmesi, Fontaineblau’da geçirdiği bir araba kazası, Paris’te ikinci bir attan düşüş, sıhhatini tamamen bozmuştu. Belkemiğinde meydana gelen bu rahatsızlık onu mezara kadar götürecekti.
Yaşadığı zor hayat şartlarına ve bu ümitsiz durumuna rağmen sanatına devam etti. Géracault’un eserlerinde dikkati çeken marazı yapı, çocukluğunu besleyen «Terör Devri» hikâyelerinin sonucu olabilir. Çeşitli at tablolarından sonra, bu defa da «Deliler» serisine başladı, bu da sanatçının şaşırtıcı ve korkunç eserler serisinden biridir.
Eserlerindeki tema trajik ve ıstırap vericidir. «Deliler» serisi 10 tanedir fakat ancak 5’i ele geçmiştir. Değerli sanatçı bu eserlerini Modern Sosyal Psikiyatri uzmanlarından Dr. Georget’in teşvik ve yardımlarıyla Salpétriére Hastanesi’nde çalışıp, onların her hareketlerini inceleyerek hazırlamıştır.
Géricault, sıhhati gün geçtikçe kötüye gittiği ve acılar içinde kıvrandığı halde resim yapmaktan geri kalmıyordu. Bu defa da zencilere yapılan kötü muameleyle ilgili tablolar hazırlamaya başladığı halde hastalığı ağırlaştığı için bu büyük seriyi yarıda bırakmak mecburiyetinde kaldı.
Bütün acılara ve sancılara sonuna kadar cesaretle dayanan Géricault 26 Ocak 1824’te henüz 32 yaşındayken hayata gözlerini yumdu.
4. ) JAN VERMEER ( JOHANNES VERMEER ) : Hollandalı Barok ressam. ( DOĞUM : 31 Ekim 1632, Delft, HOLLANDA – ÖLÜM : 15 Aralık 1675, Delft, HOLLANDA )
Johannes Vermeer 1632’de Delft’te dünyaya geldi. Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Carel Fabritius’un öğrencisi olduğu ve Caravaggi’cilerin etkisi altında kaldığı sanılır.
1672 tarihli bir belgeye göre hayatını, yaptığı resimlerle ve gravür ticaretiyle uğraşarak güçlükle kazandı. Kısa zamanda unutuldu ve bu durum 19’uncu yüzyılın yarısına kadar sürdü. Ama bu tarihten sonra eserleri büyük ilgi gördü.
Ressam 1675’te Delft’te öldü, 15 Aralık’ta da Yeni kiliseye gömüldü.
Vermeer, yalnız iki eserine imzasını koymuştur: 1656’da yaptığı «Aracı Kadın»la 1668’deki «Astronom».
Eserlerinde imza bulunmaması, bazı tablolarda gerçekliği şüpheli tarih ve imzalara rastlanması, gençlik döneminde yapılmış dini konulu eserlerin ona ait olduğunun kesinlikle anlaşılmaması, bu konuda bir katalog ve kronoloji cetveli kurmayı güçleştirmiştir.
Çağdaşları Metsu, Ter Borch ve Pieter de Hooch gibi Vermeer de burjuvaların günlük yaşayışıyla ilgili konuları araya çeşitli semboller de katarak ele almaktaydı. Hollanda’nın geleneklerini göstermek ve havasını vermek için yaptığı «Ara Sokak» ve «Delft’ten Görünüm » adlarındaki iki tablo çok önemlidir. Sağlığında bile bunlar çok beğenilmişti.
Işığı ve renkleri büyük bir ustalıkla kullanır. Gök yakutunun donuk maviyi, limon sarısını, nar çiçeğini kullanmak için imkan yaratırdı. Fakat yine de onun eserlerinde daha çok bir rengin tonu ağır basardı.
Eserlerindeki kumaş, mücevher, tabak, çanak ve meyveler elle dokunulacak kadar canlıdır. Konuda anlatacakları ise çok daha örtülü ve gizlidir.
Canlı olarak yalnız insanı ele almaktaydı. Tablolarında çoğu zaman durgun bir kadın veya iki kadına rastlanır. Eserleri son derece hisli ve şiir doludur.
Vermeer’in bazı eserleri Paris ve New York’taki özel kolleksiyonlarda, en önemlileri müzelerdedir.
Vermeer’in eserleri eşsiz bir karaktere sahiptir. O zamanki Hollanda’lı ressamların etkisi altında kalmaktan ziyade, İtalyan eserlerini inceleyip onların canlı renklerini kullanmıştır.
5. ) MİGHELANGELO ( MİCHELANGELO di LODOVİCO BOUNARROTİ SİMONİ ) : Ünlü İtalyan rönesans dönemi ressam, heykeltıraş, mimar ve şairidir. ( DOĞUM : 6 Mart 1475, Caprese Michelangelo, İTALYA – ÖLÜM : 18 Şubat 1564, Roma, İTALYA )
6 Mart 1475 tarihinde, İtalya’da, Floransa’nm güneyindeki Caprese Şehri’nde dünyaya geldi. Babasının adı Ludovico Buonarroti Simoni, annesininki Francesca di Neri’dir.
1488’de, babası tarafından Floransa’da ressam Ghirlandaio’nun atölyesine verildi. Burada, kendisinin en güçlü yanını meydana getirecek olan fresk (duvar resimleri) yapmayı öğrendi. Niyeti taş kitlelerini dile getirecek, gerçek bir heykeltraş olmaktı.
Tesadüf onu Lorenzo di Medici ile karşılaştırdı. Floransa Dukası olan Medici, Michelangelo’nun zeka ve sanat kabiliyetine hayran oldu. Onu sarayına aldı, çocuklarıyla tanıştırdı. Geleceğin dahisi gerçek bir evlat muamelesi gördü. Dukanın çocuklarıyla birlikte, Medicilerin Piazza San Marco’da kurmuş oldukları, ünlü «Bahçe Okulu»na devam etti. Eski dönemlerden kalma sanat eserlerini tanıdığı gibi, zamanın önde gelen filozof, fikir adamı, bilgin ve sanatçılarıyla tanışıp onlardan yararlandı.
Masaccio’nun resimleri, onda resim yapmaya karşı heves uyandırdı. Saray cerrahıyla morga giderek insan anotomisi üzerinde bilgi edindi. Michelangelo, Medicilerin sarayında üç yıl kalabildi. 1492’de Lorenzo ölünce buradan ayrıldı. Venedik’e ve Bologna’ya gitti. Gianfrancesco Aldovrandi’nin konuğu olarak bir yıl kadar bu şehirde kaldı. 1495’de Floransa’ya döndü. Dinsel konular ve mitolojiyi işliyordu. «Uyuyan Aşk İlahı» adlı heykel, Kardinal Riaria’nın eline geçince, onu Roma’ya davet etti. 1496 – 1501 yıllarında Roma’da kaldı. Bu şehirde eski Roma ve Grek heykellerini inceledi. «Sarhoş Baküs» ve Vatikan için yaptığı «Pieta»da zarafet endişesi, donuk ve tutucu bir üslup görülür.
1501’de Floransa’ya davet edildi. Kendisine Santa Maria del Fiore Kilisesi’nin avlusunda yatan kocaman bir mermer blok gösterildi. 40 yıl önce heykelci Agostino di Duccio bundan «Davud» heykeli yapmak istemiş, fakat işe başlarken bırakmıştı. Sonraları hiçbir haykelci, Carrara ocaklarından getirilmiş bu mermere, ziyan etmek korkusuyla, elini sürememişti. Michelangelo’ya iki yıl süre tanımışlardı. Fakat o dört yıl uğraştı ve ortaya 7 metre boyunda bir şaheser çıkardı. «Davud», o kadar çok beğenildi ki, Leonardo da Vinci, Botticelli, Filippo Lippi, Perugino ve Piero di Cosimo’dan oluşan bir jüri tarafından şehrin en önemli yerine diktirilmesi uygun görüldü. Ve böylece Palazzo della Signoria’nın önünde duran, ünlü heykelci Donatello’nun yaptığı «Judith» adlı heykel kaldırıldı ve onun yerine yerleştirildi.
