Etiketler
Akira Kurosawa, Alain Resnais, Alberto Giacometti, Alexander Archipenko, ALEXANDER BENOİS, AMBROGİO LORENZETTİ, Andre Lhote, Aydın Gün, Çağdaş Cam Sanatları Müzesi, Çağdaş Cam Sanatları Müzesi Eskişehir, David Seymour, Edgar Degas, Eric Rohmer, Federico Fellini, Fernando Botero, Gabarat Amira Balyan, Gerrit Dou, Han Tümertekin, Henri Cartier - Bresson, Henri Matisse, Ingmar Bergman, Jacob van Swanenburgh, Jean Dubuffet, Jean Leon Gerome, Josef Koudelka, Juan Gris, Kaya Özsezgin, Leica, Leon Bakst, Leopold Levy, Louis Vauxcelles, Lucretius, Marc Chagall, Maurice de Vlaminck, Maurice Utrillo, Nicholas Roerich, Nigoğos Balyan, Nihonga, Niko Pirosmani, Pera Müzesi, Pieter Lastman, Raoul Dufy, Raymond Radiquet, Rembrandt, Roman Polanski, Sabri Berkel, Santralİstanbul, Talat Sait Halman, Tsukioka Yoshitoshi, William Adolphe Bouguereau, YEHUDA PEN, Zeki Müren Müzesi, İkou Hirayama, İKSV, İstanbul Kültür Sanat Vakfı, İstanbul Modern, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, İzmir Resim Heykel Müzesi ve Galerisi, İzmir Tarih ve Sanat Müzesi
11. ) SANTRALİSTANBUL :
İstanbul Haliç’te Eylül 2007’de faaliyete geçmiş bir kültür, sanat ve eğitim merkezidir.Küçükçiftlik Park ile birlikte İstanbul’un en önemli konser mekanlarındandır. Merkezin odak noktası İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından Enerji Müzesi’ne ve Ana Galeri’ye dönüştürülen 118 dönüme yayılmış eski Silahtarağa Elektrik Santralı kompleksidir. Santralistanbul ayrıca sanatçı atölyeleri, kamuya açık bir kütüphane, İstanbul Bilgi Üniversitesi’ne ait eğitim binaları gibi tesislere de ev sahipliği yapmaktadır.
1914-1983 yılları arasında İstanbul’a elektrik sağlayan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk kent ölçekli elektrik santralı olan Silahtarağa Elektrik Santralı 2004 yılı Mayıs ayında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından İstanbul Bilgi Üniversitesi’ne tahsis edilmiştir. Elektrik santralının kültür-sanat merkezine dönüşüm projesi İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından, Ciner ve Doğuş Grubu ile birlikte Kale Grubu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ana sponsorluğunda gerçekleşmiştir.
Bünyesindeki Tesisler :
Ana Galeri: Silahtarağa Elektrik Santralı’nın üretim faaliyetinin son bulmasının ardından yıkılan iki kazan dairesi yerine inşa edilmiştir. 7 bin metrekarelik yapıda, eski binaların formu korunmuştur. Yapı, Emre Arolat tarafından tasarlanmıştır.
Enerji Müzesi: Eski elektrik santralının 1 ve 2 no’lu makine dairelerinin tesisin çalıştığı dönemdeki haliyle korunarak dönüştürülmesi sonucunda oluşturulmuştur. Binanın dönüşümüne yönelik mimari proje Han Tümertekin tarafından tasarlanmıştır.
Kütüphane ve Bilgi Merkezleri: Elektrik santralının eski kazan daireleri, kütüphane ve bilgi merkezine dönüştürülmektedir.
Uluslararası Rezidans: Elektrik Santralı’nın lojmanları, sanatçı, mimar, tasarımcı ve düşünürlerin değişen sürelerle ağırlanacağı rezidanslara dönüştürülmüştür.
Eğitim Yapıları: İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin çeşitli lisans ve yüksek lisans programlarının yer alması için oluşturulan yapılardır.
Rekreasyon Alanları: Santralistanbul’da ziyaretçilerin dinlenme ve eğlence ihtiyaçlarına cevap veren bahçe ve kafeterya alanları yer almaktadır.
ADRES : Eski Silahtarağa Elektrik Santralı Kazım Karabekir Cad. No: 2 Eyüp 34060 İstanbul Turkey
TELEFON : 0212 311 78 78 / 78 09
ÇALIŞMA SAATLERİ : 09 : 00 – 18 : 00
ÇALIŞMA GÜNLERİ : Haftanın her günü.
TATİL GÜNLERİ : Resmi Tatillerde kapalıdır.
GİRİŞ ÜCRETİ :
Yetişkinler : 25,00 TL
Üniversite Öğrencileri : 15,00 TL
WEB SİTESİ : http://www.santralistanbul.org
12. ) ÇAĞDAŞ CAM SANATLARI MÜZESİ :
Cam sanatçılarının eserlerini sergilemek üzere Eskişehir Odunpazarı Evleri Kent Müzesi kompleksinde 1 Aralık 2007 tarihinde hizmete girmiş bir müzedir.
Müze, Türkiye’nin ilk cam sanatları müzesidir.Büyükşehir Belediyesi, Anadolu Üniversitesi ve Cam Dostları Grubunun işbirliği ile kurulmuştur. Müzede 42 cam sanatçısının eserleri sergilenmektedir. Yerli sanatçıların eserlerinin yanı sıra Japon, Polonyalı, Letonyalı, Alman bazı sanatçıların da hediye ettiği eserler müzede yer alır. Müzenin 3 galerisinden ikisi müzenin devamlı koleksiyonunu sergilemek için kullanılır; diğeri ise genç sanatçıların eserlerinin geçici olarak sergilendiği bir mekandır. Müze binasında bir de Kütüphane ve Dokümantasyon Merkezi açılması planlanmaktadır. Bu merkezde Eskişehir tarihine yönelik belgelerin sergilenmesi planlanmaktadır.
Müze binası restore edilmiş üç Odunpazarı evinin birleştirilmesiyle oluşmuştur. Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde,zaman içerisin de toplanan 75 Türk, 12 yabancı sanatçının eserleri müze koleksiyonunda bulunmakta ve sergilenmektedir.
ADRES : Akarbaşı Mahallesi, T. Türkmen Sk. No:45, 26010 Odunpazarı/Eskişehir
TELEFON : (0222) 234 37 34
ÇALIŞMA SAATLERİ : 09 : 00 – 17 : 00
ÇALIŞMA GÜNLERİ : Haftanın her günü.
TATİL GÜNLERİ : Resmi Tatillerde kapalıdır.
GİRİŞ ÜCRETİ :
Öğrenci : 2 TL
Yetişkin : 5 TL
13. ) İSTANBUL MODERN :
Türkiye’nin ilk modern sanat müzesidir. Eczacıbaşı ailesinin öncülüğünde, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından kurulan müze, 11 Aralık 2004’te ziyarete açıldı.
Karaköy limanında, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ile Tophane-i Amire arasında yer alan İstanbul Modern, T.C. Denizcilik İşletmeleri için kuru yük deposu olarak inşa edilen 4 no’lu antrepo binasının müzeye dönüştürülmesi ile hayata geçirildi.
2003 yılında gerçekleştirilen 8. Uluslararası İstanbul Bienali’ne de ev sahipliği yapan bina, başbakanlık tarafından müze olarak tahsis edildı ve kendisinin Türkiye’ye AB üyeliği için müzareke tarihi verilecek olan 17 Aralık tarihinden önce yapımının tamamlanması isteği üzerine 11 Aralık 2004’te hizmete açıldı.
Mevcut bina Galataport projesi nedeniyle yeniden inşa edilene kadar Karaköy’de yer alan Paket Postanesi binasına 2019 yılında taşınmayı planlamaktadır.
ADRES : Meclis-i Mebusan Cad. Liman İşletmeleri Sahası Antrepo 4, 34433 Karaköy – İSTANBUL
TELEFON : 0212 334 73 00
ÇALIŞMA SAATLERİ : 09 : 00 – 17 : 00
ÇALIŞMA GÜNLERİ : Salı, Çarşamba, Cuma,Cumartesi, Pazar 10.00-18.00, Perşembe,10.00-20.00
TATİL GÜNLERİ : Pazartesi.
GİRİŞ ÜCRETİ :
Tam: 25 TL
İndirimli (Öğrenci, Öğretmen,Emekli ve 65 Yaş Üstündekiler): 14 TL
Gruplar (10 kişi ve üzeri): 20 TL
İstanbul Modern Üyeleri, Engelli Ziyaretçiler, 12 Yaşından Küçük Çocuklar, ICOM, CIMAM, MMKD Kart Sahipleri: Ücretsiz
Perşembe günleri ücretsizdir.
Salı Günleri Saat 14.00 – 18.00 arası, 18 – 25 yaşındaki gençlere ücretsizdir.
Sinema Gösterim Ücretleri
İstanbul Modern Sinema: 14 TL
İstanbul Modern ziyaretçilerine ve üyelerine ücretsizdir.
WEB SİTESİ : http://www.istanbulmodern.org
14. ) İSTANBUL RESİM ve HEYKEL MÜZESİ :
Atatürk’ün emriyle 20 Eylül 1937’de Türkiye’nin ilk Güzel Sanatlar müzesi olarak Dolmabahçe Sarayı’nın Veliaht Dairesi’nde hizmete giren sanat müzesidir.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne bağlı bir kurum olan müze, 1970’lere kadar Türkiye’deki tek sanat müzesi olarak kalmıştır. Türkiye’nin en önemli modern Türk resim koleksiyonun sahibidir ve Türkiye’nin birçok büyük ilindeki sanat müzelerinin ve Devlet Sanat Galerileri’nin kaynağı durumundadır.
Müze, 2012 yılında Tophane’deki yenileme çalışmaları süren Antrepo No 5’e taşınmıştır ve adının “Çağdaş Sanat Müzesi” olarak değişmesi söz konusudur.
Antrepo 5’te inşaat çalışmaları devam ettiğinden İstanbul Resim ve Heykel Müzesi kapalıdır ancak koleksiyonlarının bir kısmı Antrepo 5’in girişindeki geçici sergi salonlarında sergilenmektedir. Müzenin yeni binada 2015 yılında hizmete açılması beklenmektedir.
Yetmiş beş yıl Resim Heykel Müzesi’nin adresi olan Veliaht Dairesi’nde ise Millî Saraylar Daire Başkanlığı tarafından Milli Saraylar Resim Müzesi adıyla farklı bir müze kurulmuş ve 2014’te ziyarete açılmıştır.
Koleksiyon :
İstanbul Resim Heykel Müzesi’nin koleksiyonları Türkiye’nin yüzyıllık tarihinin en önemli arşivlerinden biridir.Eserler sürekli olarak sergilenememiş ama 1937’den beri Akademi tarafından eksiksiz olarak korunmuş ve kataloglanmışlardır.
İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin koleksiyonunda, Türk ve dünya sanatçılarına ait resim, heykel, özgün baskı yapıtları, Antik ve Rönesans dönemlerinden heykel mülajlarının yanı sıra müzeye bağış yoluyla gelmiş özel koleksiyonlardan yapıtlar da bulunur.19. yüzyıl ile 20. yüzyıl’ın ilk yarısına ait çalışmaların daha kapsamlı olduğu müze koleksiyonunda 10140 resim, 651 heykel vardır. Resim bölümünde, çoğunlukla yağlıboya olan yapıtlar mevcuttur. Sabri Berkel’in 4468 eseri müzenin envanterinde kayıtlıdır.Ayrıca koleksiyonda 10 ikon, 107 seramik ve 79 hat eseri yer almaktadır. 18. ve 19. yüzyıl Batılı sanatçılarla çağımız sanatçılarından André Derain, Levy, Matisse, Picasso, Utrillo gibi sanatçıların yapıtları da koleksiyon kapsamındadır.
Devlet Resim ve Heykel Sergileri’nde ödül alan çalışmalar, satın alma ve bağışlarla gelişen Müze koleksiyonundan bazı eserler İzmir, Ankara, Antalya, Balıkesir, Bursa, Yalvaç gibi yerlerin Devlet Galerileri’ne gönderilmiş böylece müze ülkenin diğer şehirlerindeki sanat müzesi ve galerilerin kaynağı olmuştur.
Müzeye en son eser alımı 1980’de yapılmıştır.
Tarihçe :
İstanbul Resim Heykel Müzesi’nin hizmete girdiği bina, 1856 yılında, Veliaht Dairesi olarak Dolmabahçe Sarayı’nın da mimarları olan Garabet Amira Balyan ve Nigoğos Balyan tarafından tasarlandı ve inşa edildi. Cumhuriyetin ilanı kurulduktan sonra yeni rejim, o devirde bütün büyük Avrupa şehirlerinin takip ettiği Louvre Müzesi modelini izleyerek, yıkılan rejimi simgeleyen bir yapıyı yeni ulus devletinin simgesi olarak bir kamu sanat müzesine dönüştürmeye karar verdi.Böylece Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesi Atatürk’ün emri ile Resim ve Heykel Müzesi kurulması amacıyla Güzel Sanatlar Akademisi (bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi)’ne tahsis edildi.
Seksen beş orijinal resimden oluşan Elvah-ı Nakşiye Koleksiyonu olarak anılan eserler; Dolmabahçe Sarayı, bakanlıklar ve diğer devlet dairelerinden devredilen eserler; Akademi Müdürü Burhan Toprak tarafından düzenlenen “50 Yıllık Türk Resmi Sergisi”nde sergilenen ve Resim Bölümü Başkanlığı’na o yıl getirilen Léopold Lévy’nin görüp beğendiği; onun isteği üzerine sanatçıların bağışladıkları eserler toplandı. Kurulmakta olan Müze’nin müdürlüğüne Halil Dikmen atandı. Dikmen, kuruluş çalışmaları için oluşturulan komite ile birlikte hazırlıkları tamamladı. Müze 20 Eylül 1937’de düzenlenen törenle açıldı.
İlk müdürü olan Dikmen’in çabaları sonucu devrin entelektüellerinin lokali, Akademi öğrencilerinin ise eğitim hayatlarının bir parçası halini alan müze, herkese açık bir kültür kurumuna dönüşmüştür.500-600 kişilik gruplar halinde gelen öğrenciler dışındaki ziyaretçi sayısı günlük 300-400 kişiye ulaşan müze, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle kapanana kadar dinamizmini sürdürdü.