1505 yılının Mart ayında Papa ikinci Giulo, Michelangelo’yu Roma’ya çağırttı. İsteği, kendisine muhteşem bir anıt mezar hazırlatmak, adını yeryüzünde ebedileştirmekti. 1505’te ikinci defa Roma’ya geldi. Gerekli mermeri seçmek üzere taş ocaklarının bulunduğu Carrara’ya gitti. Musa’nın heykelini yapma fikri burada akına geldi. Giulio’nun mezarına, esas motif olarak Musa’yı koyacaktı. Roma’ya dönünce Sistina Kilisesi’nin duvar ve kubbelerini, dinsel fresklerle süsleme işini kendisine verdiler. Mezar işi geri kalmıştı. Önce kızıp Floransa’ya döndü. Papa’nın ısrarlı davetleri üzerine, iki yıl sonra Roma’ya gelip meşhur fresklere başladı. 14 x 40 metre genişliğindeki tavana tam 4 yıl uğraşarak bir şaheser yarattı. Önce yardımcılarıyla işe girişti. Beceriksizlikleri yüzünden hepsini kovdu. Bir deli gibi kiliseye kapandı; kapılan kilitledi. Tek başına, iskelelere tırmanıp resimleri tamamladı.
Bu çalışma tarzı son derece güç, adeta öldürücü bir işti. Fresk tekniğinin gerekleri çok ağırdı. Boya, duvar yaşken vurulmalıydı. Sıva üzerinde fırçanın yürümesi zor oluyor, fazla kuvvet sarf etmeyi gerektiriyordu. İskele tavana çok yakın olduğu için, çoğu zaman sırt üstü yatıp çalışmaktan her tarafı yaralar, ağrılar içinde kalıyordu. Tam anlamıyla delicesine bir çalışmaydı. Kilise törenle halka açıldığı zaman içeri girenlerin yalnız iki çeşit tepkisi oldu: Hayret ve korku… Gördükleri şey, güzelliği bakımından herkesi hayrete düşürüyordu. Bir insanın elinden çıkması imkansız olan görünüşü bakımından da korkutuyordu. Michelangelo’yu şeytanın ta kendisiymiş gibi görüyorlardı. Papa bile bu kadarını tahmin etmediği için şaşırmıştı.
1513’te Papa öldü. Giulio’nun mezarı yeniden ele alındı. Fakat, Michelangelo birçok sipariş aldığı için bu işe başlayamadı. Ancak 1544’te «Musa» adlı görkemli heykeli tamamladı. Heykelin, aslında cansız bir mermer olduğuna Michelangelo bile inanmak istemedi. Ruh kuvvetini, madde gücü halinde o kadar mükemmel canlandırmıştı ki, eseri bittikten sonra çekiciyle heykelin dizine vurmuş ve:
— «Konuş» diye haykırmıştı!
Sanatçı artık şöhretinin zirvesine ulaşmıştı. Papaların gözbebeğiydi. San Lorenzo Kilisesi’nin dış cephesi projesini, Medicileri aile mezarlığı için heykellerini yaptı. Medicilerden Papa olan elemente VlI’nin isteğine uyarak hazırladı. Michelangelo çok yönlü bir sanatçıydı. Şiirleri, mektupları, düz yazıları, resimleri, heykelciliği ve mimarlığı vardı. 1547’de ünlü San Pietro (Sen Piyer) Kilisesi’nin kubbesini yapmış; içini resimlerle süslemiş, Floransa ve Roma’daki birçok önemli bina için plan ve projeler çizmiştir. Papalar, İmparatorlar, prensler ve şairler tarafından çeşitli şekillerde taltif edilmiş; sanatçıların bazıları tarafından kıskançlıkla dahi olsa takdir edilirken, bazıları tarafından ise nefret edilmiştir.
1555’te, ancak 10 yıl sonra tekrar ele alacağı ve tamamlamadan öleceği «Pieta» isimli heykel grubuna başladı. «Hiçbir düşüncem yoktur ki ölüm fikriyle şeklini bulmuş olmasın» diyen büyük sanatçı 18 Şubat 1564’te, 89 yaşında öldü. Floransa’da Santa Croce Kilisesi’nde, Dante Anıtı’nın yanma gömüldü.
6. ) CLAUDE PERRAULT : Paris’teki Louvre’un doğu cephesinin tasarımı ile tanınan Fransız mimar. Ayrıca fizik ve tabiat geçmişi üzerine tezler yazan bir doktor ve anatomist olarak tanınır. ( DOĞUM : 25 Eylül 1613 Paris, FRANSA – ÖLÜM : 9 Ekim 1688 Paris, FRANSA )
7. ) ASUR KRALI ASURBANİPAL’İN ASUR KABARTMALARI : Eski Asur’da aslan avı iktidardaki monarşinin halkı için mücadelesinin ve halkına karşı olan koruma güdüsünün simgeleşmiş halidir. Asurbanipal’in (MÖ.668 – 631 ) Ninova’da (Günümüzdeki Kuzey Irak’ta) yaptırdığı saray için “Asurbanipal’in aslan avı” betimli bir rölyef bulunmakta. British Museum’da sergilenen eser Asur sanatının en başarılı örneklerinden biridir. Bir av sahnesini tüm gerçekliği ve gerginliği ile sergileyen eserde bir aslan avının tüm sahneleri izlenebilmekte.
8. ) SUTTON HOO GEMİ MEZARLIĞI : İngiliz kralları arasında en güçlü olan hükümdarlar ” bretwalda ” ya da ” yüce kral ” olarak bilinirdi.Suffolk’taki Sutton Hoo Gömüsü milattan sonra 1939 ‘da keşfedilmiştir.
9. ) AMİTABHA BUDASI : Amitabha ya da Sonsuz Işık Budası Budizm’in Mahna okuluna ait yazmalarda adı geçen Buda’lardan biridir. Budist Mahayana metinlerinde adı geçen bir Buda’dır. Doğu Asya’ya özgü Arık Ülke mezhebinde en önemli Buda olarak kabul edilir. Vajrayana’da ise, Amitabha uzun ömürlülüğü ile tanınır. Amitabha Dharmakara adında bir bodhisattva olarak yaşadığı sayısız yaşamlar boyunca yaptığı iyiliklerden biriktirdiği sonsuz erdemlere sahiptir.
10. ) MİLDENHALL HAZİNESİ : Parlak, beyaz bir metal olan gümüşün ilk kez İÖ 4000 yıllarında kullanıldığı sanılmaktadır. Gümüş kullanımının eski çağlardan günümüze ulaşan ilk örneği gümüş bir yüzüktür. Beycesultan’da (Denizli) bulunan bu yüzük Bakır Çağı’ndan (Kalkolitik Çağ) kalmıştır. Bugün Londra’daki British Museum’da bulunan Mildenhall hazinesi bilinen en eski gümüş hazinedir. İS 4. yüzyıldan kalan bu hazine Suffolk’un kumlu topraklarında bozulmadan korunmuş ve 1940’larda bulunmuştur.
11. ) II. RAMSES : Antik Mısır’da, 19. Hanedan firavunlarından biridir. 16 yaşındayken babası I. Seti, Ramses’i veliaht olarak seçmiştir. 20’li yaşlarının başında tahta geçen Ramses Mısır’ı MÖ 1279’dan MÖ 1213’e kadar, tam altmış altı yıl yönetmiştir. ( ÖLÜM : MÖ 1213, Pi-Ramesses, MISIR )
12. ) PARTHENON HEYKELLERİ : Partenon isminin Athena Parthenos`un kült heykelinden geldiği sanılmaktadır. Bu heykel Fidias tarafından fildişi ve altın kullanılarak yapılmıştır.
14. ) ANDY WARHOL : Amerikalı ressam, film yapımcısı ve yayıncı. Pop art akımının en önemli temsilcilerinden kabul edilir. Seri üretimin, seri üretim nesnelerinin sıkça kullanıldığı bir sanat türünü kullanır. ( DOĞUM : 6 Ağustos 1928, Pittsburgh, Pensilvanya, ABD – ÖLÜM : 22 Şubat 1987, Manhattan, New York, ABD )
20. yüzyılın en ilginç sanatçılarından, pop art’ın öncüsü Andy Warhol, sanatında seri üretimin, seri üretim nesnelerinin sıkça kullanıldığı bir sanat türünü kullanıyordu. Ünlü “Campbell çorbaları” reklam çalışmasında da bu tarzı kullanmıştır.
Warhol, video sanatını halka açık olarak sergileyen ilk sanatçıydı.
15. ) CY TWOMBLY : Amerikalı ressam, heykeltıraş ve kaligraf. ( DOĞUM : 25 Nisan 1928, Lexington, Virginia, ABD – ÖLÜM : 5 Temmuz 2011, Roma, İtalya )
Figürsüz ekspresyonizm, postmodern diyebileceğimiz tarzı kullanan, “italians” , “leda and swan” tablolarıyla bilinmektedir.
16. ) GERHARD RİCHTER : Alman ressam. Soyut sanatın yanı sıra fotoğraflar ve camdan şekillerle ilgilenmiştir. ( DOĞUM : 9 Şubat 1932 (85 yaşında), Dresden, ALMANYA )
Richter’in Abstraktes Bild adlı soyut tablosu, Ekim 2012’de açık artırmada 34 milyon dolarsatılarak yaşayan bir ressama ait en pahalı tablo rekorunu eline geçirdi. Richter, Mayıs 2013’te açık artırmada 37.1 milyon dolar satılan Domplatz, Mailand adlı tablosuyla kendi rekorunu kırdı.
17. ) DAMİEN HİRST : İngiliz sanatçı; Young British Artists olarak anılan grubun en önemli sanatçısıdır. Çalışmalarında ölüm teması sık görülür ve önemli bir yere sahiptir. Formaldehitte muhafaza edilen ölü hayvan figürleriyle tanınmıştır. ( DOĞUM : 7 Haziran 1965 (52 yaşında), Bristol, BİRLEŞİK KRALLIK )
18. ) ALEX KATZ : Pop art akımı içinde yer alan ABD’li figüratif ressam. Uluslararası birçok sanat galerisinde yer alan, resim, heykel ve baskılarıyla ünlüdür. ( DOĞUM : 24 Temmuz 1927 (89 yaşında), Brooklyn, New York, ABD )
19. ) JOHN JAY : Amerikan devlet adamı, yurtsever, diplomat, Amerika Birleşik Devletleri kurucu babalarından, Paris Antlaşması Amerika Birleşik Devletleri adına imzacı, ve Amerika Birleşik Devletleri Anayasa Mahkemesi’nin İlk Başkanı. ( DOĞUM : 23 Aralık 1745, New York, New York, ABD – ÖLÜM : 17 Mayıs 1829, Bedford, New York, ABD )
Metropolitan Müzesi’nin ilk kuruluş fikrini Paris’te 1866’da bir toplantıda Amerikalı John Jay ortaya atar. Onun düşüncesine göre Amerikan halkının artık ulusal nitelikte büyük bir müzeye gereksinimi vardır. Daha sonra John Jay bu düşüncesini, üyesi olduğu ve Lincoln tarafından da desteklenen New York Ulusal Topluluk üyelerine taşır. John Jay’ın bu düşüncesi geniş yankılar uyandırarak büyük destek bulur. Kısa sürede müzenin kuruluş kararını onaylayarak yürürlüğe koyarlar.
20. ) JOHN FREDERİCK KENSETT : Amerikan manzara resminde “aydınlık” olarak adlandırılan modun efendisi kabul edilir. ( DOĞUM : 22 Mart 1816, Cheshire, Connecticut, ABD – ÖLÜM : 14 Aralık 1872, New York, New York, ABD )
Cheshire, Connecticut’da doğdu. 1828 yılına gelindiğinde, Kensett New Haven’daki babasının gravür şirketinde çalışmış, daha sonra kısacası New York’taki gravür Peter Maverick’le çıraklık yaparak hayat arkadaşı ve gelecekteki meslektaşı John W. Casilear’ı görmüştür. Bununla birlikte, 1829’da Kensett’in babasının ölümü sanatçının New Haven’a dönmesini, 1835’e kadar babasının ortağı Alfred Daggett için çalışmasına neden oldu. Daggett’le olan düşüşün ardından Kensett, önce New York’ta, sonra da New York’ta gravürcüler için çalışmak üzere ayrıldı. Albany, 1840 yılına kadar Caseyar ve Kensett’in New York’ta 1829’un başlarında bir araya geldiği eski gravür sanatçısı Asher B. Durand gibi Kensett de, peyzaj ressamı olmak isteyen oymalarla giderek kokuşturmaya başladı.1840’da bu sanatçılar ve istekli figür ressamı Thomas P. Rossiter ile birlikte Kensett, başlangıçta Hampton Court’ta bulunan aile atölyeleriyle bağlantı kurdu ve National Gallery’deki ve Dulwich College koleksiyonundaki eserlere hayran kaldı. Diğer sanatçılarıyla kısa süre sonra iki yılın üzerinde kaldığı Paris’e taşınarak antika ve École Préparation des Beaux-Arts’daki hayattan çekildi ve çeşitli zamanlarda Tarihi ressam John Vanderlyn, peyzaj ressamları Thomas Coleve Benjamin Champney, figür ressamı Thomas Hicks ve aranan jeneratör ressam Francis W. Edmonds vardı. Kensett’in büyükannesinin 1843’te Hampton Court’ta öldürülmesi ve emlak alması sanatçıyı İngiltere’ye geri çekti ve burada 1845’e kadar kaldı ve 1843’ten başlayarak New York’a en eski manzaralarından bazılarını sergilemek üzere New York’a gönderdi. Windsor Kalesi’nin sahnesindeki manzaralar da dahil olmak üzere. Haziran 1845’e gelindiğinde, Kensett yaz için Paris’e geri döndü, ancak yakında Roma’ya geçti. O, Avrupa’daki kalan iki yılının çoğu için İtalya’da sohbet ederek, Ebedi Şehrin etrafındaki kasabalarda,Napoli çevresindeki güney İtalya’da, ardından Floransa ve Venedik’te gezdi ve çizdi. Roma’daki kültür çevresi, Rossiter, Hicks ve Champney’nin yanı sıra figür ressamları George Baker, Louis Lang ve peyzaj ressamı Christopher Pearce Şubesi olan James Freeman ile yazar George W. Curtis ve kardeşi James’i de içine alacak şekilde genişledi.Kensett Kasım 1847’de İsviçre, Fransa ve İngiltere vasıtasıyla Amerika’ya döndü.
İtalya’da Kensett, zamanının çoğunu Curtis kardeşlerle geçirdi; Ralph Waldo Emerson’ın bir arkadaşı olan ve daha sonra Harper’s Monthly’nin editörü olan George, bir başka deyişle, New York’un sosyal dünyasında gezinmenin yanı sıra popüler konuyla da yönlendiren sanatçının en avantajlı arkadaşlarından biri oldu Onun tabloları için önemli. Kensett, kentin sanatçılarını ve yazarlarını barındıran Yüzyıl Derneği’nin erken üyesi oldu ve hızlı bir şekilde art arda 1848 ve 1849’da Ulusal Tasarım Akademisi’nin bir akademisyeni olarak seçildi. Yüzyılın ortalarındaki konuları, pitoresk görüşleri içeriyordu Niagara Şelaleleri’nde, New England boyunca Catskills ve Adirondacks’taki Hudson Nehri boyunca yer alan ve 1854’te batıda Mississippi’de kürk tüccarıyla gezi yaptıktan sonra. Bu resimlerin birçoğu, Amerikan manzara okulunun kurucusu Cole’un yüce tarzının etkisini ortaya koysa da, Kensett’in İngiliz sanatıyla olan deneyimini ve Londra Kensett’in hayran kaldığı daha eski meslektaşı Durand’ın daha sofistike, daha tonal tarzını yansıtıyor. John Constable’ın manzarası.
Ancak, ikinci nesil Hudson Nehri Okulu resmine Kensett’in tekil katkısını en iyi şekilde gösteren resimler, Curtis’in etkisine borçlu olabilir. 1851-52 yılları arasında Kensett, Newport, Rhode Island gibi yükselen sahil cennetlerini de içeren eski ve yeni tatil beldelerini anlatan ve eleştiren Curtis’in Lotus Yiyen: Bir Yaz Kitabı (1852) için resimler sundu. Curtis’in önerisiyle, ikisi New Jersey’li Shrewsbury’yi de ziyaret etti. Muhtemelen 1853’ün başlarında, fakat kesinlikle 1855’e kadar Kensett, ufukta birkaç yelkenli ile kesintisiz olarak noktalanmış sakin açık suyun karşısında basit karasal profillerin kompozisyonlarını yedekleyerek, bu ve diğer kıyı şeridlerinin belirgin biçimde indirgeyici görüşlerini üretmeye başladı. Koleksiyoncularla neredeyse anında popüler hale geldi ve çoğu kıyı tatillerinde tatil yaptı ve Kensett 1872’de ölümüne kadar giderek onları dışarıda bıraktı. İki yıl önce Newport Rocks’da olduğu düşünülen Büyükşehir resimlerinde örnek gösterildi Eaton’ın Boynu, Long Island . Buna paralel olarak, Kensett’in dahi sahneleri bile motiflerin sayısı ve yerleşimi açısından daha da damıtıldı. Bu, sanatçının Newport’u en çok tekrar eden konusuyla karşılaştıran Lake George’daki bol görüşlerine kıyasla daha belirgin değildi.Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın zengin varlıklı New Yorker Morris K. Jesup için boyanan 1869 yılı büyük Gölü , belki de Kensett’in bu sitenin kaplamalarının başyapıtıdır. Bununla birlikte, genel olarak, sanatçı genellikle otuz inç genişliğinde veya daha az tuval üzerindeki etkili oldu. Onda, fırçalamasının narin dokusu günümüzde aydınlık olarak adlandırılan saf ve zarif ışık ve atmosfer halleri üretmek için yoğunlaştı.