Savaştan sonra yeniden açılan müze, eski canlılığına yeniden kavuşamadı; bütçe ve idare sorunları nedeniyle sıklıkla kapanma tehlikesi yaşadı. 1962-1969’da müdür olan ressam Nurullah Berk müzeyi sürekli yenilenen bir kültür kaynağı haline getirmek için geçici sergilere ağırlık vermiş, her yıl ortalama iki geçici sergi düzenlemiştir.Bu sergiler içinde en sansasyonel olanı 16 Haziran 1969 yılında açılan XX. Yüzyıl Fransız Sanatı sergisi idi. Sergi, 1890-1950 yılları arasında ün yapmış, aralarında Signac, Picasso,Braque, Juan Gris, Matisse, Paul Gauguin gibi modern sanat açısından önemli isimlerin de bulunduğu 50 Fransız sanatçının 50 eserini içermekteydi. Sergi büyük ilgi gördü, ziyaretçi sayısı 40 bini aştı.
Millî Saraylar Daire Başkanlığı’na ait müze binası 2007 yılında restorasyona girdi ve müze kapandı. Onarımın bittiği bölümde 2009’da “Serginin Sergisi” adlı bir sergi düzenlenmiştir. Bu sergi, müzenin 1937 yılındaki açılış sergisinin sembolik bir tekrarıydı.
2012’de Veliaht Dairesi’ndeki restorasyon tamamlanmış ancak bina tekrar müzeye tahsis edilmemiş olduğundan koleksiyon, Tophane’deki antrepolardan birine taşındı ancak yeni müze binası olarak 5 no’lu antrepo’da inşaaat çalışmalar sürdüğü için müze açılamadı. Müzenin koleksiyonlarının bir kısmı 2014’ten itibaren Karaköy’deki 5 no’lu Antrepo’nun girişinde yer alan geçici sergi salonlarında düzenlenen sergiler yoluyla ziyaretçilerle buluşmaktadır.Bu sergilerden ilk, 15 Şubat -15 Mart 2014 arasında düzenlenen “Elvah-ı Nakşiye’den Günümüze MSGSÜ Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonlarından Seçkiler” başlıklı sergidir.
ADRES : Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi 80700 Beşiktaş/İSTANBUL
TELEFON : 0212 261 42 98-99
ÇALIŞMA SAATLERİ : 10:00-16:30
ÇALIŞMA GÜNLERİ : Müze haftanın 5 günü saat 10:00-16:30 arasında açıktır, sadece Pazar ve Pazartesi günleri ziyarete kapalıdır.
TATİL GÜNLERİ : Pazar ve Pazartesi.
GİRİŞ ÜCRETİ : Ücretsiz.
WEB SİTESİ : http://www.istanbulmodern.org
15. ) İZMİR RESİM HEYKEL MÜZESİ :
9 Eylül 1952 yılında Kültürpark içerisinde İzmir Devlet Güzel Sanatlar Galerisi olarak değişimle hizmete açıldı.Daha sonra Atatürk Bulvarı’ndaki yerine taşınan galeri, plastik sanatlar alanında devletin İzmir’e yaptığı ilk hizmetlerden biridir. Galerinin açılması ile birlikte İzmir’de yaşayan sanatçılar eserlerini sergileme imkanı bulurken, aynı zamanda her yıl düzenlenen Devlet Sergileri de kente gelmeye başladı. 1973 yılı, İzmir Devlet Güzel Sanatlar Galerisi için önemli değişikliklerin olduğu bir yıldır. Müdürlük görevini yürüten sanatçı Turgut Pura’nın çabalarıyla, Galeri Müze’ye dönüştü ve Konak’taki yeni binasına taşındı.
İzmir Resim Heykel Müzesi ve Galerisi’nde ikisi Konak binasında,biri Kültürpark binasında olmak üzere toplam üç adet sanat galerisi bulunmaktadır.Konak binasında müze envanterine kayıtlı eserlerin sergilendiği müze katının yanı sıra,giriş katında bulunan Turgut PURA Sergi Salonu ve ara katta bulunan Şeref AKDİK Sergi Salonu ve Kültürpark binası içinde yer alan sanat galerisi periyodik sergiler için galeri hizmeti vermektedir.İzmir Resim Heykel Müzesi ve Galerisi, kurulduğu yıldan itibaren sergi faaliyetleri dışında bünyesinde bulunan atölyelerinde amatörlere yönelik sanat kursları da düzenlemektedir.
Koleksiyon :
Müze bünyesinde sanat ve sanat tarihine ait çok sayıda kitabın bulunduğu kütüphane, araştırmacılar ve öğrenciler için kaynak oluşturmaktadır. Müze’de, 512 adet eser (406 adet Resim, 37 adet Heykel, 25 adet seramik, 44 adet Baskı Resim) yer almaktadır. Koleksiyonda Şeker Ahmet Ali Paşa, Hoca Ali Rıza, Hikmet Onat,İbrahim Çallı gibi büyük ustaların eserlerinin yanı sıra, çeşitli dönemlerden seçkin sanatçıların yapıtları da bulunmaktadır.
ADRES : Konak Mahallesi, Mithat Paşa Cad. No:94, 35260 Konak/İzmir
TELEFON : (0232) 482 03 93
ÇALIŞMA SAATLERİ : 09 : 00 – 17 : 00
ÇALIŞMA GÜNLERİ : SALI – PAZAR Günleri Arası.
TATİL GÜNLERİ : PAZARTESİ.
GİRİŞ ÜCRETİ : Ücretsiz.
16. ) İZMİR TARİH VE SANAT MÜZESİ :
2004 yılında Kültürpark’ta hizmete girmiş müzedir.
Taş Eserler Bölümü, Seramik Eserler Bölümü ve Kıymetli Eserler Bölümü olmak üzere üç ayrı bölümde ziyaretçilerine İzmir ve çevresinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan eserleri sunmaktadır. Her yıl yüzbinden fazla ziyaretçi tarafından gezilmektedir.
İzmir Arkeoloji Müzesi’nin teşhir kapasitesinin dolması üzerine İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından Kültürpark’taki eski müze binası ve yanındaki iki bina onarılıp Kültür Bakanlığı’na devredilmiş ve 2004 yılında ziyarete açılmıştır.
Müzenin Bölümleri :
1. ) Taş Eserler Bölümü :
Eserler konu ve malzemelerine göre, geniş bir avluyu çevreleyen üç ayrı binada sergilenmektedir. Bir zemin kat ve bir asma kattan oluşan taş Eserler Binası, diğer iki binadan daha geniş alana sahiptir. Bu bölümde Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait heykeltıraşlık eserleri ile mimariye bağlı plastik eserler sergilenir. Salonlarda kronolojik gelişim izlenmiştir. Ayrıca konu ve buluntu yeri bakımından bütünlük içeren eser grupları için ayrı sunumlar düzenlenmiştir. İki katta sergilenen mozaik, mimari parça, yazıt, heykel ve kabartma türündeki taş eser sayısı 225’tir.
Girişteki büyük avlu, filozof (Homeros) heykelinin iki yanındaki aslanlar ile ziyaretçileri karşılar. Giriş kat sağ salondaki teşhirde ilk olarak Arkaik Dönem taş eserler yer alır. “U” şeklindeki Gömü Anıtları Salonu‘nda Helenistik ve Roma Dönemi’nden çeşitli kabartmalı steller ile iki Roma Lahdi bulunur. Salon ortasında yer alan küçük odada Roma hamamı dekorasyonu içinde üç Afrodit heykeli sergilenmektedir. Oda büyük teşhir salonuna bağlanır. Buradaki vitrinlerde İzmir Agora kazı çalışmalarında ortaya çıkartılan Roma Dönemi’ne ait çeşitli heykel başları ve heykelcikler yer almaktadır. Gladyatör bölümüne geçerken kullanılan sol koridorda İzmir Metrosu Basmane İstasyonu’nun inşaatı sırasında ortaya çıkarılan yazıtlar sergilenmektedir.
Taş Eserler Binasının asma katındaki salonlarda mimari heykeltıraşlık örneklerine, koridorda Helenistik ve Roma Dönemi’ne ait başlara yer verilmiştir. Metropolis salonunda İzmir Torbalı’da yürütülen Metropolis kazılarında ortaya çıkartılan çeşitli heykeller, yuvarlak ve dörtgen sunaklar sergilenir; Büyük Salon Belevi Mezar Anıtı’nın kabartmalı panellerine, kolosal grifonlara ve urnelere ayrılmıştır. Asma kat üçüncü salonda Miletos Tiyatrosu ve Teos Dionysos Tapınağı’na ait kabartmalı bloklar yer alır.
Asma katından başlayarak rampadan inildiğinde Olimpiyat Oyunları Salonuna gelinir. Burada Smyrnalı atletlere ait steller ile olimpiyat oyunlarıyla ilgili çeşitli yazıtlar sergilenmektedir. Taş eserler bölümünün son salonu olan, İzmir’in Antik Dönem yerleşimi Smyrna’ya ait eserlerin sergilendiği bölümdür.
ADRES : Konak Mahallesi, Mithat Paşa Cad. No:94, 35260 Konak/İzmir
TELEFON : (0232) 482 03 93
ÇALIŞMA SAATLERİ : 08 : 00 – 18 : 00
ÇALIŞMA GÜNLERİ : Haftanın Her Günü.
TATİL GÜNLERİ : Yok.
GİRİŞ ÜCRETİ : 5 TL
17. ) PERA MÜZESİ :
İstanbul’un Tepebaşı semtinde bulunan özel bir müzedir. 2005 yılında Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından nitelikli ve geniş ölçekli kültür sanat hizmeti vermek amacıyla kurulmuştur.
2003-2005 döneminde restoratör mimar Sinan Genim’in hazırladığı proje çerçevesinde Tepebaşı’ndaki tarihi Bristol Oteli’nin cephesi korunarak çağdaş ve donanımlı bir müze olarak inşa edilen binasında faaliyet göstermektedir.
Pera Müzesi, Suna ve İnan Kıraç Vakfı’na ait “Oryantalist Resim”, “Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri” ve “Kütahya Çini ve Seramikleri” koleksiyonlarını ve bu koleksiyonların temsil ettiği değerleri, sergiler, yayıncılık ürünleri, sözlü etkinlikler, eğitim etkinlikleri ve bilimsel çalışmalar aracılığıyla kamuyla paylaşmakta, gelecek kuşaklara aktarmayı amaçlamaktadır.
Koleksiyon :
Müze katlarından ilkinin büyük bir bölümünde yer alan Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri Koleksiyonu sergisinde, eski çağlardan 20. yüzyıl başına bu topraklarda kullanılagelmiş ağırlık ve ölçü birimleriyle, çeşitli malzeme ve tekniklerde üretilmiş tartı ve ölçü aygıtlarının seçkin örnekleri yer alıyor. Uzun süreli sergilerle bölümler halinde sergilenen ve yaklaşık 10.000 eserden oluşan Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri Koleksiyonu, özellikle tarih ve arkeoloji tutkunlarına hitap eden bir koleksiyondur.
Aynı katın diğer bölümünde yer alan ve 18. yüzyıl ortasından 20. yüzyıl başına uzanan bir zaman dilimi içinde Osmanlı zanaat ve sanat mozaiğinin önemli bir bölümünü oluşturan Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu ise, çarpıcı güzellikteki parçalarıyla kültür tarihimizin çok iyi tanınmayan bir yaratı alanına ve o dönemin çok renkli, çok kültürlü yaşamına yeni ışıklar tutmayı amaçlıyor ve uzun süreli tematik sergilerle ziyaretçilere sunuluyor.
Oryantalist Resim Koleksiyonu :
Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın 300’ü aşkın tablodan oluşan Oryantalist Resim Koleksiyonu, Osmanlı dünyasından ve coğrafyasından esinlenmiş Avrupalı “oryantalist” ressamların ve Osmanlı sanatçılarının eserlerinden oluşan kapsamlı bir koleksiyondur. İmparatorluğun 17. yüzyıldan 20. yüzyıl başına uzanan döneminden çok geniş bir görsel panorama sunan bu koleksiyonda, ünlü ressam Osman Hamdi Bey’in Kaplumbağa Terbiyecisi adlı tablosu da yer alıyor. Koleksiyon, Pera Müzesi’nin Sevgi ve Erdoğan Gönül Galerisi’nde uzun dönemli tematik sergilerle, bölümler halinde sergileniyor.
Bu koleksiyondan derlenen sergilerden ilki, 2005 yılı Haziranı’nda Pera Müzesi’nin açılışıyla birlikte ziyaretçilerle buluşan ve 2008 yılına kadar devam eden İmparatorluktan Portreler sergisiydi. Sergi, portre ve insan figürü temasına odaklanan, padişah, şehzade, sultan, büyükelçi portreleri ve değişik dönemlerden, değişik sınıflardan insanları betimleyen resimlerle, Osmanlı dünyasını günümüze taşıyordu.
Koleksiyonun 2008’de yenilenen ikinci sergisi Düşlerin Kenti: İstanbul, sanatseverleri Osmanlı’nın özel mekanlardaki ve kamusal alanlardaki gündelik yaşamıyla ve İstanbul’un panoramik görünümleriyle buluştururken; o dönemin İstanbulu’nu, topografyası, mimarisi, insanları ve yaşam biçimleriyle, bir bütün olarak yeniden canlandırıyordu. Koleksiyonun Eylül 2011’de açılan sergisi Kesişen Dünyalar: Elçiler ve Ressamlar ise; o dönemin elçileri ve ressamlarından yola çıkarak bürokrasi ve sanat ilişkisine odaklanıyor, sanatın rehberliğinde eserler üzerinden diplomasi tarihinin dolambaçlı yollarında gezdiriyor. Sergi, ayrıca Osman Hamdi Bey’e ayrılan özel bir bölümde, sanatçının Vakıf koleksiyonunda yer alan eserlerini de sanatseverlerle buluşturuyor.
Süreli Sergiler :
Pera Müzesi, bir yandan Vakıf koleksiyonları ekseninde gerçekleştirdiği sergi ve müzecilik etkinlikleriyle Türkiye’nin unutulmaya yüz tutmuş kültürel ve sanatsal değerlerine ışık tutmaya çalışırken, diğer taraftan da düzenlediği kısa dönemli sergilerle “Jean Dubuffet”, “Henri Cartier-Bresson”, “Rembrandt”, “Niko Pirosmani”, “Josef Koudelka” “Joan Miró”, “Akira Kurosawa”, “Marc Chagall”, “Pablo Picasso”, “Fernando Botero”, “Ikuo Hirayama”, “Frida Kahlo”, “Diego Rivera”, “Goya” ve “Giocometti” gibi usta sanatçıların yapıtlarını, Türkiye sanatseverleriyle buluşturuyor. Pek çok önemli sanatçıyı ilk kez Türkiye’ye getirmenin yanısıra, bilimsel eksenli proje sergilerine yer veriyor. Bazı yurt dışı sergilerle uluslararası alanda da Vakıf koleksiyonlarını tanıtıyor.