Kensett’in toplumsal başarısı, çağdaşlarının bildirdiği basit, hoş ve cömert kişilikten ayrılmaz ve sanatına yansır. Yüzyıl Derneği ve Akademide ayakta kalmasının yanı sıra, 1857’de bulunmasına yardım etmiş ve nihayetinde Sanatçı Fonu Topluluğuna başkanlık etmiştir. Washington DC’deki yenilenmiş US Capitol binasının dekorasyonunda danışmanlık yapan bir başkanlık komitesinde görev yapmış; Vatansever Union League Club’ın erken üyesi oldu; Ve sonunda, 1899’da ABD Sıhhi Fuarı’nın ünlü sanat galerisi olan New York’ta kurulan komiteye başkanlık etti. Bu olay, 1869’daki Birlik Kulübü Kulübü’ndeki Metropolitan Müzesi’nde Art, ertesi yıl Kensett ile mütevelli heyeti olarak kuruldu.
1867’de Kensett, arkadaşı Vincent Colyer’den, Long Island Sesi’ndeki Connecticut Darien kıyısındaki Contment adlı bir adadaki bir parsel arazi satın aldı. Bir stüdyo kurdu ve mevsiminde şöhretini belirlediği kıyı görüşleri üzerinde orada çalıştı. Sanatçı, boğulduğu Colyer’in karısını kurtarmaya çalışan sese daldığında, beş yıl sonra sanatçının ölümünü hızlandırdığı da bu sitede idi. New York’ta travmadan kurtulan Kensett, bir ay sonra stüdyosunda cansız bulundu. Ulusal Tasarım Akademisinde cenaze törenine onay verildi ve 1873’te Büyükşehir’deki resimlerinin sergileri (birkaç diğer sanatçının eseri dahil) yapıldı. Ertesi yıl, Müze, Kensett’in 1874’te kardeşi Thomas tarafından bağışlanan sekiz Kensett’in en yeni resimlerini (“The Last Summer’s Work” olarak anıldı. Connecticut stüdyosundan çıkardığı için) memnuniyetle karşıladı. Aralık 1872’de Kensett’in hafızasındaki Kensett’in hafızasındaki Birinci Yüzyıl Derneği, birçok eulogçünden birisi, sanatçının “mesleğinin, kişisel alışkanlıklarının sakinliği ve dengesi ve tatlılığı için daha ince bir arka plan olarak hizmet ederken, ince ahlaki nitelikleri eserlerine girdiğinde, ayıltıldığında algıladıklarını gözlemledi. “Kensett’in Kaysett’in Son Yaz Çalışması’ndaki” en dikkat çekici resmini “seçerek başka bir konuşmacı tarafından örneklendirildi:” Günışığı altında deniz sunarken ilgiyi bölmek için başka hiçbir şey yapmadı. .. Saf ışık ve su, denizin ve gökyüzün gelinidir. “Büyük ihtimalle Metropolitan’ın Denizde Günbatımı’na , 1874 hediyesine dahil olduğunu ima ediyordu.
21. ) FREDERİC EDWİN CHURCH : Amerikalı Hudson River Ekolü Ressam. ( DOĞUM : 4 Mayıs 1826, Hartford, Connecticut, ABD – ÖLÜM : 7 Nisan 1900, Locust Valley, Oyster Bay, New York, New York, ABD )
Sanatçı 1826’da Hartford, Connecticut’ta doğmuştur. Zengin bir aileden gelen Frederic Edwin Church, ailesinin zenginliği sayesinde küçük yaşlardan itibaren sanata olan ilgisini sürdürebilmiştir. 18 yaşına geldiğinde New York’ta Thomas Cole‘un öğrencisi olmuştur. Mayıs 1849’da Ulusal Tasarım Akademisi’ne genç asistan olarak kabul edilmiştir. 1850 yılında ise akademisyenliğe terfi edilmiştir. Hudson River Okulu’nun en göze çarpan sanatçılarından biri olan Church Amerikan manzara resmine önemli katkılarda bulunmuştur.
Hartford’da kısa süreli olarak iki yerel sanatçı olan Alexander Hamilton Emmons ve Benjamin Hutchins Coe ile çalışmıştır. Daha sonra New York’a giden sanatçı Thomas Cole ile aynı evde çalışmış ve arkadaşlıkları yaşamları boyunca sürmüştür.
Eserlerinde renkleri parlak ve canlı kullanan sanatçı egzotik ve ilginç görüntüleri doğa ile iç içe betimlemiştir.
22. ) DANİEL HUNTİNGTON : Amerikalı ressam. ( DOĞUM : 14 Ekim 1816, New York, New York, ABD – ÖLÜM : 19 Nisan 1906, New York, New York, ABD )
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında New York sanat dünyasında güçlü ve belirgin bir figür olan Daniel Huntington, tarih ve edebi resim, manzara ve portre türlerini kapsayan 1000’in üzerinde eser üretti.
1816’da New York’ta doğdu. New York’taki Clinton’da (Hamilton College’da okula devam ediyordu), Charles Loring Elliott’la tanıştığında onunla ilgilenmesini teşvik eden (disiplinci bir aksilik yüzünden işten atılmasının ardından Yale’den transfer edildikten sonra) 1835 yılında, Samuel FB Morse ve Henry Inman’la birlikte çalışmak üzere New York’a taşındı. O yıl Ulusal Akademi’nin antik okuluna da kaydoldu. 1836’da kendi stüdyosunu açtı ve bir Akademi Yıllığında kabul edilen ilk yapıtlarını (iki manzara, portre ve bir tür sahnesi) gördü.
1839’da Huntington yurt dışındaki birçok uzun yolculuklarından birincisini İngiltere, Fransa ve İtalya’ya taşıdı. Roma’da Alman Nasıran sanatına ve rönesansa ilham veren dini resme karşı olan heyecana maruz kaldı. John Bunyan’ın Pilgrim’s Progress’ten bir sahne olan Mercy’s Dream (1841, Pennsylvania Güzel Sanatlar Akademisi), New York’a dönmesinden kısa süre sonra boyadı. Ona hemen ve yaygın bir ün kazandırdı ve kopyalar ve gravürlerle yaygın bir şekilde bilinir hale geldi. Birkaç yıl sonra öğrencileri almaya başladı ve 1850’ye kadar basılı bir kataloğu bulunan yaklaşık 130 resimden oluşan alışılmadık tek kişilik sergide yer aldı. Bundan kısa bir süre sonra, konu resiminden portrüberasyondaki daha kârlı ticarete dönmüş gibi görünüyor. Önümüzdeki elli yılda çalışmalarının çoğu, Amerikan sosyal ve maddi seçkin lider erkek ve kadınların muhafazakâr, onurlu imajları kategorisine girdi. Bu konuda oldukça başarılıydı ve 1906’da önemli servete sahip New York’ta öldü. [Bu, NGA Sistematik Katalogunda yayınlanan veya yayınlanacak olan sanatçının biyografisinin düzenlenmiş bir versiyonudur]
23. ) EASTMAN JOHNSON : Amerikalı resssam. ( DOĞUM : 29 Temmuz 1824, Lovell, Maine, ABD – ÖLÜM : 5 Mayıs 1906, New York, New York, ABD )
Uzun yıllar Amerika Birleşik Devletleri’nde en önde gelen tür ressamı Eastman Johnson, kuşağının yurtdışından kapsamlı eğitim alması için ilk Amerikalı sanatçılar arasında yer aldı. Onun eserleri, bu sayede, geleneksel ve evcil konuları daha gelişmiş bir teknik ve ifade ile birleştiren, iki kuşak için önemli bir bağlantı oluşturuyor.