Pera Müzesi ayrıca her yaz döneminde Türkiye’nin ve dünyanın sanat eğitimi veren nitelikli kuruluşlarıyla işbirliği yaparak sergiler açıyor, genç sanata ve sanatçılara destek veriyor.
Pera Eğitim :
Pera Müzesi’nde eğitimi, çocuklar ve gençleri sanatla buluşturmak, bir müze bilinci oluşturmak, sanatı ulaşılabilir kılmak ve izleyiciyle sergilenen eserler arasında iletişim kurmak amacıyla yapılan çalışmaları kapsıyor.
Pera Film :
Etkinliklerine Ekim 2008’de başlayan Pera Müzesi Film ve Video Bölümü, Pera Film, dönemler halinde düzenlediği programlarında, sinema klasiklerinden; Alain Resnais, Eric Rohmer, Federico Fellini, Roman Polanski’den, Igmar Bergman’a, deneysel film-video örneklerine, animasyon, belgesel ve kısa film türlerine kadar uzanan kapsamlı seçkiler sunuyor.
ADRES : Meşrutiyet Caddesi No:6534430 Tepebaşı – Beyoğlu – İstanbul
TELEFON : 0 212 334 99 00
ÇALIŞMA SAATLERİ : Salı – Cumartesi 10:00 – 19:00 Pazar : 12:00 – 18:00
ÇALIŞMA GÜNLERİ : SALI – PAZAR.
TATİL GÜNLERİ : PAZARTESİ.Şeker ve Kurban bayramlarının birinci günüyle yılbaşı tatilinde kapalıdır.
GİRİŞ ÜCRETİ :
Tam: 20 TL
İndirimli: 10 TL (12 yaş üstü öğrenciler, öğretim görevlileri, 60 yaş ve üstü)
Grup: 15 TL (10 kişi ve üstü)
Ücretsiz: Pera Müzesi Dostları, Genç Çarşamba (öğrenciler), engelliler ve her engelliye refakat eden bir kişi, 12 yaş ve altı çocuklar, ICOM kart sahipleri, MMKD üyeleri ve basın mensupları.
Müzekart+ sahipleri yılda bir defaya mahsus olmak üzere Pera Müzesi’ni ücretsiz olarak ziyaret edebilir, Artshop ve PeraCafé’de %15 indirimden faydalanabilirler.
Museum Pass sahipleri ise Pera Müzesi’ni %20 indirimli olarak ziyaret edebilir, Artshop ve PeraCafé’de %15 indirimden faydalanabilirler.
Pera Müzesi her Cuma 18:00 – 22:00 arası ücretsiz olarak ziyaret edilebilir.
WEB SİTESİ : www.peramuzesi.org.tr
18. ) ZEKİ MÜREN MÜZESİ :
Zeki Müren’in hayatının son yıllarını geçirdiği Bodrum’da ki evi, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 8 Temmuz 2000 tarihinde sanatçının anısına sanat müzesi olarak ziyarete açılmıştır.
Müzede sanatçının sahne kostümleri, çizdiği desenleri, hayranlarından gelen mektupları, aldığı ödülleri, özel eşyaları, bahçesinde buick regal marka otomobili ve heykeli ziyaretçilerine sergilenmektedir.
ADRES : Kumbahçe Mahallesi, 48400 Bodrum/Muğla
TELEFON : (0252) 313 19 39
ÇALIŞMA SAATLERİ : 08 : 00 – 18 : 00
ÇALIŞMA GÜNLERİ : SALI – PAZAR.
TATİL GÜNLERİ : PAZARTESİ.Şeker ve Kurban bayramlarının birinci günüyle yılbaşı tatilinde kapalıdır.
GİRİŞ ÜCRETİ : 5 TL
nefissanatlarhapishanesi SÖZLÜĞÜ :
1.) İSTANBUL KÜLTÜR SANAT VAKFI ( İKSV ) :
Nejat Eczacıbaşı önderliğinde kurulmuş kâr amacı gütmeyen ve kamu yararına çalışan bir kültür kurumudur. Vakfın temel amaçları İstanbul’u dünya kültür-sanat başkentleri arasında ön sıralara taşımak, kültür ve sanat yoluyla ulusal ve evrensel, geleneksel ve çağdaş değerler arasında sürekli ve kalıcı bir etkileşim sağlamak ve kültür politikalarının oluşturulmasında etkin rol oynamaktır.
Bu amaçlar doğrultusunda her biri uluslararası nitelikteki İstanbul Müzik, Film, Tiyatro ve Caz Festivalleri, İstanbul Bienali, İstanbul Tasarım Bienali, Leyla Gencer Şan Yarışması ve Filmekimi’nin yanı sıra yıl boyunca özel etkinlikler düzenleyen vakıf, Nejat Eczacıbaşı Binası’nda yer alan Salon ile etkinliklere ev sahipliği de yapar.
Venedik Bienali’ndeki Türkiye Pavyonu’nun organizasyonunu ve Fransa’daki Cité International des Arts sanatçı atölyesindeki bir misafir sanatçı programının koordinasyonunu da üstlenen İKSV ayrıca kültür politikalarının geliştirilmesine katkıda bulunmak amacıyla araştırmalar yürütüyor ve raporlar hazırlıyor.
Vakıf ayrıca festivallerinde sunduğu ödüller, verdiği eser siparişleri ve yer aldığı yerel ve uluslararası ortak yapımların yanı sıra her yıl klasik müzik alanında çalışan bir gence sunduğu Aydın Gün Teşvik Ödülü ve yine her yıl üstün başarılı bir edebiyat çevirisinin çevirmenine sunduğu Talât Sait Halman Çeviri Ödülü ile güncel kültür-sanat üretimini desteklemek yolundaki çalışmalarını da sürdürüyor.
2. ) SABRİ BERKEL : Türk ressam. ( DOĞUM : 1907, Üsküp – 4 ağustos 1993, İstanbul )
Üsküp’te ilk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra, Belgrad Güzel Sanatlar Okulu’nun hazırlık bölümünden 1927-1928’de diploma almıştır ve daha sonra Floransa Güzel Sanatlar Akademisi’nin Felice Carena atölyesinde fresk ve gravür konusunda iki yıl eğitim almıştır. 1935 yılında Türkiye’ye gelerek, Akademi salonlarında ilk kişisel sergisini açmıştır.
Ankara’da iki yıl resim öğretmenliği yapmıştır. 1939’da ise Akademi resim bölümünde gravür atölyesi asistanlığı yapmıştır.
1949-1974 yıllarında Dekoratif Sanatlar Bölümü’nde galeri öğretmenliği, 1965-1969 yılları arasında Yüksek Resim Bölümü başkanlığı yapmıştır. 1961 yılında ise 22.Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde Kompozisyon No I resmiyle birinci olmuştur.
1991 yılında Kültür Bakanlığı’nca verilen Devlet Sanatçısı unvanını almıştır.
4 Ağustos 1993 tarihinde, yatmakta olduğu Şişlı Etfal Hastanesinde hayata veda etmiştir.
3. ) LEOPOLD LEVY : Fransız ressam, akademisyen. ( DOĞUM : 1882 , Paris – ÖLÜM : 1966 )
Çok sayıda resim ve gravür sergisi açtığı 1923 yılından sonra sanat dünyasında tanınmaya başladı. Lucretius’un Rerum Natura’sını 41 gravürü ile resimledi. Normandiya Trasatlantiği’nde dekorasyon işlerinde çalıştı.
1936 yılında ‘Legion D’Honneur Nişanı’ ile şövalye oldu. Aynı yıl Türkiye’ye çağrıldı.
4. ) HENRİ MATİSSE : 20. yüzyılın en önemli ressamlarından. Renkleri büyük bir ustalıkla kullanışıyla Picasso ve Kandinsky ile birlikte, modern sanatın en büyük sanatçılarından biri kabul edilir. ( DOĞUM : 31 Aralık 1869, Le Cateau-Cambrésis, Fransa – ÖLÜM : 3 Kasım 1954, Nice , FRANSA )
Matisse 1869 yılının son gününde kuzey Fransa’da dünyaya geldi. 1887 – 1888’de Paris’te hukuk eğitimi alan Matisse, ertesi yıl Saint Quentin’de bir avukatın yanında asistanlık yapmaya başladı. Aynı zamanda, sabah erken saatlerde École Quentin de la Tour’da çizim kurslarına devam etti. Ancak 1890 yılında geçirdiği apandisit ameliyatının ardından büyük ölçüde yatakta geçen bir dönem yaşadı ve bu sırada resim uğraşı giderek bir tutku haline dönüştü.
Böylece, 1891 yılında hukuk alanındaki kariyerine son vererek tamamıyla resme yöneldi ve Paris’e giderek Academie Julian’da William Bouguereau’nun sınıfına kaydoldu. Aynı zamanda kısa bir süre sonra, École des Arts Décoratifs’e yazıldı, 1895 yılında sınavı kazanarak resmen Moureau’nun öğrencisi oldu.
Matisse bu dönemde, kendisi gibi ressam olan komşusu Emile Wery ile birlikte Fransa’nın Brötanya bölgesini ziyaret etti. Daha önce Gauguin gibi öncü sanatçılara esin kaynağı olan Brötanya’dan dönüşünde Matisse, saf prizmatik renklere ilgi duymaya başladı. 1897 yılında, Musée du Luxembourg’da izlenimcileri keşfetmesi de onun sanat hayatı açısından önemli bir dönüm noktası oldu.
1898 yılında, kendisine dört yıl önce bir kız çocuğu vermiş olan Amelie Parayre ile evlenen Matisse, Camille Pissarro’nun tavsiyesi üzerine balayında Turner’ın resimlerini görmek üzere Londra’ya gitti. Paris’e döndükten sonra ilkbahar ve yaz aylarını geçirmek üzere Korsika’ya geçti ve burada Akdeniz ışığı, renklerine yeni bir parlaklık kazandırdı.
1900 – 1904 yılları arasındaki dönemde, Cezanne’ın Mattisse üzerinde kesin bir etkisi vardır. Matisse, bu sırada sergilere de katılmaktaydı; 1903’de Salon d’Automne’a (Sonbahar Salonu) resim verdikten sonra 1904 yılında Vollard’ın galerisinde ilk kişisel sergisini gerçekleştirdi. Cezanne, Van Gogh, Picasso ve modern sanatın öncüsü sayılan daha birçok sanatçıya henüz tanınmadan sahip çıkan Vollard’ın galerisinde sergi açmak, en azından kısıtlı fakat öncü bir sanat ortamının ilgisini uyandırmış olmalıdır.
Matisse 1905 yılı yazını Derain ve bir süre Vlaminck’le birlikte Akdeniz kıyısında bir balıkçı kasabası olan Collioure’da geçirdi. Akdeniz, hayatı boyunca Matisse için sanatına güç veren bir çekim merkezi oldu. Derain, Vlaminck ve Marquet ile birlikte, 1905 Paris Sonbahar Salonu sergisine katıldı. Bu sanatçı grubunun birbirine paralellik gösteren çalışmaları, şiddetli bir halk tepkisinin oluşmasına neden oldu ve eleştirmen Louis Vauxcelles bir yazısında onları pervasız renk seçimleri nedeniyle Fauves (Vahşiler) olarak niteledi. Bu tanımı kabul ederek kendilerine Fovist diyen sanatçılar, resimlerinde rengi temel unsur olarak kullanıyor ve saf rengin ifade gücünden yararlanmayı amaçlıyordu. Eleştirilerin hedefinde Matisse ve özellikle de onun Şapkalı Kadın adlı resmi yer aldı. Halkın ve tutucu sanat çevrelerinin tepkisini çeken bu resim, dönemin avangart sanatına ilgi duyan Stein’lar (Michael) tarafından satın alındı.
Matisse’in en sabırlı modeli olan karısı Bayan Matisse, onun bir diğer erken dönem başyapıtına da konu oldu. 1905 yılında tamamlanan Bayan Matisse:Yeşil Çizgisaf, yalın renkli düzlemlerle kurgulanmış kompozisyonuyla, sanatçının üslup eğilimini ortaya koymaktadır. Bu resimden kısa bir süre sonra Yaşama Sevinci adlı büyük boyutlu yağlıboya çalışmayı gerçekleştirdi. Bu resimde, belirgin kontürlerle sınırlanmış nesne ve figürler, saf renklerle tanımlanmıştır. Matisse’in sanatının ana izleği, resimleri aracılığıyla yaşama sevincini yansıtmaktır ve bu doğrultuda renk, ışık ve resmin konusundan yararlanmayı amaçlar. Yaşama Sevinci, 1906 yılında Salon des Indépentants’da sergilendi ve yine tepkileri üzerine çekti. Paul Signac bile onun yanlış yönde ilerlediği görüşündedir. Buna karşılık Leo Stein, resmi modern zamanların baş yapıtı olarak nitelendirerek satın aldı.
1906 yılında Matisse tekrar Akdeniz’in çağrısına cevap verdi ve Cezayir’e giderek Biskra Vahası’nı ziyaret etti. Buradan resimlerinde faydalanacağı çiniler, kıyafetler ve diğer yöresel nesnelerle döndü. İslam ve doğu sanatı onun üzerinde belirgin bir etkiye sahip oldu.
Matisse sadece çinilere değil, doğu halılarına da ilgi duymuştur. Doğu halılarındaki dekoratif unsurlar, saf renkler, soyut biçimler ve düzeyler önem taşımaktaydı. Matisse’in resimlerindeki iki boyutluluk ve dekoratif unsurların artan önemi Gauguin’in 19. yüzyıl sonunda ortaya koyduğu tavrın bir devamı niteliğindeydi. 1908 yılında yaptığı Kırmızıdaki Uyum onun doğu sanatına ve dekoratif unsurlara verdiği önemin bir sonucudur. Resimde masa örtüsü ve duvarın kırmızı renkte olması ve mavi kıvrımlı motiflerin hem masada hem de duvar yüzeyinde tekrar etmesi, resim yüzeyinin iki boyutluluğunu vurgular. Sanatçı 1907-1909 yılları arasında ders verdiği bir resim okulu da açtı fakat daha sonra sanat çalışmalarına yoğunlaşabilmek amacıyla bunu kapattı. 1909 yılında, Moskovalı bir iş adamı olan ve Matisse’in resimlerini toplayan Shchukin ona resim sipariş etmiştir. Matisse’in Rus koleksiyoner için yaptığı Dans ve Müzik adlı büyük boyutlu çalışmalar; saf renk kullanımı, belirgin dış çizgilerle sınırlanmış figürleri ve yaşama sevincini yansıtan temalarıyla Matisse’in baş yapıtları arasında yer aldılar.Dans’ta elele tutuşmuş daire şeklinde dans eden figür grubu ilginç bir şekilde Ambrogio Lorenzetti’nin Siena’da Palazzo Pubblico’nun duvarlarında yer alan iyi yönetim freskindeki dans eden figürleri anımsatır. Matisse, 1907 yılında bu şehri ziyaret ettiğinde Lorenzetti’nin büyük boyutlu freskini görmüş ve dans eden figürleri dikkatle incelemiş olmalıdır. Müzik ise her biri izleyiciye dönük düz mavi-yeşil bir fon üzerindeki beş adet kırmızı figürden oluşmuş oldukça sade bir kompozisyondur. Figürlerin dizilişleri belirgin bir biçimde notaların dizilişlerini andırır. Her iki resim de 1910’da Sonbahar Salonu’nda sergilendi.
1908 yılında Berlin’e giderek burada Alman dışavurumcuların çalışmalarını görme olanağını bulan Matisse, 1910 yılında bu kez Marquet ile birlikte Münih’i ziyaret etti ve İslam Sergisi’ni gezdi. Sergide özellikle halılardan etkilendi. 1911 tarihli Ressamın Ailesi, bu etkilenmenin boyutlarını açık bir şekilde ortaya koyar. Resimde sanatçının karısı, kızı ve iki oğlu; kanepelerin, duvar kağıdının ve hepsinden önemlisi yerdeki halının dekoratif kalabalığı içerisinde adeta kaybolmaktadır. Aynı yıl yaptığı Kırmızı Stüdyo ise, tek bir kırmızının iki boyuta indirgediği bir mekâna yerleştirilmiş ve sadece kontürleriyle tanımlanmış nesnelerden oluşmaktadır.
1911 ve 1912 kış aylarını Fas’da geçiren Matisse, bu coğrafyanın ve iklimin etkisiyle daha canlı ve ışıklı renkler kullanmaya başladı. Ancak 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi sanatında yepyeni bir evreyi gündeme getirdi. Resimlerinde biçimler giderek soyutlaşırken renkler koyulaşmaya ve siyah gölgeler artmaya başladı. 1914 tarihli Notre-Dame Görünümü ve Collioure’da Fransız Penceresi bu dönemin başyapıtları olarak gösterilir.
Matisse, savaşın ardından zamanının büyük bölümünü Nice şehrinde geçirmeye başladı. 1918/19 tarihli Keman Kutulu İç Mekan onun yeniden canlanan renk ve ışık ilgisini yansıtır. Bu dönemde ayrıca, dekoratif yönü ağır basan bir dizi Odalık resmi gerçekleştirmiştir.
1930’lu yıllar ile birlikte resimlerinde biçimler iyice yalınlaşmaya ve dekoratif unsurlar önem kazanmaya başladı. 1931-33 yıllarında gerçekleştirdiği ve üç parçadan oluşan büyük Dans frizi bunun en somut örneğidir. Dans’la birlikte 1935 tarihli Pembe Nü ve 1939 tarihli Müzik onun yinelenen temalarının farklı ele alınışlarıdır.
1940’lı yıllar II. Dünya Savaşı’na ve onu giderek yatağa bağımlı hale getiren hastalığına rağmen yoğun bir şekilde üretmeye devam ettiği bir dönem oldu. Jazz adlı kitap için 1947 yılında gerçekleştirdiği, kesilmiş kâğıt üzerine guaj tekniğindeki çalışmalar Matisse’in yerleşmiş sanat anlayışının farklı bir sunumunu oluşturur. İkarusbu çalışmalardan belki de en tanınmış olanıdır. İlerlemiş yaşlarında gerçekleştirdiği çalışmalarından biri de 1943 yılından beri yaşamakta olduğu Vence’deki Rosarie Şapeli için yaptığı tasarımlardır. Kesilmiş renkli kâğıtlarla hazırladığı taslaklar şapelin vitrayları olarak uygulanmıştır. Ayrıca beyaz seramik yüzeyler üzerine siyah çizgilerle gerçekleştirdiği büyük ölçekler Meryem ve Çocuk İsa, Aziz Dominik ve Kutsal haçla ilgili desenler yer alır. Matisse hayatının son dönemlerinde kesilmiş renkli kâğıtlarla gerçekleştirdiği çalışmalara yoğunlaştı. İlerleyen yaşı ve onu neredeyse yatağa bağlayan hastalıklar eserlerini bu farklı teknikte uygulamasına neden olmuş olabilir. 1952 tarihli Mavi Nü bu eserlerden en tanınmış olanıdır.
5. ) MAURİCE UTRİLLO : Maurice Valadon olarak doğan, Fransız ressam. ( DOĞUM : 28 Aralık 1883, Montmartre, Paris, FRANSA – ÖLÜM : 5 Kasım 1955, Montmartre, Paris, FRANSA )
Doğduğu yıl henüz 18 yaşında olan annesi Marie Clementine Valadon o sırada sirk akrobatlığı yaparak geçimini sağlamaya çalışıyordu. Bir sonra ressamlara modellik yapmaya başladı ve kısa zamanda da Montmartre’in popüler modellerinden biri oldu. Bu arada adını da değiştirerek kendine daha zarif bulduğu “Suzanne” adını kullanmaya başladı. Suzanne’nin ressamlarla yakın ilişkisi nedeniyle ve onların teşvikiyle resim yapmaya başladı ve kısa zamanda aşama kaydederek o dönemin tanınmış kadın ressamları arasına girdi. Maurice’in annesiyle sevgilisi Miguel Utrillo’nun birlikteliği evlenmeleriyle sonuçlandı.
Miguel eşinin ısrarı neticesinde Maurice’i 8 Nisan 1891 tarihinde evlat edindi. Küçük yaşta alkol bağımlısı olan Maurice’i annesi kendisi gibi bir ressam yaparak bağımlılığından vazgeçirmeye çalıştı ve bu çabası başarıya ulaşarak Maurice’i bir ressam yaptı. Maurice çalışmalarında Montmartre sokaklarını tuvale aktarmaya başladı. 21 yaşındayken 1 yıl içinde 100’den fazla resim yaptı. Fakat alkol bağımlılığının devam etmesine rağmen 1909 yılında bir yılda yaptığı ortalama tablo sayısı 200’ü aşmıştı. 1908-1912 yılları arasında yaptığı resimler, en iyi resimleri olarak kabul edilerek bu dört yıla “Beyaz Dönem” adı verilmiştir. 1928’de Fransız Hükümeti tarafından Légion d’honneur nişanına uygun görüldü.1935 yılında Lucie Valore ile evlenen Utrillo’nun yeni yaptığı tablolar, sanat çevreleri tarafından eskisi gibi değerli bulnumadı. 5 Kasım 1955’te Paris’te hayatını kaybetti ve mezarı “Saint Vincent Mezarlığı”na defnedildi.
6. ) GARABET AMİRA BALYAN : I. Abdülmecid’in mimarlarındandır.( DOĞUM : 1800 – ÖLÜM : 1886 )
En önemli eseri, oğlu Nigoğos Balyan’la birlikte yaptıkları Dolmabahçe Sarayı’dır.
Garabet Amira Balyan, Krikor Amira Balyan’ın oğludur. Gençlik yıllarına ve eğitimine dair bilgi bulunmaktadır. 1831 yılında babasının ölümü üzerine onun yerine geçmiştir. Yedikule’deki Ermeni Hastanesi yaptığı ilk yapıdır. Ermeni cemaatine yalnız mimar olarak değil, cemaat meclisinde üyelik yoluyla, büyük bağışlarıyla ve eğitim kurumları kurup destekleyerek hizmette bulunmuştur. Nazeni Babayan’la evliliğinden 10 çocuğu olmuştur. Bunlardan Nigoğos, Sarkis, Agop ve Simon Balyan da hassa mimarı olarak çalışmışlardır. Beşiktaş Ermeni Mezarlığı’na gömülmesine rağmen mezarı ve kitabesi kayıptır.
Garabet Amira Balyan mimarlık tarihine, “Dolmabahçe Sarayı’nın mimarı” olarak geçer. Ailenin profesyonel etkinliğinin ve sürekliliğinin sağlanmasında önemli rol oynamıştır. II. Mahmud, Abdülmecid ve Abdülaziz’in hükümdarlık yıllarında hassa mimarlığı yapmıştır. En verimli çalışma dönemi, Abdülmecid’in saltanat yıllarına rastlamaktadır. Yaklaşık otuz yıl süren meslek yaşamında 7 saray, 4 fabrika, 1 kışla, 1 cami, 2 hastane, 3 okul, 2 su bendi, 1 türbe-sebil, 7 kilise ve birçok konut tasarlayıp inşa etmiştir.
7. ) NİGOĞOS BALYAN : Garabet Amira Balyan’ın ilk erkek çocuğu, Ermeni mimar. En önemli eseri, babası Garabet Amira Balyan’la birlikte yaptıkları Dolmabahçe Sarayı’dır. ( DOĞUM : 1826 – ÖLÜM : 1858 )
1843’te kardeşi Sarkis ile birlikte mimarlık okumak için Collège Sainte-Barbe de Paris’e gitti. 1845’te hastalık yüzünde kardeşi ile beraber İstanbul’a geri döndü. Babası Garabet ile çalışırken tecrübe kazandı ve Sultan I. Abdülmecit’in sanat danışmanı oldu. Ayrıca batı mimarlığını öğretmek için açılan iç mimarlık okulunun kurucusudur.
8. ) JUAN GRİS : Hayatının büyük bölümünü Fransa’da geçirmiş olan ünlü İspanyol ressam ve heykeltıraş. Eserleri, devrinde yeni ortaya çıkmaya başlayan kübizm çizgisindedir. ( DOĞUM : 23 Mart 1887, Madrid, İSPANYA – ÖLÜM : 11 Mayıs 1927, Boulogne-Billancourt )
Önce Madrid’de Zanaat ve Sanayi okulunda öğrenim gördü. O tarihten sonra ressam olarak pergel, cetvel ve gönye gibi araçları yanından ayırmadı. 1906’da Paris’te Assiet te Au Beurre ve Chavari dergilerinde desenler yayımladı. 1911 yılını Braque ve Picasso ile birlikte Céret’te geçirdi.
Yalın ve ciddi bir sanat anlayışı içinde ilk kübist tablolarını yaptı. Paris Çağdaş Sanat müzesinde eserleri vardır. Max Jacob, Raymond Radiguet, Armand Salacrou’nun çeşitli eserlerine litografi veya ofort resimler yaptı. 1924’te Diaghilev yönetimindeki Rus Balesi’nin Çoban Kızının Baştan Çıkışı, Güvercin, Eksik Kalmış Bir Eğitim adlı eserlerinin dekorlarını ve kostümlerini hazırladı. Ömrünün son zamanlarında İtalya’da bulundu.
9. ) JEAN DUBUFFET : Fransız ressam ve heykeltıraş. ( DOĞUM : 13 Temmuz 1901, Le Havre, FRANSA – ÖLÜM : 12 Mayıs 1985, Paris, FRANSA )
Debuffet, Fransa’nın Le Havre kentinde dünyaya geldi. 1918 yılında Académie Julian’da ressamlık okumak için Paris’e taşınmadan önce Le Havre’da bulunan Güzel Sanatlar Okulu’na devam etti. Paris’e taşındıktan sonra Suzanne Valadon ve Max Jacob ile arkadaş oldu. Raoul Dufy’nin stüdyosunu ziyaret etti. 1924 yılında resim yapmayı bırakan Dubuffet bu dönem boyunca seyahat etti. Tekrar sanata 1933 yılında döndü. Alaylı ressamlara olan ilgisinin gün yüzüne çıkmasının tarihi 1942 oldu ve Art Brut kelimesini onlar için türetti. 1948 yılında Dr. Hans Prinzhorn’un Artistry of the Mentally II isimli kitabını okuduktan sonra Andre Breton ile birlikte Art Brut topluluğunu kurdu. Amaçları kendi kendini yetiştiren ressamların eserlerini desteklemekti.
Dubuffet, kazanılmış kültürün ürünleri olan sanatları reddetti ve Art Brut’nun ateşli bir savunucusu oldu. Kendi resimlerinde de bu yaklaşımı açıkça görülmektedir.
O dönemden sonra sadece Art brut için çalışan Dubuffet 1985 yılında sanat için geldiği Paris’te hayatını kaybetti.
10. ) HENRİ CARTİER – BRESSON : Fransız fotoğrafçı. Belge fotoğrafçılığının önemli isimlerinden biri. ( DOĞUM : 22 Ağustos 1908, Chanteloup-en-Brie, FRANSA – ÖLÜM : 3 Ağustos 2004, Céreste, FRANSA )
Paris’te küçük bir köyde dünyaya geldi ve öğrenimini burada yaptı. 1927-1928 yılları arasında Paris’te kübist ressam André Lhote ile birlikte çalıştı. Onun da etkisiyle resme ilgi duydu ve 1929 yılında Cambridge’e giderek resim ve edebiyat öğrenimi gördü.
Daha çocukluğunda sahip olduğu Brownie marka fotoğraf makinesiyle fotoğrafçılığa adım atan Cartier-Bresson, profesyonel anlamda fotoğrafçılıkla 1930’dan sonra ilgilenmeye başladı. 1931 yılında yanında az bir parayla Afrika’ya gitti ve orada ormanda yaşadıklarını belgeledi. Ancak karasu hummasına yakalanınca Fransa’ya dönmek zorunda kaldı. 1933’te ilk 35 mm’lik Leica’sını aldı. 1937 yılında Ratna Mohini’yle evlendi. Aynı yıl İspanya İç Savaşı’nı konu alan bir belgesel yaptı. Sinemaya olan ilgisiyle birlikte 1936-1939 yılları arasında yönetmen Jean Renoir’ın asistanlığını yaptı ve Une Partie de Compagne (Bir Kır Gezisi) ile La Régle de Jeu (Oyunun Kuralı) adlı filmlerde bulundu.
1940’ta II. Dünya Savaşı sırasında askerlik yaptı ve Almanlara esir düştü ancak 1943 yılında kaçmayı başardı ve Almanların geri çekilmesini görüntülemekle görevli bir Fransız yeraltı örgütüne katıldı. 1945 yılında sürgünlerin Fransa’ya dönüşünü anlatan Le Retour (Dönüş) adlı filmi çekti.