Johnson 1824’te Maine’de Lovell’de doğdu, ancak yakınlardaki Fryeburg’da büyüdü. 1834’te ailesinin babası devlet yönetimine dahil olan Augusta’ya taşınması. Orada, Boston litografi dükkânında kısaca çalıştıktan sonra, 18 yaşında bir mürekkep-portre stüdyosu açtı. Yaklaşık iki yıl sonra, ünlü şahsiyetlerin galerisi kurma umuduyla Dolly Madison ve John Quincy Adams gibi ünlü ulusal figürlerin siyah-beyaz benzetmelerini çektiği Washington DC’ye taşındı. 1846’ya kadar Boston’a döndü ve burada Henry Wadsworth Longfellow ailesinin himayesinde bulundu.
Sanat stajı, Almanya’nın Düsseldorf kentine gittiğinde 1849’da ciddi bir şekilde başladı ve o şehrin akademisinde çizim konusunda titiz bir eğitim gördü.Bununla birlikte, Emanuel Leutze’nin stüdyosunda resim çalışmalarına yoğunlaştığı zaman daha ilgisizdi. 1851’de Evrensel Sergi’yi görmek için Londra’ya gitti ve sonra üç yıldan fazla süreyle kaldığı Lahey’e taşındı. Lahey’deki uzun sürmesi bir Amerikalı sanatçı için alışılmadık bir şeydi, ancak görünüşe göre Hollandalı Old Masters’a ilham kaynağı olduğu kadar varlıklı Amerikan büyükelçisi olan August Belmont’la hazır patronaj bulmuştu. Avrupa eğitimini, annesinin ölümünden önce 1855’te Paris’te bulunan Thomas Couture stüdyosunda geçirdiği birkaç ayla sona erdi.
Johnson’un önümüzdeki birkaç yıl boyunca Üstün Göl’e gidip bir kız kardeşi ziyaret etmesi ve Chippewa Kabilesi üyelerini çizmesi, Cincinnati’de resim yapması, New York’ta bir stüdyo kiralama ve ailesi ile Washington DC’de vakit geçirmesi için attığı önümüzdeki birkaç yıl boyunca. New York’taki Zenci Hayatının (New York Tarihi Toplumu) sergisiyle 1859’da geldi. Bir köle grubunun boş zaman etkinliklerine ilişkin belirsiz resmi, köleliğin konusu evrensel olarak tartışıldığı bir dönemde bir sansasyon yarattı ve Ulusal Tasarım Akademisi’ne seçtiği bir seçim oldu. Johnson, bundan sonraki yirmi yıl boyunca, mütevazi iç mekan sahneleri ve daha büyük kırsal masa manzaraları ile ulusal yaşamın temalarını araştırdı; her resim genellikle sayısız çizim ve yağ taslaklarıyla yapılan dikkatli çalışmanın sonucudur.
Johnson yaygın olarak sergiler yaptı ve National Academy, Century ve Union League Clubs, Metropolitan Museum’da ve hatta normalde genç nesil ressamlarla ilişkili olan American Artists Derneği’nde aktifti. Üst sınıf bir toplumda rahattı, Manhattan’da büyük bir eve sahipti ve yazlarını birçok resimlerinin sahnesi olan Nantucket adasında geçirmiştir. Hayatının son yirmi yılı boyunca, eseri belirgin bir şekilde değişti. Tür resmi alanında oldukça başarılı olmasına rağmen, bilinmeyen sebeplerden vazgeçti ve gençliğinin sanatsal faaliyeti olan portreye geri döndü. Oldukça büyük harçları emredebilse de, hayatının geri kalanını, 1906’da öldüğü New York’un ünlü beyefendilerinin benzerlerine boyayıp harcadı. [Bu, sanatçının biyografisinin editörlüğünü yayınladığı veya yayınlanacağı NGA Sistematik Katalog]
24. ) RİCHARD MORRİS HUNT : Paris Güzel Sanatlar Yüksekokulu’nun tasarım anlayışını ve geleneklerini ABD’ye getiren ABD’li mimar. ( DOĞUM : 31 Ekim 1827, Brattleboro, Vermont, ABD – ÖLÜM : 31 Temmuz 1895, Newport, Rhode Island, ABD )
Amerikan Mimarlar Enstitüsü’nün (AIA) kurulmasında önemli bir rol oynamış, 1888’den başlayarak bu kurumun başkanlığını yapmıştır. Seçmeci bir tutum içinde çalışarak kendine özgü pitoresk bir villa üslubu yarattı. Hem çok süslü Fransız Yeni-Rönesans üslubunda, hem de Lenox Kütüphanesinde olduğu gibi anıtsal yeni-klasik üslupta aynı ölçüde başarılı yapılar gerçekleştirmiştir.
Paris’teki Güzel Sanatlar Yüksekokulumda öğrenim gördü ve ressam Couture ile heykelci Barye’nin öğrencisi oldu. (1843-54). 1854’te, Tuileries ile Louvre saraylarını birbirine bağlayacak yapıların inşaatını denetlemekle görevlendirildi. Hector Lefuel’ in yönetiminde, Palais Royal’ın (Kraliyet Sarayı) karşısında yer alan Kütüphane Pavyonu’nun tasarımım yaptı. 1855’te ABD’ye döndü ve Washington, D.C.’de Capitol’ün genişletilmesinde çalıştı. New York kentinde Lenox Kütüphanesi, Tribüne Binası (1873) ve Metropolitan Sanat Müzesi’nin cephesi (1900-02), Princeton’da İlahiyat Kütüphanesi ve Marquand Şapeli, Yale’de İlahiyat Yüksekokulu ve Scroll and Key Kulübü, Staten Adasında Vanderbilt Anıtmezarı ve Yorktown Anıtı gibi yapıtlar gerçekleştirdi.
1893’te yaptığı Chicago’daki Kolomb Dünya Fuarı’nın yönetim binası ile Britanya Kraliyet Mimarlık Enstitüsü’nün (RIBA) altın madalyasını kazandı. Konut tasarımları arasında, New York kentinde, W. K. Vanderbilt (yapımına 1878’de başlandı), J.J. Astor (1893) ve Henry G. Marquand (y. 1875) için yaptığı evler; Kuzey Carolina eyaletindeki Biltmore’da George W. Vanderbilt’in kır evi (1890-95), Rhode Island eyaletindeki Newport’ta Mermer Ev (Marble House) ve Breakers (1893-95) gibi birkaç büyük yazlık ev gerçekleştirdiği konut uygulamalarının en ilgi çekici olanlarıdır.
25. ) PİET MONDRİAN : Hollandalı ressam Pieter Cornelis “Piet Mondriaan” 1912 sonrası Mondrian. Theo van Doesburg tarafından bulunmuş De Stijl sanat hareketi ve oluşumunun önemli bir destekçisiydi. ( DOĞUM : 7 Mart 1872, Amersfoort, HOLLANDA – ÖLÜM : 1 Şubat 1944, Manhattan, New York, ABD )
7 Mart 1872’de Utrecht yakınlarında Amersfoort’da dünyaya gelen Piet Mondrian, 8 yaşında iken ailesi ile birlikte Winterswijk’e yerleşti. Babası Kalvinist bir öğretmendi. Küçük Piet de babasının isteğine uyarak tahsilini öğretmen okulunda yaptı. 1889 da ilk, 1892 de ise orta okullarda resim öğretmenliği yapmak üzere mezun oldu.
Aynı yılın Kasım ayında, babasının istememesine rağmen Amsterdam’a gitti. Burada Amsterdam Güzel Sanatlar Akademisi’ne yazıldı. Bir yandan Akademiye devam etti bir yandan da günlük geçimini temin etmek için müzelerdeki ünlü tabloları kopya ederek sattı.
Bir süre Carel ve Lougi kardeşlerle birlikte Watergraafsmeer’de yaşadı ve bu arada Carel’le ilahiyata çalıştı. Daha sonraları iki yıl süreyle kendi zevkine göre eserler verdi. Simon Maris’le tanıştı ve onunla birlikte 1901 yılında İspanya’ya bir seyahat yaptı, fakat istediklerini bulamadan geri döndü.