Fotoğrafları 1933’te New York’ta Julien Levy Galerisi’nde, 1947’de Modern Sanatlar Müzesi’nde sergilendi. Aynı yıl fotoğrafçı Robert Capa ve David Seymour’la birlikte Magnum Photos adlı fotoğraf ajansını kurdu. Daha sonraki yıllarda çeşitli yerlerde bulundu; Hindistan, Endonezya, Çin ve Mısır gibi. Buralarda ve Avrupa’da çektiği fotoğrafları 1952-1956 yılları arasında yayımladığı kitaplarında kullandı. Bunlardan en ünlüsü Images à la Sauvette ‘te fotoğrafın anlamı ve tekniği üzerine kapsamlı düşüncelerine yer verdi. Bu kitaplar daha sonraları Cartier-Bresson’un fotoğraf ustası olarak anılmasına yardımcı oldu.
11. ) REMBRANDT : Hollandalı ressam ve baskı ustası. Avrupa ve Hollanda sanat tarihinin en önemli ressamlarından biridir. Hollanda’nın ticaret, bilim ve sanatta atılım yaptığı Hollanda Altın Çağında yaşamıştır. “Işığın ve gölgelerin ressamı” olarak da anılır. ( DOĞUM : 15 Temmuz 1606, Leiden, HOLLANDA – ÖLÜM : 4 Ekim 1669, Amsterdam, Hollanda )
Cornelia ve Harmen Gerritsz’in oğlu olarak Leiden, Hollanda’da dünyaya gelmiştir. Bir değirmenci olan babası varlıklıydı, annesi ise bir fırıncının kızıydı. Leiden Üniversitesi’nde okuyan Rembrandt, ressam Jacob van Swannenburg’un takdirini kazanmış ve 1621’de onun öğrencisi olmuştur.1624 yılında kısa bir süreliğine de olsa Pieter Lastman’ın yanında Amsterdam’da çıraklık yapmış, 1625’de ise Leiden’de, arkadaşı ve meslektaşı Jan Lievens ile paylaştığı stüdyosunu kurmuştur. 1627’de öğrenci kabul etmeye başlamıştır ki bunlarında arasında Gerrit Dou da bulunur. 1629’da matematikçi Christiaan Huygens’in babası, devlet adamı ve şair Constantijn Huygens tarafından keşfedilmesi ona fayda sağlamıştır; bu bağlantısının bir sonucu olarak Prens Frederik Hendrik 1646’ya kadar Rembdrandt’an tablo satın almaya devam etmiştir. 1630’da babası ölen Rembdrandt, üç yıl sonra Amsterdam’da Hendrick van Uylenburg’un evini kiralamıştır ki bu adamın kuzeni olan Saskia van Uylenburgh ile de sadece bir yıl sonra 1634’de evlenmiştir. Çiftin 1635 doğumlu Rombertus ve 1638 doğumlu Cornelia adlarındaki çocuklarının daha bir yaşına basamadan ölmesinin ardından 1640 yılında doğan ve yine Cornelia olarak adlandırdıkları üçüncü çocukları da birkaç haftalıkken ölmüştür. Aynı yıl Rembrandt’ın annesi de vefat etti. Daha sonra 1641 yılında doğan Titus isimli erkek çocukları yaşasa da, doğum sonrası zorlukların da etkisiyle, Rembrandt’ın eşi Saskia 1642 yılında vefat etmiş ve Oude Kerk’e gömülmüştür. Geertje Dircx eve Titus’a bakması için alınmış, Rembrandt ile 1649’da kötü sonla biten bir ilişki yaşamıştır. 1640’ların sonuna doğru Rembrandt, 1647’de evine kâhya olarak giren Hendrickje Stoffels ile bir ilişkiye başladı ki evli bir çift gibi yaşayan çiftin 1654 yılında adını Cornelia koydukları bir kızları oldu. Günahkâr olduğu iddiasıyla Stoffels kiliseden aforoz edilse de çift ilişkilerini sürdürmüşlerdir.
1656 yılında Rembrandt’ın iflâs ettiği ilan edilmiştir ve bunun sonucu olarak birçok eseri ve antika koleksiyonu açık arttırmaya çıkmış, evi dahil bütün mal varlığı da borçlarını kapatmak için satılmıştır. 1660 yılında Hendrickje, Titus ile birlikte iş kurmuş, Rembrandt’ı da işe almış böylece onu alacaklılarından korumuştur. Bundan üç yıl sonra, 1663’de vefat eden Hendrickje Stoffels Westerkerk’e gömülmüştür. Bu ölümü beş yıl sonra, 1668’de Titus’un ölümü takip etmiştir. Kısa bir süre sonra,4 Ekim 1669’da da Rembrandt vefat etmiştir. Amsterdam’da vefat eden Rembrandt 8 Ekim’de, Westerkerk’te bilinmeyen bir mezara gömülmüştür.
Arama motoru Google, 15 Temmuz 2013 günü hazırladığı ve yayınladığı doodle ile 407. doğum gününü andı.
12. ) NİKO PİROSMANİ :Ünlü Gürcü halk ressamıdır. Naif sanatın öncüsü kabul edilir. Picasso’nun en sevdiği ressam olarak bilinir.
Pirosmanaşvili, daha çok hayvanları, sofradaki ve yemek servisi yapan insanları resmetmiştir. Hiçbir resim eğitimi almamış, kendi kendisini yetiştirmiştir. Ressam sağlığında Gürcistan ve Rusya dışında pek tanınmamaktadır. Pirosmani, yaşadığı kasabayı ziyaret eden bir Fransız aktrise âşık olmuş ve onun resimlerini yapmıştır. Bu aşk öyküsü, Andrey Voznesenski’nin bir şiir ve Alla Pugaçeva’nın söylediği bir şarkıyla ünlü bir öyküye dönüşmüştür. Ressam, en ünlü tablosu olan Aktris Margarita da aşık olduğu aktrisi resmetmişti. Dünyaca ünlü diğer tabloları kız kardeşini resmettiği Çiçekli Şemsiyeli Kadın, Bira Kupalı Kadın, Baba ve Oğul adlı tablolarıdır.
Hakkında neredeyse hiçbir şey bilinmeyen Aktris Margarita kendisini terkettikten sonra Pirosmaşvili çok yoksul düşmüş, yaşamını bir evsiz olarak sürdürmüştü. Ancak resim yapmayı sürdürdü ve resimlerini karnını doyurduğu lokantalara bıraktı. Resim malzemesi almak için dükkân boyamaktaydı. Malzeme bulamadığı zaman siyah muşamba üzerine resim yaptı ve zamanla muşamba onun orijinal materyali oldu. Şair İlya Zdaneviç’in gayreti ile 1913 yılında bir gazetede hakkında yazı yayımlanmasından sonra tanınmaya ve resimlerinin değeri anlaşılmaya başladı. Ressam yine de hayatını yoksulluk ve yalnızlık içinde tamamlamıştır. Mezarının yeri bilinmemektedir. Eserleri, ölümünden sonra bir araya getirilmişir.
Pirosmani’nin eserleri Türkiye’de ilk defa İrina Arsenişvili küratörlüğünde İstanbul’daki Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nde Ağustos 2007’de sergilenmiştir. Ayrıca İstanbul’da, 2007 – 2010 arasında, adını bu ressamdan alan Türkçe ve Gürcüce olarak Pirosmani dergisi yayımlanmıştır ve adına açılmış bir sanat galerisi bulunmaktadır.
13. ) JOSEF KOUDELKA : Çek fotoğrafçı. ( DOĞUM : 10 Ocak 1938, Boskovice, Çek Cumhuriyeti )
Koudelka usta fotoğrafçılar arasında ileri seviyede biçimsel çingene fotoğrafları ile tanınmış bir isimdir. 1962 yılından bu yana Doğu Avrupa, İrlanda, İngiltere, İspanya ve Fransa’yı gezerek geniş çaplı çingene çalışması gerçekleştirmiştir.
14. ) AKİRA KUROSAWA : Japon film yönetmeni, film yapımcısı, senarist ve kurgucu. 57 senelik kariyerinde 30 film yöneten Kurosawa, sinema tarihinin en önemli ve etkileyici yönetmenlerinden biri olarak kabul edilir.
Kurosava, 1936 senesinde Japon sinema endüstrisine kısa bir süreliğine ressam olarak girdi. Çeşitli filmlerde yönetmen yardımcısı ve senarist olarak çalıştıktan sonra 1943 senesinde II. Dünya Savaşı sıralarında ilk filmi olan popüler aksiyon filmi Sugata Sanshiro’yu filme aldı. Savaştan sonra 1948 senesinde Drunken Angel filmini çekti. Bu filmde o zamanlar tanınmayan bir aktör olan Toshirō Mifune’yi başrolde oynattı. Ve yine bu filmle Japonya’daki gelecek vaad eden genç yönetmenler arasındaki yerini sağlamlaştırdı. Daha sonra bu iki adam birlikte 15 film daha çektiler.
Kurosava’nın önemli filmlerden Raşamon filminin ilk gösterimi Tokyo’da 1950 senesinde yapıldı. Film 10 Eylül 1951’de Venedik Film Festivali’nde, Altın Aslan ödülünün sürpriz kazananı oldu. Ve sonradan Avrupa ve Kuzey Amerika’da gösterime girdi. Bu filmin batı pazarında yakaladığı reklam başarısı ve olumlu eleştiriler Japon sineması için bir ilkti. Böylece Kurusava’nın bu başarısı diğer Japon yönetmenlere de uluslararası arenada tanınma olanağı tanıdı. 1950’li yılladan 1960’lı yılların başına kadar Kurosava, aşağı yukarı her sene bir film üretti. Bunların içinde, Ikiru, Yedi Samuray ve Yojimbo gibi bazı filmler yüksek derecede saygınlık kazandı. 1960’ların ortalarında sonra Kurosava’nın daha az verimle çalıştı. Ama son zamanlarında yaptığı işlerinden son iki epik filmi Kagemusha ve Ran ile ödüller almaya devam etti. Bunların içerisinde Kagemusha filmi için aldığı Altın Palmiye ödülü de vardır.
1955 senesinde Akademi Ödülleri’nin verdiği Akademi Onur Ödülü’nü kabul etti. Ölümünden sonra AsianWeek dergisinde “Sanat, Edebiyat ve Kültür” kategorisinde “Yılın Asyalısı” olarak isimlendirildi ve CNN tarafından “Son 100 yılda Asya’nın gelişmesine en çok katkıda bulunan insanlardan (beşliden) biri” seçti.
15. ) MARC CHAGALL : Yahudi kökenli Rus-Beyaz Rus-Fransız ressam. Chagall, o dönemler Rusya İmparatorluğu’na dahil olan Beyaz Rusya’da dünyaya geldi.İzlenimcilik akımının ardından gelen modern sanat hareketinde yer aldı.( DOĞUM :
Marc Chagall, Yahudi bir ailenin dokuz çocuğunun en büyüğü olarak, Belarus’ta Vitebesk yakınlarındaki Liozno’da dünyaya geldi. Babası Khatskl (Zakhar) Shagal, ringa balığı ticareti yapıyordu. Annesi ise Feige-Ite idi. Chagall’ın çalışmalarındaki göndermelerden de anlaşıldığı üzere, ressam mutlu bir çocukluk dönemi geçirdi. O günlerde yaşadıkları Pokrovskaya Sokağı’ndaki ev “Marc Chagall Müzesi”‘ne dönüştürüldü.
1906’da, ünlü bir yerel ressam olan Yehuda Pen’in yanında resme başladı. Kısa bir süre sonra, 1907’de ise St. Petersburg’a taşındı. Orada Sanat Destekleyicileri Topluluğu’na ait okula, Nikolai Roerich’in yanında çalışmak üzere girdi. Okul hayatı boyunca pek çok tarzda ressamı tanıma fırsatı buldu. 1908-1910 yılları arasında ise Zvantseva Resim ve Çizim Okulu’nda Leon Bakst ile birlikte çalıştı.
St. Petersburg’un Yahudi sakinlerinin şehirde özel izinle kalabildikleri bu dönemde ressam çok zor günler geçirdi. Bu sınırlamalara uymadığı için hapis bile yattı. Bütün bu güçlüklere rağmen, Chagall, St. Petersburg’da 1910 yılına kadar kaldı. Bu kalışı sırasında memleketini de düzenli olarak ziyaret ediyordu. 1909 yılında ise gelecekteki eşi Bella Rosenfeld ile tanıştı.
Ressam olarak belirli bir ün kazanan sanatçı, St. Petersburg’dan sanat çevresine daha yakın olmak için Paris’teki Montparnassecivarına yerleşmek üzere ayrıldı. Orada, Guillaume Apollinaire, Robert Delaunay ve Fernand Léger gibi avangart ressamlarla arkadaş oldu. 1914 yılında Vitebsk’e geri döndü ve bir sene sonra nişanlısı Bella ile evlendi. Çift Rusya’dayken I. Dünya Savaşıçıktı. 1916 yılında Chagall’ların Ida ismini verdikleri ilk kızları dünyaya geldi.
Chagall, 1917’deki Rus Devrimi’nde aktif rol aldı. Sovyet Kültür Bakanlığı, ressama Vitebsk bölgesinden sorumlu görevli ünvanını verdi. Chagall, Vitebsk Modern Sanatlar Müzesi ve Sanat Okulu’nu kurmasına rağmen, bir süre sonra Sovyet sisteminin politikalarına katlanamamaya başladı. O ve eşi, önce 1920 yılında Moskova’ya taşındılar. Üç sene sonra 1923’te ise Paris’e geri döndüler. Bu dönemde, Chagall’ın orijinali Rusça yazdığı anıları İbranice ve eşi Bella’nın çevirisiyle Fransızca yayınlandı. Aynı günlerde, İbranice makaleler, şiirler ve denemeler de yazdı. 1937 yılında ise Fransa vatandaşlığına geçti.
II. Dünya Savaşı sırasında, Nazilerin Fransa’yı işgal etmesi ve Yahudileri sürmesi sırasında, Chagall Paris’ten kaçarak Marsilya’ya gitti. Oradan ABD’li gazeteci Varian Fry’ın yardımıyla önce İspanya ve Portekiz’e geçti. 1941’de ise Chagall’lar Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleşti. 2 Eylül 1944’te, Chagall’ın sevgili eşi, resimlerinin temel konusu ve hayat arkadaşı Bella Rosenfeld öldü. İki sene sonra, Avrupa’ ya dönen Chagall, 1949’tan itibaren Fransa’nın güneyinde Provence’da çalışmaya başladı. Aynı yıl içinde, Kişilerin Birbiriyle Dostluğu ve Irkçılıkla Mücadele isimli sivil toplum örgütünün kuruluşunda yer aldı.