1904 yılının Ocak ayında Uden’e yerleşti ve burada arkadaşı Albert van den Briel’le din çalışmalarını yürüttü. Sanatçının ilk eserleri manzara, portre ve natürmontlardan oluştu. Ertesi yıl Amsterdam’a giderek 1911’de Paris’e gidene dek orada kaldı. Yaz aylarını ise Zelanda’da Walcheren Adası’nda Domburg’da geçirdi. Burada Toorop’la tanıştı.
O yıllarda kübizmden etkilenerek tabiattan alman geometrik biçim şemalarını yatay ve dikey çizgilere dönüştürdü. 1909’un Ocak ayında on yıllık arkadaşı Jan Sluyters ve Donburg’da birlikte çalıştığı arkadaşı Cornells Spoor’la beraber bir sergi açtı. Mondrian’ın yapıtları – değirmen, ağaç, Westkapelle feneri, sahil, deniz, Domburg kumulları – pek beğenilmedi, çeşitli yorumlara yol açıldı. Ancak, sanatçı ve sanat yorumcusu olan Conrad Kickert’in kendisini methetmek yorumlarıyla avundu. Kendisini 1907’den beri destekleyen, zaman zaman tablolarını satın alan Conrad Kickert, Mondrian’ı Zand – Voort – Sur – Mer’deki villasına davet ederek birçok defalar misafir etti. Hatta Montparnasse’daki atölyesinde çalışmasına izin verdi.
Bir süre sonra Kickert, Amsterdam’da bir Sanat Kulübü kurdu. Bu kulübün idare heyetinde Toorop ve Sluyters’le birlikte Mondrian’da yer aldı. Bu sanat kulübü yıllık enternasyonel sergiler de tertip etmeye başladı. Bu sergide Cézanne, Braque,Picasso, Derain, Gauguin, Archipenko, Léger de eserlerini sergilediler.
Piet Mondrian, daha sonra Paris’e giderek 1914 yılma kadar burada kaldı, kübizm çalışmalarını hızlandırdı. Hasta babasını ziyaret etmek amacıyla Hollanda’ya döndü. Çıkan Savaş nedeniyle 1919 yılının Şubat ayma kadar Hollanda’da kaldı.
Mondrian, Paris’te başladığı sadelik çalışmalarmı Amsterdam, Domburg, Scheveningen ve Laren’de ilerletti. Bu yıllarda Tann’ya ermişliği ülkü edinen bir öğreti olan «Théosophie»ye kendini iyice kaptırdı. Bu «Théosophie» teozof M.H.J. Schoenmaekers’in fikirleri Mondrian’ın sanat anlayışında önemli bir yer tutmaktadır. Mondrian, böylelikle «soyut sanat» deyimine karşı çıkarak, onun yerine «neoplastisizm» deyimini getirdi.
1915’de Theo Van Doesburg’la, bir yıl sonra da Bart van der Leck’le tanıştı. 1917 yılında ise Bart van der Leck, Vilmos Huszar, Georgen Vantongerloo, şair Antonie Kok, mimar J.J.P. Oud, Robert Van’t Hoff ve Jan Wils’le «De Stijl» grubunu kurdu. Van Doesburg’un teşebbüsüyle kurulan ve aynı adı taşıyan dergide birçok çalışmalarda bulundu. Bu yıllarda tabiattan tamamiyle koparak sanatına yön verdi.. Sanatçı, Van Doesburg’la çalışmalarını 1924 yılma dek sürdürdü.
1938’in Eylül ayma kadar süren son Paris yaşamında sanatçı birtakım maddi zorluklarla karşıaştı, hatta Paris’te kaldığı ilk altı yıl içinde yaşamım sürdürmek için çiçek resimleri bile çizdi.
1925’de Bauhaus’un açtığı Neo-plâstisizm sergisine katıldı. Bir yıl sonra Katherine S. Dreier, sanatçının bir yapıtını satın alarak Brooklin’de sergiledi.
1930’da ise Mondrian adı artık gerçekten tanınıyordu. Bu arada Michel Seuphor’un grubuna dahil oldu. 1938 Eylülünde Savaş’ın yaklaşması üzerine Londra’ya gitti ve arkadaşlarından Ben Nicholson, Naum Gabo Ve Barbara Hepworth tarafından hararetle karşılandı. Uzun tereddütlerden sonra, iki yıl sonra New York’a gitti. Orada 1934’de tanıştığı Harry Holtzmann’ın büyük yardımlarını gördü. Burada Valentin Dudensing’in yanında ilk şahsî sergisini açtı.
1 Şubat 1944’de akciğerlerindeki bir rahatsızlık nedeniyle Murray Hastahanesi’nde hayata gözlerini yumdu. Léger, Chagall, Ernst, Calder gibi sanatçılar ve Sweeney, Barr, Soby, Giedion, Greenberg, Schapiro gibi yorumcular, bu büyük ressamı son yolculuğunda yalnız bırakmadılar.
26. ) FRANK GEHRY : Toronto doğumlu mimar ve tasarımcı. Ünlü mimar,1947’den itibaren Los Angeles, Kaliforniya’da yaşamaktadır. Mimaride Dekonstrüktivizmin öncü uygulayıcılarından biridir ve yaşayan en önemli mimarlardan sayılmaktadır. ( DOĞUM : 28 Şubat 1929 (88 yaşında), Toronto, KANADA )
Gerçek adı Ephraim Goldberg’dir. 28 Şubat 1929 yılında doğmuş olan Gehry, 1947’den itibaren Los Angeles, Kalifornia’da yaşamaktadır. University of Southern California ve Hardvard Ünivesitesi’nde öğrenimini tamamlayan Gehry, 1962’de ‘’Frank Gehry& Assoc. İsmi ile kendi bürosunu açmıştır. Pritzker mimarlık ödülünü 1989 yılında almış ve daha sonra da 1999’da American İnstitute of Architects Gold Medal’ı almıştır. Suna Kıraç Kültür Merkezi, Stata Merkezi, Gehry Tower, Dans Eden Ev, Jay Pritzker Pavyonu, Vitra Design Museum, Weisman Art Museum, Santa Monica Place gibi pek çok eseri ve bu eserleri ile birlikte aldığı ödüller de vardır. Son zamanlarda özellikle de eğrisel formalar üzerinden bir gidiş sarf eden Gehry bu formlar ile de insanların yüksek beğenisini kazanmaya devam etmektedir. Yaptığı yapılar sayesinde mimariye büyük ölçüde katkılar sağlamayı başarmıştır.
27. ) ZAHA HADİD : Irak asıllı İngiliz vatandaşı, dekonstrüktivist mimar. ( DOĞUM : 31 Ekim 1950, Bağdat, IRAK – ÖLÜM : 31 Mart 2016, Miami, Florida, ABD )
Londra Architectural Association okulunda mimarlık okumadan önce Beyrut Amerikan Üniversitesinde Matematik Bölümünü bitirmiştir.
Zaha Hadid tasarladığı yapılarla modern mimarinin fenomen isimlerinden biri oldu. Edebiyat Nobeli’yle eşit görülen Pritzker Mimarlık Ödülü’nü kazanan ilk ve tek kadın mimar oldu. Üstelik Pritzker’i kazandığında dünya çapında adını duyuran Hadid’in projelerinin çok azı hayata geçirilmişti. Profesyonel hayatında Office of Metropalitan Architecture’da Rem Koolhaas ile ortak çalışarak başlamış.
Hadid, David Gill Galleries ve Establishe&Sons markaları için limitli sayılarda üretilen masa ve kanepeler tasarlamış. Tasarladığı mobilyalar modüler olarak bir araya geldiklerinde bir bürünlük oluşturuyor. Mimar, aynı zamanda Sawaya&Moroni için de tasarımlar hazırlıyor.
Ona mimarlık hayatında ilk şans veren Vitra’nın patronu Rolf Fehlbaum oldu. Vitra’nın Almanya’da Weil-am-Rhein bölgesinde konumlanan İftaiye Merkezi onun ilk bina projesiydi (1993). Vitra’nın mobilya tasarım ve üretim merkezi olarak planlanan bina bir süre itfaiye binası olarak kullanıldı. Binada itfaiye araçları için yeterli alan olmaması nedeniyle bugün Vitra tarafından kalıcı sergi alanı olarak kullanılıyor.