Bella’nın ölümüyle girdiği depresyondan Virginia Haggard’la tanışması ile kurtuldu. İkilinin David isimli bir oğulları oldu. Aynı günlerde, Chagall, tiyatro komisyonundan finansal destek aldı ve resimlerinde renklerin özgür ve hayat dolu kullanımını keşfetti. Bu dönemdeki çalışmaları, çoğunlukla sevgi ve hayatın neşesi üzerineydi. Ayrıca, seramik, heykel ve cam boyama üzerine çalışmaya başladı.
1950 yılında, grafikle ilgilenmeye başladı. Fernard Mourlot ile tanıştıktan sonra sık sık Mourlot Stüdyoları’nı ziyaret edip pek çok taş baskı üretti. Bu üretimde Charles Sorlier’in de yardımları oldu. Sorlier daha sonraları Chagall’ın en yakın arkadaşı ve yardımcısı olacaktı. Sorlier-Chagall dostluğu Chagall’ın vefatına kadar sürdü.
Ressam, 1952 yılında “Vava” olarak seslendiği Valentina Brodsky ile ikinci evliliğini yaptı. Yunanistan’a pek çok kez gitti ve 1957 yılında İsrail’i ziyaret etti. Kudüs’teki Hadassah Ein Kerem Hastanesi Sinagogu’nun camlarını boyadı ve 1966’da da yeni parlamento binasının duvar sanatı ile ilgilendi.
Altı Gün Savaşı sırasınca hastaneye çok sayıda saldırı oldu. Bu saldırılar, Chagall’ın çalışmasını tehlike altında bırakıyordu. Bu sebeple Chagall, Fransa’dan bir mektup yazarak: “Pencereler hakkında endişelenmiyorum. Endişelendiğim tek şey İsrail’in güvenliği. Lütfen İsrail’i rahat bırakın ve ben de daha güzel pencereler yapayım.” dedi. Tüm pencerelerin zamanında kaldırılmış olması büyük bir şanstı. Böylece hiçbiri zarar görmedi. 1973 yılında ise İsrail Chagall’ın bu pencere çalışmalarının pullarını çıkarttı.
Chagall, 28 Mart 1985’te, 97 yaşında iken Fransa’da, Saint-Paul de Vence’de öldü ve oradaki bir mezarlıkta gömüldü.
Sanat Hayatı :
Chagall, Beyaz Rusya’nın halk yaşamından çok fazla esinlendi. Ayrıca, Yahudi temellerini yansıtan pek çok dinsel tema işledi. 1960 ve 1970’lerde, Chagall kamusal alanlarda, belediyeye ait mekanlarda ve dini binalarda yürütülen birçok geniş ölçekli projeye katıldı.
Chagall’ın sanat çalışmalarını kategorize etmek çok zordur. I. Dünya Savaşı öncesinde Paris’te avantgart akımlara dahil oldu fakat çalışmaları, diğerleri ile karşılaştırınca dönemin kübizm ve fovizm gibi popüler sanat hareketlerine daha yakındı. Ayrıca, özellikle Amedeo Modigliani olmak üzere tüm Paris Okulu ile yakın ilişki içindeydi.
Çocukluğunun da etkisiyle, Chagall’ın çalışmaları tecrübelerine ait küçük detayların toplanması olarak yorumlanabilir. Örneğin, mutluluk ve iyimserliği çok canlı renkler kullanarak ifade etti. Chagall, sık sık eşiyle kendisinin de resimlerini de yaptı. Bu resimlerde çift, renkli bir dünyaya boyalı camlar arkasından bakan izleyiciler gibidir. Örneğin, bazıları, “La Crucifixion Blanche”‘ı Stalin rejimi, Nazilerin yaptıkları katliam ve Yahudiler’in çektikleri acıları gören Chagall’ın dünyaya bakışının yansıması olarak kabul eder.
16. ) FERNANDO BOTERO : Kolombiyalı modern sanat ressamı.( DOĞUM : 19 Nisan 1932, Medellin, KOLOMBİYA )
Eğitimini İspanya’da San Fernando Güzel Sanatlar Kraliyet Akademisi’nde almıştır.
Fernando Botero genellikle şişman insanlar çizmektedir. Önemli tabloları arasında İsa’nın ve Mona Lisa’nın şişman halleri de yer alır.
17. ) İKOU HİRAYAMA : Japon Nihonga ressamıdır. ( DOĞUM :15 Haziran 1930, Setoda, Japonya – ÖLÜM : 2 Aralık 2009, Tokyo, JAPONYA )
Japon resim sanatı Nihonga’nın 20. yüzyıldaki en önemli temsilcilerinden biri olan Ikuo Hirayama, eserlerine İpek Yolu’nu tema edinmiş ve bu güzergâhta yaşamı boyunca gerçekleştirdiği 100’ü aşkın seyahatle Türkiye’yi de pek çok kez ziyaret etmiştir.
18. ) ALBERTO GİACOMETTİ : Paris Ekolü’ne dahil olan İsviçre asıllı heykeltıraş, ressam, resim çizimcisi ve estamp hazırlayıcısı.
Alberto Giacometti Ekim 1901de İsviçre’nin İtalyanca konuşulan bölgesinde doğmuştur. Babası tanınmış bir post-empresyonizm akımına bağlı bir ressamdı. Alberto ailenin dört çocuğundan en büyüğü idi; diğer kendinden küçük kardeşi Diego ile hayatında her zaman çok yakın olmuştur ve diğer bir kardeşi ise bir mimardır. Alberto çocukluğundan beri sanata büyük ilgi göstermiştir. Alberto sanat öğrenimini İsviçre’de Genevre Güzel Sanatlar Okulu’nda yapmakla beraber önemli çalışmalarını Paris’de yapmış ve burada gelişen önemli sanat akımları olan Sürrealizm, Ekpresyonizm, Kübizm, Formalizm akımlarında önemli katkılarda bulunmuştur.
Giacometti Isvicre’de Italya siniri yakinda Italyanca konusulan bir bolgede bulunan Stampa sehrinin Borgonova adli bir koyunde dogmustur. Babasi, Giovanni Giacometti, Isvicre’de adi iyi bilinen bir Post-empronisyonist ekole bagli ressamdi. Giacometti daha kucuk yasta sanatla mesgul olmaya basladı; çizgi resim, tablo resim ve heykel ile ugrasmaya cok erkenden basladı. 1919-1920de Genevre’de Guzel Sanatlar Okulu’nda sanat egitimi aldı ve sanat egitimine 1910-1921de Italya’da devam etti. 1922de sanat egitimine devam etmek için Paris’e gitti. Once sanatçı Archipenko’nun studyosuna devam etti. Sonra 5 yil suren bir donem için heykeltiras Auguste Rodin’in bir çalışma arkadası olan heykeltıras Antoine Bourdelle’in atölye asistanligini yaptı.
İlk tek kisilik sergisini 1927de Zurih’de Galerie Aktuaryus’de yapti. Bourdelle’in atölye asistanı iken Giacometti kubizm ve gerçeküstücüluk akımlarına uyarak eserler hazırladı. Sanat hayatında bu doneminde cok siddetli huzursuzluk duyma krizleri geçirerek sanatinin seklini degiştirerek polikrom heykeller, kafesler, erotik kinetik nesneler, hemen hemen abstre nesneler ve diger stiller denemelerine girişti. 1930-1935 arasinda Gerçeküstücülük akımına dahil oldu ve “gerçeküstücü” heykeltıraşların basta geleni olarak sayılmaya basladı. Bu sirada Paris Ekolu’nun diger ünlü sanatçı üyelerinden Joan Miro, Pablo Picasso ve Balthus ile yakın sanat ve şahsi arkadaslıkları kurdu.
1934-1935 de stilini yeniden degistirerek heykelerini yeni insan modeller kullarak yapmaya basladı. Fakat yaptığı heykellerin boyutu gittikçe küçülmeye basladı ve heykelleri o kadar küçüldü ki nerede ise heykel olma niteligini kaybetti. 1938 ve 1939 da Giacometti heykelerinin konusunu insan büstüne dönüştürdü ve modelin bakisina konsantre etti. Ikinci Dunya Savasi’nda yine ülkesi Isvicre’ye gitti ve 1941-1945 de Genevre’de yasadi. Savastan sonra tekrar Paris;e dondu. Giacometti 1935 ile 1945 arasında hic bir sergiye katılmamistir. 1961de ABD “Pittsbourgh International Heykelcilik Birinci Ödülü” verildi. 1962de Giacometti “Venedik Biennale”‘de “Heykelcilik icin Büyük Ödul”e layık görüldü. 1964de “Resim icin Guggenheim International Odulu” verildi. Bu oduller ona uluslararasi ün getirdi. Bu yillarda Giacometti’nin eserleri icin cok sayıda Avrupa sehirlerinde buyuk sahsi sergilerde gosterildi. Bu uluslarasi populeritesine dayanarak sagligi pek iyi olmamkla beraber 1965de Atlantiki gecerek New York Museum of Modern Art’daki sergiden basliyarak diger buyuk ABD sehirleiunde kendi eserleri icin acilan sergilere sahsen katildi.
Bu enternasyonal un kazanmasina ve eserleri sanat piyasalarinda cok talepde olmakla beraber Giacometti yaptigi model heykelleri hemen bitirip satmayip tekrar tekrar geri donerek yenislestirip degistirmekle hatta tahrip edip atmakla ugrasmaktaydi. Giacometti bu arada eserlerinin fotolarini ve baski kopyalarini sinirli bir sekilde yayinlamaya basladi. Bu sinirli baskilar en onemli eserlerini acikca gostermekte ve her edisyon 30 taneden fazla basilmamistir ve 1970de bile bu eserler sanat piyasasinda cok nadir bulunur olmustur. En son eseri olarak “Paris sans fin (Sonsuz Paris)” adi altinda basilan kitaba metini sagladi ve bilip yasamis oldugu yerler hakkindaki hatiralara dayanan 150 tasbaski imaj ihtiva etmekteydi.
Giacometti 1966da Isvicre’de Chur sehrindeki Kantonsspital’da kalp hastaliginda yataina veda etti ve ailesinin mezzarlariu bulunan dogum koyu Borgonovo mezarligina gomuldu.
2007de Giacometti’nin dul karisinin mirasinin idarecisi olan Fransiz Disisleri Bakani “Roland Dumas” miras olarak kalan Giacometti eserlerini varislere bildirmeden gizlice bir sanat eseri saticisi, Jacques Tajana’a satmasi dolayisiyla yargilandi ve her ikisi de suclu bulunarak varislerin Vakfina buyuk bir meblag (€850,000) odeme yapma cezasi verildiler.
Giacometti “Gerçeküstücü Akimi”‘na ana katkida bulunan sanatcidir. Buna ragmen eserelerini siniflandirip degerlendirmek gayet zordur. Bazi kritikler bu eserleri formalist olarak gormekte; digerleri ayni eserleri ekpresyonist ve hatta “hisler bloku” ifade eden eserler olarak gormektedirler. Gerçeküstücü sanat grubundan ayrildiktan sonra modele dayanan heykeller yaptigini aciklamakla beraber, yaptigi bir eser dogayi aynen aksetirmeyi hedef almamaktadir ve ortaya cikardigi eser esserin dayandigi modele Giacometti’nin hissi duygularinin ne oldugunu ifade eden bir nesne olmaktadir. Modelinin heykelini kendinin modeli her turlu hisleriyle nasil gordugunu herkese gostermek icin hazirlamistir. Insan figurun oldugu gibi degil heykelcinin bu modelin yaptigi golgesini sanatcinin gordugu gibi yapildigini ifade etmistir. Diger taraftan eserleri kendine nasil baktigini kendini nasil hisedip gordugunu ifade etmektedir.
Amerikan felsefecisi William Barrett yazdigi bir eserde Giacometti’nin figurlerinin 20. yuzyildaki modernizm ve ekzistantiyalizm felsefi goruslerinin modern hayatin giderek daha anlamsiz ve bos oldugunu aksettirdigini bildirmekte ve “Gunumuzun butun heykelleri, ayni gecmisteki heykleller gibi, bir gun parcalanip kaybolup gideceklerdir…. Bunun icin kisinin eserini bu en kucuk koseye girebilecek sekilde yapmasi ve cisiminin her zerresini hayatla doldurmasi gerekmektedir. demektedir.
19. ) ALAİN RESNAİS : Fransız yönetmen. ( DOĞUM : 3 Haziran 1922, Vannes, Morbihan, Bretagne Fransa – ÖLÜM : 1 Mart 2014 , FRANSA )
Fransız Yeni Dalga hareketinin üyelerinden biridir. Oldukça uzun ve verimli geçen sinema yaşamında genellikle Gece ve Sis (Nuit et Brouillard, 1955), Hiroşima Sevgilim (Hiroshima Mon Amor, 1959) ve Geçen Yıl Marienbad’da (L’Année Dernière à Marienbad, 1961) gibi erken dönem çalışmalarıyla tanınmaktadır. 1 Mart 2014 tarihinde ölmüştür.
20. ) ERİC ROHMER : Fransız yönetmen ve senarist. Savaş sonrası Yeni Dalga akımı sinemasının kilit isimlerinden biri kabul edilir. Aynı zamanda Fransız sinema dergisi Cahiers du cinéma‘nın eski editörüdür.( DOĞUM : 4 Nisan 1920, Tulle, FRANSA, – ÖLÜM : 11 Ocak 2010, Paris, FRANSA )
Takma adı olan Éric Rohmer’i, aktör ve yönetmen Erich von Stroheim ile Fu Manchu serisinin yazarı Sax Rohmer’den etkilenerek aldı.
Fransız Yeni Dalgasının son temsilcilerindendi. Cahiers du cinéma ‘dan arkadaşları olan ve aralarında Jean-Luc Godardile ,François Truffaut’nun da olduğu bazı yönetmenler uluslararası sinema arenasında seslerini duyurmaktayken Rohmer, 1957 – 1963 yılları arasında bu derginin editörlüğünü yaptı.
1970 yılında Ma nuit chez Maud (Maud’daki Gecem) adlı filmiyle, En İyi Özgün Senaryo Akademi Ödülü’ne aday oldu.
1986’da The Green Ray / Le Rayon vert filmiyle Altın Aslan’ı kazanan Rohmer ayrıca 1983’da Pauline à la plage filmiyle Berlin Film Festivali’nde en iyi yönetmene verilen Gümüş Ayı ödülünü kazanmıştır.
21. ) FEDERİCO FELLİNİ : İtalyan film yönetmeni. ( DOĞUM : 20 Ocak 1920, Rimini, İTALYA – ÖLÜM : 31 ekim 1993, Roma, İTALYA )
İlkokul eğitimini, Rimini’de San Vicenzo rahibelerinden aldı. On yaşındayken evden kaçıp bir sirke girdi. 1938’de üniversiteye kaydını yaptırdı; fakat derslere devam etmek yerine mizah dergisi “420” ve resimli roman dergisi “Avventuroso” için çalışmaya başladı. 1939’da Roma’ya gitti ve karikatür sanatçısı olarak çalıştı. 1939-1940 yılları arasında radyo oyunları ve filmler için espriler yazdı. 1943’de oyuncu Giulietta Masina ile evlendi. Birçok filmde birlikte çalıştılar. 1944’de Roberto Rossellini ile birlikte “Roma, Città Apperta (Roma Açık Şehir)” filminin senaryosu üzerine çalıştı. 1946-1952 yılları arasında senaryo yazarı ve yönetmen yardımcısı olarak Rosselini, Alberto Lattuada ve Pietro Germi ile çalıştı. 1950’de ilk filmini Lattuada ile birlikte yönetti. Başarılı sinema kariyeri boyunca dört kez En iyi Yabancı Film Oscar’ını aldı. 1993’de meslek yaşamında gösterdiği başarı için özel bir Oscar’la onurlandırıldı. 31 Ekim 1993’deRoma’da kalp krizinden öldü.
22. ) ROMAN POLANSKİ : Polonyalı aktör, yönetmen, yapımcı ve senarist. ( DOĞUM : 18 Ağustos 1933, Paris, Üçüncü Fransa Cumhuriyeti )
Polanski, 1933’te Polonyalı bir Yahudi ile bir Rus göçmeninin oğlu olarak Paris’te dünyaya geldi. Üç yaşında ailesi ile birlikte Krakov’a taşındı. 1940’ta şehrin Almanlar tarafından işgal edilmesinin ardından ailesi bir toplama kampına gönderildi.
Naziler tarafından götürülmesinden hemen önce babasının sayesinde kaçmayı başaran Polanski, iyiliksever Katolik ailelerin yardımı sayesinde hayatta kalmayı başarır. Annesi Auschwitz’de ölür. Kamptan sağ olarak kurtulmayı başaran babası, oğluyla birlikte Krakov’a döner. Babasının tekrar evlenmesi üzerine, artık bir yetişkin olan Polanski evden ayrılır. Babası, Polanski’yi bir teknik okula gönderir. 1950’de bir sinema okuluna devam etmek üzere okulu terk eder. Aynı zamanda, Krakov tiyatrosunda aktör olarak işe başlar. İlk sahneye çıkışı, 1954’te Andrezj Wajda’nın “Pokolenie / Bir Kuşak”ı ile olur.
1954’te Lodz’un ünlü Devlet Film Okulu’nda yönetmenlik bölümüne girer, üç yıl sonra öğrencilik döneminin ilk filmi olan “Rozbijemy Zabawe/ Break Up The Party” yi çeker.
İlk tanınan filmi 1962’de çektiği “ Knife in The Water – Suda Bıçak” olur. Bu filmde senaryo üzerinde kendisi çalışmıştır. Sonraki iki filmini çekmek üzere Birleşik Krallık’a giden yönetmenin burada yaptığı ilk film olan “ Repulsion – Tiksinti”, parlak bir başarı elde edemez. Filmin, yönetmenin en çok sevdiği filmi olduğu söylenir. Polanski’nin Hollywood’a ayak basışı, 1968’de çektiği korku filmi “Rosemary’s Baby- Rosemary’nin Bebeği ” ile olur. Önceki eserlerinde olduğu gibi bu filmde de yönetmen, uğursuzluklara işaret eden bir dehşet havası yaratır.
Bir sonraki filmi Macbeth, bir Shakespeare uyarlamasıdır. İkinci karısı Sharon Tate’in Manson Ailesi tarafından canicesine öldürülmesinin hemen ardından çekilmesi, yönetmenin hissettiği acı ve şiddetin filme yansımasına sebep olmuştur.
Bu filmin ardından kılık değiştiren yönetmen, İtalya’ya gidip bir seks komedisi çeker. Ardından, en iyi filmlerinden biri sayılan “Chinatown”u çekmek üzere tekrar Hollywood’a döner (1974). Film, Polanski’ye bir Oskar, bir de İngiliz Akademi Ödülü getirir. 1976 yılında çektiği heyecan verici ve gerçeküstü “The Tenant- Kiracı” ile başarıları devam eder. Uğursuz, paranoyak bir delilik, suistimal ve intikam hikâyesini anlatan filmin Polanski’nin Paris’e geldiği ilk yıllarda yaşadığı mahallede çekildiği söylenir. Bu film aynı zamanda “apartman üçlemesinin” Repulsion ve Rosemary’nin Bebeği’nden sonraki üçüncü ve son filmi olma özelliğini taşımaktadır.
23. ) INGMAR BERGMAN : İsveçli oyun yazarı ve film yönetmeni. ( DOĞUM : 14 Temmuz 1918, Upssala, İSVEÇ – ÖLÜM : 30 Temmuz 2007, Farö, İSVEÇ )
Birçok filminde karakterleri, sanat çevreleri içine yerleştirmiştir. Filmlerinde tavrını daima kadınlardan yana koyar. Mizahive eğlenceli filmler de yapmıştır.Bir Protestan papazının oğlu olarak 1918’de İsveç Uppsala’da doğmuştur. Çok sayıda evlilik yapmıştır. Bunların sonuncusu, kült oyuncusu Liv Ullmann ile yaptığıdır. Diğer kült oyuncusu ise Max von Sydow’dur. 30 Temmuz 2007’de sabahın erken saatlerinde İsveç’te Fårö adasındaki evinde 89 yaşında ölmüştür. Kızı Eva Bergman tarafından uykusunda öldüğü açıklanmıştır. Bergman 2005 yılında Time dergisi tarafından dünyanın yaşayan en büyük yönetmeni olarak nitelendirilmiştir. 9 defa en iyi yönetmen Oscar’ına aday gösterilen Bergman’ın eserleri, 1960, 1961 ve 1983 yıllarında En İyi Yabancı Film Akademi Ödülü’nün sahibi oldu.
24. ) AYDIN GÜN : Opera Sanatçısı, Rejisör, İstanbul ve Ankara Operası’nın kurucusu. ( DOĞUM : 1917, Adana, TÜRKİYE – ÖLÜM : 30 Kasım 2007, Berlin, ALMANYA )
Carl Ebert’in asistanı olan Tenor Aydın Gün Türkiye’de operanın gelişmesine çok büyük katkıları olan değerli bir kültür sanat insanıdır. 19 Şubat 1957’de Ankara Devlet Operasında sahnelenen ve Van Gogh’un hayatı üzerine kurgulanan operanın rejisi Aydın Gün’e aitti.
Gün, operayı Ankara dışına taşımak ve İstanbul’da ikinci bir opera oluşturmak için çok çalıştı. Türk operasına daha başından beri damgasını vuran kişilerden biri olan Aydın Gün, yöneticiliğinin yanında birçok eserde başrolleri üstlenmiş ve eserler sahneye koymuştu. Aydın Gün bu birikimini İstanbul’a taşımış; İstanbul Belediyesi Şehir Operasını açmak için bütün hazırlıkları tamamlamıştı. 19 Mart 1960’ta Tepebaşı Tiyatrosunda “Tosca”‘yı seslendirmek için perde açıldı. Dönemin Belediye Başkanı Kemal Aygün’ün de desteğiyle sanat hayatımıza kazandırılan İstanbul Operası, bu tarihten sonra birbirinden güzel eserleri sahnelemeye başlamıştı.
Aydın Gün, 1950’li yılların sonlarından itibaren opera klasiklerinden yaklaşık 40 yapıtın rejisini yaptı ve yurtdışında operalar sahneledi.
1951 yılında Rigoletto rejisiyle büyük başarı kazandı. Bunun üzerine devlet tarafından Viyana’ya gönderildi. 1957 yılında Klagenfurt Operası’nda Turandot ve Rigoletto’nun rejisörlüğünü üstlenmiştir. 1966 yılında Paris’te Giacomo Puccini’nin “La Fanciulla del West” operasını, 1972 yılında Nantes kentinde Giuseppe Verdi’nin “Aida” operasını sahneledi.
Aydın Gün, Devlet Operası Genel Müdürlüğü ve Uluslararası İstanbul Müzik Festivali’nin Sanat Yönetmenliği gibi görevlerde bulundu, Avrupa Konseyi Kültür Ödülünün yanı sıra 1988 yılında “Devlet Sanatçısı” unvanıyla onurlandırıldı.
1973 yılında İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın kurucuları arasında yer alan Aydın Gün, 1974–1993 yılları arasında Uluslararası İstanbul Festivali’nin Genel Müdürü olarak İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın yaptığı birçok etkinliğin öncüsü oldu. Yirmi yıl süreyle Uluslararası İstanbul Festivali’nin sanat yönetmenliğini yapmış, İstanbul Bienali’nin ilk yılları sayılan Çağdaş Sanat Sergileri’ni o başlatmıştı.
İKSV’deki görevinin ardından CRR’nin Genel Sanat Yönetmenliği görevini üstlenen Gün, 1990’larda Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.’nde Kültür-Sanat Danışmanı olarak çalıştı, Yapı Kredi Sanat Festivali ve bankanın özel etkinlikleri çerçevesinde 1994-1997 döneminde gerçekleştirilen iki yüzü aşkın başarılı uluslararası ve ulusal sahne performansının organizasyonunda çok etkin bir rol üstlendi. Aynı dönemde, Yapı Kredi’nin yayınladığı “Büyük Besteler Büyük Ustalar” CD’leri başta olmak üzere çeşitli müzik projelerinde değerli müzisyen Bekir Sıtkı Sezgin’le eşgüdüm içinde çalışan Aydın Gün, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık tarafından gerçekleştirilen uluslararası resim sergilerinin projelendirilmesi sürecinde de değerli katkılar koymuştur.
İlki 1995 yılında gerçekleştirilen, Yapı Kredi’ye kültür-sanat organizasyonları alanında IPRA’dan altın madalya kazandıran ve bankanın 2000 yılında son verdiği Yapı Kredi Uluslararası Leyla Gencer Şan Yarışması’nın fikir babası ve kurucusu olan Gün, 1990’ların sonunda, eşi Azra Gün ve oğlu, ressam Mehmet Gün’le Berlin’e yerleşti.
Aydın Gün, sahne sanatları ve resim başta olmak üzere kültürel ve sanatsal alandaki çalışmalarını Berlin’de sürdürmekteyken, 90 yaşında yaşamını yitirdi.
25. ) TALAT SAİT HALMAN : Türk şair, yazar, çevirmen, akademisyen, diplomat, siyasetçi.
Türkçeye William Faulkner’in eserlerini, Shakespeare’in sonelerini; İngilizceye ise Dağlarca, Orhan Veli gibi şairlerin şiirlerini kazandırmış bir edebiyat adamı olan Halman, 1971’de Türkiye’nin Kültür Bakanlığı’nı kuran ve ilk Kültür Bakanı olarak yöneten kişidir.
Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölüm Başkanlığı, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanlığı ve Bilkent Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi dekanlığı yapmıştır.
İhtiyat Filosu Komutanı Tümamiral Sait Halman’ın oğludur.
26. ) LUCRETİUS : Romalı şair ve filozof. ( DOĞUM : MÖ 99, 15 Ekim 99, Roma, İTALYA – ÖLÜM : MÖ 55, Roma, İTALYA )
Titus Lucretius Carus İ.Ö. 98-55 yılları arasında yaşamış, yazılarını bitiremeden çıldırmış, kendi eliyle canına kıymıştır. Eksik kalan yazılarını ölümünden bir süre sonra Cicero sona erdirmiş, derleyip düzenlemiştir.
27. ) WİLLİAM ADOLPHE BOUGUEREAU : Fransız Akademik Klasik Ressam. ( DOĞUM : 30 Kasım 1825, La Rochelle, FRANSA – ÖLÜM : 19 Ağustos 1905, La Rochelle, FRANSA )
William Adolphe Bouguereau Fransa’nın Atlantik kıyısındaki La Rochelle’de, 30 Kasım 1825′de doğdu. Çok erken bir yaşta resme ilgi duymaya başladı. Şarap tüccarı olan Bouguereau’nun ailesi, genç William’ın da aile işine girmesini istediler. Bir müşteri babasını, genç Bouguereau’yu Güzel Sanatlarda okutmaya inandırdı. İzleyen yıllarda Bouguereau resim yapmayı ve çalışmayı beraber yürüttü. Daha sonra bir resim yarışmasında birincilik aldı. Buradan Paris’e gitti. François-Edouard Picot’nun stüdyosuna ve ardından da Paris’in Güzel Sanatlarına kabul edildi.
Fransa’da XIX yy’da onun natüralistik stilde yaptığı mitolojik konulu ve janr resimleri oldukça popüler olmuşlardır. O dönemde William Adolphe Bouguereau büyük dünya ressamları arasında sayıldı.
19. yüzyılın birçok ressamı gibi Bouguereau’da biçem konusunda kendini dikkatle eğitti. Bir resmi çizmeye başlamadan önce nesnesinin tarihini iyice gözden geçirir ve resmin sayısız taslağını tamamlardı. Erken resimlerinin çoğu klasik tarih ya da mitolojiden alınan çıplak figürler ve dinsel konular üzerineydi. Özellikle köy çocuklarını konu alan çalışmalarıyla tanınan sanatçı güzel köy çocukları çizdiği için de sık sık bir Romantik olarak görülürdü. Çocuk portrelerindeki sıcaklığı, klasiklere olan bağlılığı ve usta renk kullanımı Bouguereau’un resimlerinin en dikkat çekici yanlarıdır.
1900 yılında Edgar Degas ve Claude Monet, William Adolphe Bouguereau için 1800’lü yılların büyük fransız ressamlarındandır derler. Onun resimlerini yüksek fiyatlarına bakmaksızın zengin amerikalılar almışlardır. XX. yy’da empresyonizm ve modernizme ilgi nedeniyle ona ilgi azalmış olsa bile günümüzde yaptığı eserlere ilgi yeniden artmıştır.