28. ) JOSE GUTİERREZ SOLANA : 20. yüzyılın başlarında İspanyol kültürel canlanmasında önemli bir figür olan ressam ve yazar. ( DOĞUM : 28 Şubat 1886, Madrid, İSPANYA – ÖLÜM : 24 Haziran 1945, Madrid, İSPANYA )
Gutiérrez Solana, 1900-1904 yılları arasında Madrid’de sanat okuluna devam etti. Genç bir adam olarak, İspanya hayatının en berbat yönlerini inceleyen boş vakitlerini Madrid’in banliyölerinde ve Cantabrian limanlarında geçirdi. Bu yolculuklar, kasvetli ve aşındırıcı edebi eserlerinin temelini oluşturuyordu, Madrid Manzaraları ve Gümrükleri , 2 cilt. (1912, 1918) ve yoğun ve dramatik tablolarında.
İspanyol ustaların, özellikle de Francisco de Goya’nın etkisinde olan Gutiérrez Solana, trajik bir şehir manzarası, karanlık yeryüzü tonları ve kan kırmızısı kederleri ve dehşet sahnelerini boyuyordu. Kalın boya katmanları uyguladı, konularını -boğruları, kentsel manzaraları, tavernaları ve fahişeleri de içeren- ışıltılı bir enerji ile şarj etti. 1907’de çalışmalarını ilk kez sergiledi ve 1922, 1929 ve 1942 yıllarında resimlerini madalya kazandı. Ülkesinde saygın bir adam olan Gutiérrez Solana, onuruna rağmen Madrid’de bir izole hayat yaşadı.
29. ) EDUARDO CHİLLİDA : İspanyol – Bask heykeltıraş ve ressam. 1943 – 1946 yılları arasında Madrid’de mimarlık eğitimi aldı. 1949’da Paris’e geçerek atölyesini kurdu. ( DOĞUM : 10 Ocak 1924, San Sebastián, İSPANYA – ÖLÜM : 19 Ağustos 2002, San Sebastián, İSPANYA )
1943-1946 yılları arasında Madrid`de mimarlık eğitimi aldı.1949`da Paris`e geçerek atölyesini kurdu. Yine aynı yıl “Musí©e National d´Art Moderne Salon de Mai”nin küratör ü seçildi. 1950 , başka kaynaklara göre 1951 yılında San Sebastián`ageridöndü.Eserleri,NewYork, Bonn , Münster , Berlin , Frankfurt ve San Sebastián kentlerinde sergilendi. Maddeler arasındaki etkileşim üzerine yoğunlaşan ve birçok Basklı sanatçıyı etkileyen Eduardo Chillida, 20`nci yüzyılın önemli heykeltraşları arasında kabul edilmektedir.
30. ) PİETRO PERUGİNO : Rönesans dönemi İtalyan ressamı. ( DOĞUM : 1446, Città della Pieve, İTALYA – ÖLÜM : 1523, Fontignano, İTALYA )
Asıl adı Pietro di Cristoforo Vannucci’dir. Rönesans’ın ilk dönem ressamlarından olan Perugino, Roma’da Papa IV. Sixtus’un himayesine girdi. Burada, Sistine Şapeli’nin fresklerini yaptı (1481-1482). Freskleri tamamladıktan sonra Floransa’ya döndü. 1500’den sonra, eski üretkenliğini yitirdi.
1505’ten ölümüne kadar Floransa dışında, özellikle de Umbria’da çalıştı. Perugino, kompozisyondaki netliği, resimlerindeki derinlik duygusu ve resim ögelerini ekonomik bir biçimde kullanmasıyla dikkati çekti. Bir diğer önemli özelliği de, Raffaello’nun üzerindeki etkisidir.
31. ) DOMENİCO GHİRLANDAİO : İtalyan Rönesans akimi Floransa ekolünde bulunan ressam. Fresklerinde 15. yy İtalyan resminin çeşitli eğilimlerini yansıtmıştır.( DOĞUM : 1449, Floransa, İTALYA – ÖLÜM : 11 Ocak 1494, Floransa, İTALYA )
Floransa’da doğdu, 11 Ocak 1494’de aynı kentte öldü. Asıl adı Domenico di Tommaso Bigordi’dir. Alesso Baldovinetti’nin (ykş. 1426-1499) atölyesinde yetişti. Verocchio’nun atölyesinde de çalıştığı sanılmaktadır. Kardeşleri Davide (1452-1525) ve Benedet-to (1458-1507) ile birlikte kurduğu atölyede kendisi fresk, kardeşleri de mozaik ve yağlıboya resim dalında uzmanlaşmışlardı. Atölyenin üretiminin büyük bir bölümü, o dönem Floransa’smda giderek zenginleşmekte olan tüccar ve banker ailelerinin verdiği portre siparişlerinden oluşuyordu. Ghirlandaio’nun tüm yaşamı Floransa ve çevresindeki kasabalarda fresk çalışmalarıyla geçti. 1481-1482 arasında Botticelli ve öbür bazı sanatçılarla Vatikan’daki Sistina Şapeli’nin dekorasyonunda çalıştı. Son dönem fresklerinin uygulamalarında yanında çalışan oğlu Ridolfo (1483-1561) ve Michelangelo gibi yardımcıların büyük bir payı vardır.
Ghirlandaio’nun ilk çalışmalarından Floransa yakınlarında Brozzi’deki Sant’ Andrea Kilisesi’nâc yaptığı fresklerde öğretmenleri Baldovinetti ve Ve- rocchio ile Fra Filippo Lippi’nin etkileri görülür. İlk kez Sistina Şapeli için yaptığı Isa ilk Havarileri Çağırıyor ve şimdi kaybolmuş olan İsa’nın Göğe Yükselmesi adlı yapıtlarında, 15. yy’ın geleneksel biçim anlayışından ayrılarak, Massaccio’nun hacim, Pollaiuolo’nun hareket ve Verocchio’nun ışık anlayışlarını bütünleştirmiştir. Genellikle durağan ve dengeli bir düzen anlayışı üstüne temellenen kompozisyonları birer bütün olarak değil, daha çok tek tek figürlerde ve ayrıntılarının işlenmesinde etkili bir boyut kazanır. Onun ayrıntılara önem veren tutumunda Flaman resminin etkileri büyüktür. Aziz Hieronymus ile Yaşlı Adam ve Torunu adlı yapıtlarında bu etkiler çok açık bir biçimde görülür. Ancak ayrıntı tutkusu, görkemli ve törensel bir hava yansıtan kompozisyonlarının birçoğunda bütünlüğü bozan bir etki yapar. Bazı resimlerinde arka planları süsleyen Floransa ve San Gimignano görüntüleri ile figür grupları başarılı bir biçimde bütünleştirilmiştir. Bakire Meryem’in Doğumu gibi başka bazı yapıtlarının arka planında Floran- sa’nm ileri gelen kadınlarını temsil eden figürlerinin yanında yer verdiği Antik kabartmalar, konuya anlatım kazandırmaktan çok, onun Antik sanat bilgisini ve hareketi betimlemedeki ustalığını gösterir.
1486-1490 arasında Santa Maria Novella Kilise- j/’nde yaptığı Bakire Meryem ve Vaftizci Yahya fresk dizileri ile Uffizi’deki Müneccim Kralların Bağlılık Sunuşu, yapıtları içinde onun üslubunu en iyi yansıtanlardır.
32. ) SANDRO BOTTİCELLİ : İtalyan Rönesans ressamı. ( DOĞUM : 1 Mart 1445, Floransa, İTALYA – ÖLÜM : 17 Mayıs 1510, Floransa, İTALYA )
Sandro Botticelli 1445’de Floransa’da doğdu. Önceleri 1464’ten itibaren öğretmeni olan Fra Filippo Lippi’ye özendiyse de ilk yapıtlarında Verrocchio ve Pollaiolo’nun etkileri de görülür. 1481 de Papa Sixtus 4 tarafından, Roselli, Ghirlandaio ve Perugine ile birlikte, Sistina Capellasının süslemelerinde çalışmak üzere Roma’ya çağırıldı; orada büyük bir ayrıntı zenginliğiyle, Musanın yaşamından sahneleri canlandıran üç fresk ile İsa’nın iğvası’nı yaptı. Ama neredeyse bütün sanat yaşamı Floransa’da geçti.Bu kentte Mediciler için, hümanizmasını şiirli alegorilerle ortaya koyan, konusunu mitolojiden alan bir dizi tablo yaptı. Bu arada, kiliseler dinsel dernekler yada özel kişiler için çok sayıda tablo siparişi aldı.(Meryem’in taç giymesi, 1488, Uffizi). Botticelli çoğu zaman büyük madalyonlar (tondi) içine yerleştirdiği, zarif ve özgün kompozisyonlar yaratmasına fırsat veren Madonnalar yaptı (Şamdanlı Madonna, Berlin; Magnifat Madonna’sı, 1485, Uffizi; Narlı Madonna, 1487; Uffizi).