Hayatı boyunca 826 resim yapmış ve 19 Ağustos 1905 yılında ölmüştür.
28. ) MAURİCE de VLAMİNCK : Fransız ressam. ( DOĞUM : 4 Nisan 1876, Paris, FRANSA – ÖLÜM : 11 Ekim 1958, Rueil-la-Gadelière, FRANSA )
Fovizm akımının kurucularındandır. Disiplinden hiçbir zaman hoşlanmamış olan sanatçı, akademik eğitim görmedi.
29. ) LOUİS VAUXCELLES : Fransız sanat eleştirmeni. ( DOĞUM : 1 Ocak 1870, Paris, FRANSA – ÖLÜM : 1943, Paris, FRANSA )
1908 yilinda braque tarafindan cizilmis bir resme ithafen yaptigi elestiri, cubism kelimesinin ilk kullanımı olarak geçer.
30. ) AMBROGİO LORENZETTİ : İtalya’nın Siena ressamlarından Duccio ve Simone Martini’yle büyük önem taşıyan İtalyan sanatçı. ( DOĞUM : 1290, Siena, İTALYA – ÖLÜM : 9 Haziran 1348, Siena , İTALYA )
Siena’da palazzo pubblico’nun sala dei nove’sinde yer alan iyi yönetim kötü yönetim adlı duvar resmi en ünlü eseridir.
31. ) RAYMOND RADİQUET : Fransız roman yazarı. ( DOĞUM : 18 :Haziran 1903, Saint-Maur-des-Fossés, FRANSA – ÖLÜM : 12 Aralık 1923, Paris, FRANSA )
Jean cocteau ile beraber edebiyat üzerine çalışmalar yaptı. yayımlanan ilk eseri (zaten toplam üç eseri var) “les joues en feu” -ateşler içinde yanaklar- adlı şiir kitabı. “le diable au corps” -içimizdeki şeytan – ve ölümünden bir yıl sonra yayımlanan “le bal du comte d’orgel” – orgel kontunun balosu – adlı iki romanı var.
20 yaşındayken tifodan ölmüştür.
32. ) RAOUL DUFY : Fransız fovist ressam. ( DOĞUM :
Kamu binaları için dekoratif çalışmalar olduğu kadar seramik ve tekstil ürünleri için renkli, dekoratif bir stil geliştirdi. Kalabalık açık hava etkinlikleri için yaptığı çalışmalarla tanınmıştır.
33. ) ANDRE LHOTE : , Fransız heykeltıraş, ressam, sanat eğitimcisi ve yazar. ( DOĞUM : 5 Temmuz 1885, Bordeaux, FRANSA – ÖLÜM : 24 Ocak 1962, Paris, FRANSA )
On iki yaşından itibaren ahşap işlemeyi öğrenerek heykel sanatıyla ilgilenmeye başladı. 1898-1904 yılları arasında Bordeaux Güzel Sanatlar Okulu’nda heykel eğitimi gördü.
35. ) LEİCA :
Her şey 1865 yılında Ernst Leitz‘in yirmi çalışanıyla Carl Kellner’in Optical Institute fabrikasına ortak olmasıyla başladı. Çok zaman geçmeden, 1869 yılında mikroskop üreten fabrika Ernst Leitz‘in yönetimi devralmasıyla isim değiştirdi ve Ernst Leitz Optical Industry olarak üretime başladı. Mikroskop üretiminde ününü duyuran fabrika yirminci yaşını 120 çalışanı ve ürettiği on bininci mikroskopla kutladı.
1905 yılı Ernst Leitz Optical Industry için bir dönüm noktasıydı. Carl Zeiss’in Oscar Barnack isminde bir çalışanı fabrikaya transfer oldu. Yeni ar-ge müdürü küçük negatifler halinde fotoğrafı çeken makineleri, baskı için negatiflerin büyütülmesi fikrini ortaya attı. Oscar Barnack‘ın ürettiği fotoğraf makinesi prototiplerinde bir sorun vardı, kullanılan lens yeteri kadar keskin sonuç vermiyordu. Negatifler büyütülerek basıldığında netlik bozuluyordu. Bir başka Ernst Leitz Optical Industry çalışanı Prof. Max Berek keskinlik sorunu çözebilmek için bir lens geliştirdi. Fabrikanın ürettiği ilk fotoğrafik lens olan Elmax 50mm odak uzaklığına ve f/3.5 açıklığa sahipti. Elmax’tan sonra Oscar Barnack‘ın hayali, cebe sığabilen fotoğraf makineleri gerçek oldu.
36. ) DAVİD SEYMOUR : Amerikalı savaş fotoğrafçısı. ( DOĞUM : 20 Kasım 1911, Varşova, POLONYA – ÖLÜM : 10 Kasım 1956, MISIR )
Magnum Photos’un kurucularındandır.
37. ) JACOB van SWANENBURGH : Hollandalı ressam. ( DOĞUM : 1571, Leiden, HOLLANDA – ÖLÜM : 1638, Leiden, HOLLANDA )
Rembrandt’ın ilk hocasıdır.
38. ) PİETER LASTMAN : Hollandalı Barok dönem ressamı. ( DOĞUM : 1583, Amsterdam, HOLLANDA – ÖLÜM : 4 Nisan 1633, Amsterdam, HOLLANDA )
Lastman’ın öğrencileri arasında Rembrandt van Rijn ve Jan Lievens vardı.
39. ) GERRİT DOU : Hollandalı ressam. ( DOĞUM : 7 Nisan 1613, Leiden, HOLLANDA – ÖLÜM : 9 Şubat 1675, Leiden, HOLLANDA )
1628’de Rembrandt’a çırak oldu. Burada, Douglascu’nun sanatını öğrendi, ışığın ve gölgenin uzmanı oldu.
40. ) YEHUDA PEN : Ressam, grafik sanatçısı, öğretmen ve “Vitebsk okulu” nun kurucusu. ( DOĞUM : 24 Mayıs 1854, Kovno Governorate – ÖLÜM : 1937, Vitebsk, Beyaz Rusya )
41. ) NİCHOLAS ROERİCH : Ressam,filozof ve yazar. ( DOĞUM : 9 Ekim 1874, St. Petersburg, RUSYA – ÖLÜM : 13 Aralık 1947, Naggar, HİNDİSTAN )
Dokuz yaşındayken, bir arkeologun yanıda çalıştı, bilimeyen dönemlerin gizemleri Roerich’e ömür boyu sürecek arkeolojik bir ilgi yarattı. St Petersburg Üniversitesi’nde hukuk,İmparatorluk Sanat Akademisi’nde resim eğitimi aldı.Mir İskustva (Sanat Dünyası) grubunun temsilcilerinden biriydi , konularını Rus ve İskandinav eski çağlarından aldı.1923 yılında Türkistan, Altay, Moğolistan ve Tibet içine alacak bir yolculuk yaptı. 1936 yılında Hindistan’a yerleşti , doğu gizemciliği ve Himalayalarla ile ilgili yapıtlar verdi.
42. ) LEON BAKST : Sahne ve kostüm tasarımında izlenim bütünlüğünü vurgulayarak tiyatroda yeni bir çığır açan Rus sanatçı. ( DOĞUM : 10 Mayıs 1866, Grodno, Beyaz Rusya – ÖLÜM : 28 Aralık 1924, Paris, FRANSA )
St.peterburg da,Academy of Arts da eğitim alırken,kariyerine dönemin bazı popüler dergileri için illustrasyon yaparak başlamıştır.Aleksandre benois ile dostluğu onun oryantalizmle tanısmasını sağlamış,resimlerinde mısır ve antik yunan motifleri ön plana çıkmıştır. avrupa ve kuzey afrikaya yaptığı yolculukların ardından paris e giderek akademie julian de, oryantalist ressam Jean Leon Gerome ile çalışıp daha sonra tekrar st.petersburda geri dönerek illustrasyona devam etti.
1899 da,Benois ve Sergei Diaghilev ile birlikte world of art ın kurucu üyelerinden oldu.Munich deki Secession da dahil olmak uzere ceşitli sergilere katıldı ve 1900 lerden itibaren daha çok sahne kostümleri tasarımına yöneldi.Diaghilev yani ballet russes için çalışmaya başlamasıyla ,özellikle de şehrazat ve vaslav nijinsky için tasarladıgı egzotik sahne kostumleriyle dünya çapında bir şöhret edindi. Diaghilev in yanı sıra vera komissarzhervskaya ve ida rubinstein için de çalışmış,yeni gelişmekte olan art deco nun önemli temsilcilerinden olmakla beraber fovist ressamları da etkisi altına almıştır.
Yahudi olması ve “yerleşim sınırı”sebebiyle,1912 de Paris e taşınan Bakst hayatının sonuna kadar avrupa dışına çıkamadı ve 1924 yılında akciğerinden musdarip,öldü.
43. ) NİHONGA : ” Nihonga ” geleneksel Japon boyama tekniğidir.
Nara döneminden itibaren Japonya’da kullanılan resim tekniklerini birleştiren bir resim türüdür. Meiji döneminde tarihi örnekleri çalışılarak prensipleri belirlenmiş ve Batı Resmi – Yōga’ya kıyasla Japonya’ya has olduğunu anlatmak üzere Nihonga – Japon Resmi adı verilmiştir.
Pirinç kağıdı veya ipek üzerine çalışılır. Kullanılan doğal boyalar çeşitli mineraller, mercanlar, sedef, veya malakit, azurit, zincifre gibi yarı değerli taşlar işlenerek elde edilir. Öğütme yoluyla elde edilen pigmentler, partikül boyuna göre un kıvamından kum kıvamına uzanan 16 değişik gruba ayrılır. Ayrıca ısıl işlemde uygulanan derecelere bağlı olarak benzersiz renk ve tonlar elde edilir. Uygulama esnasında toz boya nikawa adı verilen bir tür yapıştırıcı ile karıştırılarak zemin tutuşu güçlendirilir. Deniz kabuklarından elde edilen özel beyaz bir karışım olan Gofun ise zemin boyama için kullanılır.
Nihonga’nın özgün karakteri şöyle özetlenebilir:
- Fotoğrafik gerçekçilik aranmaz.
- Gölge olmaz.
- Kontür çizgisi yapılır.
- Renk çeşitliliği fazla olmaz.
- İfade tarzı sade olmalıdır.
44. ) ALEXANDER ARCHİPENKO : Ukraynalı avangart sanatçısı, heykeltıraş ve grafiker. ( DOĞUM : 30 Mayıs 1887, Kiev, UKRAYNA – ÖLÜM : 25 Şubat 1964, New York, New York, ABD )
45. ) EDGAR DEGAS : Fransız ressam, heykeltıraş ve çizer. ( DOĞUM : 19 Temmuz 1834, Paris, FRANSA – ÖLÜM : 27 Eylül 1917, Paris, FRANSA )
İzlenimcilik akımının kurucularından biri kabul edilse de ressam bu terimi reddedip gerçekçi olarak tanınmayı tercih ettiğini açıklamıştır.
46. ) ALEXANDER BENOİS : Sanatçı, sanat eleştirmeni, tarihçi ve Mir iskusstva kurucu üyesi. ( DOĞUM : 3 Mayıs 1870, St. Petersburg, RUSYA – ÖLÜM : 9 Şubat 1960, Paris, FRANSA )
47. ) JEAN LEON GEROME : Fransız ressam, heykeltıraş ve öğretmen. ( DOĞUM : 11 Mayıs 1824, Vesoul, FRANSA – ÖLÜM : 10 Ocak 1904, Paris, FRANSA )
Tarihsel ve oryantalist stilde resimler yapmıştır. Oryantalizm akımının en önemli sanatçılarındandır. Yaşamının son 25 yılında heykelle de uğraşmıştır.
KAYNAKÇA
3. ) www.artrenewal.org
6. ) www.kulturvarliklari.gov.tr
7. ) izmirresimheykelmuzesi.gov.tr
8. ) www.izmirkulturturizm.gov.tr
10. ) https://www.kultur.gov.tr
11. ) www.peramuzesi.org.tr
12. ) www.iksv.org
13. ) www.theartstory.org
14. ) https://www.artsy.net
15. ) https://www.wikiart.org
16. ) www.artnet.com
17. ) https://www.britannica.com
18. ) www.juangris.org
19. ) www.tate.org.uk/
20. ) https://www.magnumphotos.com
21. ) www.henricartierbresson.org
22. ) https://www.nationalgallery.org.uk
23. ) www.rembrandtpainting.net
24. ) www.rembrandtonline.org/
25. ) www.artcyclopedia.com
26. ) https://www.nextrembrandt.com
27. ) www.rembrandthuis.nl
28. ) www.abcgallery.com
29. ) www.pirosmani.org/
30. ) http://100photos.time.com/
31. ) www.imdb.com
32. ) akirakurosawa.info
33. ) http://martinlawrence.com/
34. ) https://theculturetrip.com/
35. ) hirayama-museum.or.jp/
36. ) http://www.silkroad-museum.jp/
37. ) www.fondation-giacometti.fr/
38. ) https://www.ernst-scheidegger-archiv.org/
39. ) www.newwavefilm.com
40. ) https://www.poetryfoundation.org/
41. ) www.bouguereau.org
42. ) www.museumsyndicate.com/
43. ) www.historyofpainters.com
DETAYLI KAYNAKÇA
1.) Illuminating Luke: The infancy narrative in Italian Renaissance painting.
2. ) Ambrogio Lorenzetti: The Palazzo Pubblico, Siena (Great Fresco Cycles of the Renaissance)
3. ) Matisse on Art, Revised edition (Documents of Twentieth-Century Art )
4. ) Henri Matisse: Cut-Outs & Jazz (2 Volumes)
5. ) Matisse the Master: A Life of Henri Matisse: The Conquest of Colour, 1909-1954
6. ) Rembrandt: The Late Works (National Gallery London )
7. ) Niko Pirosmani, 1862-1918
8. ) Invasion 68: Prague
9. ) Reminiscences Of The Russian Ballet (Da Capo Series in Dance)
10. ) Khudozhestvennye pisma, 1930-1936: Gazeta “Poslednie novosti”, Parizh (Russian Edition)
11. ) Alexander Archipenko: Retrospektive (German Edition)
12. ) Nihonga, Transcending the Past: Japanese-Style Painting 1868-1968
13. ) Leon Bakst and the Ballets Russes
14. ) Leon Bakst: Set and Costume Designs, Book Illustrations, Paintings and Graphic Works Hardcover – 1987