Son yapıtlarında daha sert bir anlatımcılık çabası ve yer yer Floransada Savonarola’nın vaazlarıyla yaratılan ahlak bunalımının etkileri sezilir. Ayrıca figürlerdeki yoğun anlatım gücü ve çizgilerdeki kesinlikle dikkati çeken desenleri ile İlahi komedya’yı resimledi. Rönesans resim sanatının gelişmesinde Botticellinin büyük payı vardır. Kendisini deliliğin sınırlarına kadar sürükleyen kaygısı, sanatına hırçın, yoğun ve ince bir yön verdi, uçuca ve coşkulu figürler çizmesine yol açtı.Botticelli böylece gerçekçi resme hareket anlayışını getirmiş oluyordu. Öte yandan, hastalık derecesine varan zerafet duygusu, yapıtlarına, kendine özgü şiir dolu bir hava verir. Seçtiği konular ve renklerindeki uyumla, doğayı yansıtmaktan çok, kendi duyuş tarzını gerçekleştirmeye çalıştı. Botticelli bu bakımdan Rönesans’ın ilk bölümünü kapayarak, sanatta bireyciliğin zaferini haber verir.
33. ) JOHN CONSTABLE : İngiliz ressam. ( DOĞUM : 11 Haziran 1776, East Bergholt, BİRLEŞİK KRALLIK – ÖLÜM : 31 Mart 1837, Hampstead, BİRLEŞİK KRALLIK )
İngiltere’nin 19. yüzyılda yetiştirdiği en yaratıcı manzara ressamıdır. Constable birçok Avrupalı ressamın düşünce ve üslubunu önemli ölçüde etkilemiş bir sanatçıydı. Kendinden önceki Avrupalı sanatçıların, izleyiciye gerçeklik duygusu vermeyen manzara resimlerinden farklı olarak, doğayı olduğu gibi ve canlı bir biçimde yansıtan resimler yaptı. Gökyüzünü, bulutların biçimlerini ve gölgelenişlerini kesik fırça vuruşları ve sıcak renkler kullanarak büyük bir ustalıkla betimledi. Sanatçı çoğunlukla alçak tepeler, bulutlu bir gökyüzü, düz otlaklar, köy evleri gibi İngiltere’ nin kırsal kesiminden görüntüleri konu aldı.
Constable East Bergholt’ta, Suffolk ilçesinde doğdu. Babası, değirmenleri olan varlıklı bir toprak sahibiydi. 17 yaşındayken babasının değirmenlerinde çalışmaya başladı. Küçük yaşlarda resim yapmaya başlayan Constable resim öğrenimi görmek için 1795′ te Londra’ya gitti. Dört yıl sonra da Kraliyet Akademisi Okullan’na öğrenci olarak girdi. 1802’de yağlıboyaya başlayan Constable, uzun bir süre ünlü ressamların yapıtlarını inceleyerek, resim tekniğini geliştirmeye çalıştı. 30 yaşlarındayken, İngiliz kır görüntülerini resimlemekteki üstün yeteneğiyle adını duyurdu.
1824’te, önemli bir sergi salonu olan Paris Salon’da sergilenen Saman Arabası ile altın madalya kazandı. Aynı yıl Kraliyet Akademisi üyeliğine seçildi. Fransız ressam Delacroix, Constable’ı “İngiltere’nin yüzaklarından biri” olarak nitelendirdi. Constable bugün bile, Fransız ressamları ve eleştirmenlerince Fransız manzara resmini derinden etkilemiş bir sanatçı olarak kabul edilir.
Constable 1816’da Maria Bicknell ile evlenerek Londra’ya yerleşti. Sanatçının bu evlilikten yedi çocuğu oldu. 1828’de karısı ölünce çocukların sorumluluğunu tek başına üstlenmek zorunda kalan ressam yaşamı boyunca geçim sıkıntısı çekti. Genç yaşta yitirdiği karısının acısını hiç unutamadı.
34. ) CAREL FABRİTİUS : Hollandalı ressam. ( DOĞUM : 27 Şubat 1622, Middenbeemster, HOLLANDA – ÖLÜM : 12 Ekim 1654, Delft, HOLLANDA )
Sanatçı 1622’de Middenbeemster’de doğdu. 1640’larda Rembrandt’ın öğrencisi oldu. 1650’de Delft’e taşındı ve 1652’de Delft Ressamlar Birliğine üye oldu.
Rembrandt’ın diğer öğrencilerinin aksine Fabritius kendine ait bir üslup geliştirdi. Sanatçı daha renkli bir gam üzerine ayarladığı ışık kontrastlarıyla Vermeer’i müjdeler.
Başlıca eserleri: La Haye Müzesindeki Saka Kuşu; Rotterdam Müzesindeki Erkek Portresi ; Münihteki genç erkek portresi; Schwerindeki nöbetçi Kardeşi Barent (1624 – 1673) Rembrandt’in etkisine daha bağlı kaldı.(Arras Müzesindeki İbrahime Gelen Üç Melek, Kopenhag Müzesindeki Tapınağa Sunu, Amsterdam’daki Willem Van der Helm’in Portesi, Stockholmdeki Kimyacı Labaratuvarında).
35. ) HUDSON RİVER SCHOOL : 1820 de kurulan amerikanın ilk ünlü resim okuludur. Thomas Cole önderliğinde bir grup ressamın başlattığı bu akım, yeni dünyanın sınır boylarındaki görsel manzarayı keşfetti.
Üyeleri arasında Asher Durand, Albert Bierstadt ve Frederic Church vardır. Çoğunlukla Avrupa doğumlu bu sanatçılar romantik manzara resimleri yapmıştır. sıklıkla da hudson nehri vadisi’nde resimlerini yapan bu ressamlar amerikalıların ülkelerini farklı bir şekilde görmelerini sağlamıştır.
36. ) ALEXANDER ARCHİPENKO : Ukraynalı avangart sanatçısı, heykeltıraş ve grafiker. ( DOĞUM : 30 Mayıs 1887, Kiev, UKRAYNA – ÖLÜM : 25 Şubat 1964, New York, New York, ABD )
Boşluk ve dolulukların biçimsel düzenlenişlerini ön planda tutarak kendine özgü yeni bir figüratif üslup geliştirmiştir.
1902-05 arasında Kiev Sanat Akademisi’nde okudu. 1908’de Paris’e giderek Güzel Sanatlar Yüksekokulu’na girdi. Burada kübist çevrelerle ilişki kurdu ve kübizm akımı içinde etkin rol oynadı. 1921’de Berlin’de kendi sanat okulunu açtı. 1923’te ABD’ye yerleşti. 1935-36’da Washington Üniversitesi’nde, 1937-38’de Chicago’daki Yeni Bauhaus’da, 1939’dan ölümüne değin de New York’taki kendi heykel okulunda dersler verdi.
Archipenko’nun soyut biçimlerinde ilkel bir canlılık ve ritmik bir hareket vardır. “Yürüyen Kadınlar”da (1912) yüzlerde, gövdelerde açtığı deliklerle ve bacakların içbükey bölümlerini dışbükeyleştirerek heykel alanında yeni bir biçim anlayışı yaratmıştır. “Boks Maçı” (1913) adlı yapıtında ise bu sporun vahşi enerjisini, makine parçasına benzeyen kübik ve yumurtamsı biçimlerle soyut bir biçimde yansıtmıştır. 1912’de heykelde ilk kolaj denemelerini gerçekleştirmiş, ünlü “Medranolar” dizisinde renkli cam, tahta ve metalden yaptığı figürlerle geleneksel malzeme kullanımına karşı çıkmıştır. Bu yapıtları ile heykelde çok renkliliğin öncüsü olan Archipenko’nun geç dönem yapıtları gerek biçim açısından, gerek kavramsal olarak daha önceki yapıtları kadar devrimci değildir.
KAYNAKÇA :
2.) www.louvre.fr/en
7.) https://www.hermitagemuseum.org
10.) https://www.guggenheim.org
11.) www.maxxi.art
13.) www.mocashanghai.org
14.) https://www.biography.com
15.) www.history.com
16.) https://www.mos.org
17.) www.museoleonardiano.it/eng